Güncelleme Tarihi:
Kanadalı şair Jordan Scott’ın kendi çocukluk deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ‘Nehir Gibi Konuşurum’ sadece kekemelik sorunu yaşayan çocuklara değil fiziksel ya da duygusal sebeplerle konuşma güçlüğü çeken tüm çocuklara dokunuyor. Kahramanın duygularına odaklandığımızda ise farklılığı sebebiyle en arka sıraya saklanmak, bakışlardan, fısıltılardan, gülüşmelerden uzak kalmak isteyen her çocuktan bir parça taşıdığını görüyoruz.
Her sabah ağzı sözcüklerle dolu uyanan ama konuşmaya başladığında dili çam ağacının dalları gibi dolanan, boğazında bir karganın gaklamalarını duyan kekeme bir çocuk. Konuşmak zorunda kalmayacağını umarak gidiyor her gün okula. Bütün sınıfın sunum yapması gereken ‘konuşma günlerinde’ neler hissedeceğini kestirmek hiç de zor değil. Bu noktada Sydney Smith’in çocuğun konuşmasıyla başlayıp gittikçe belirsizleşen, benek benek lekelere dönüşen çizimleri çam ağacının dalları gibi kalbimizi sararak güçlü bir empati yaratıyor.
Ve böyle bir günün sonunda babası, hüznü biraz dağılır umuduyla nehir kıyısında yürüyüşe götürüyor oğlunu. Nehrin hareketleriyle oğlunun konuşması arasında kurduğu bağ, içeri güneş ışığının dolduğu bambaşka bir pencere açıyor çocuğun kalbinde. Çünkü o da tıpkı köpüren, girdaplanan, çalkalanan ve çarpışan nehir gibi konuşuyor.
Jordan Scott arka sıraya saklanmak zorunda kalan tüm çocuklara ilham veren, iyileştirici bir hikâye anlatırken hepimizi doğallıkla normallik arasında kurduğumuz bağı sorgulamaya davet ediyor.
NEHİR GİBİ KONUŞURUM
Jordan Scott
Resimleyen: Sydney Smith
Çeviren: Gonca Özmen
Kırmızı Kedi, 2021
44 sayfa, 35 TL.
İNATÇI UMUDA SIĞINMAYA DAVET
“Günlerden bir gün güneş kayboldu. Sert rüzgârlar esti, kara bulutlar çıkageldi, gök gürledi. Önce çat pat küt sesiyle kaldırımları döven dolu yağdı, sonra yağmur... Günler haftalara, haftalar aylara kavuştu, yağmur bir türlü durmadı. Herkes yağmur duruncaya kadar evlerine kapandı.”
Ne kadar tanıdık değil mi? Ödüllü yazar Yavuz Ekinci ilk çocuk kitabıyla sudan çıkmış balıklar gibi aniden içine düştüğümüz, nefes almanın giderek zorlaştığı pandemi dönemine atıfla her şeyi baş edilir kılan umudun ve hayal gücünün hikâyesini anlatıyor.
‘Miro ile Şino’ dinmek bilmeyen yağmura parkta oynarken yakalanan iki kardeş. Penceresinden sadece gelip geçenlerin ayakkabılarının göründüğü bodrum katındaki evlerine kapanıp herkes gibi yağmurun dinmesini bekliyorlar. Filmler, masallar ve oyunlarla geçen ilk günlerin ardından hepimize tanıdık gelen bir bıkkınlık, can sıkıntısı ve özlem Miro ile Şino’nun da karşısına dikiliyor. Ama onların yılgınlığa kapılmak yerine güneşi geri getirecek birbirinden eğlenceli planları var.
Çocuklar hayal güçlerini kazmaya başladığında içinden neler çıkacağını asla bilemeyiz. Cadı kazanları, yırtılan bulutları dikmeye yarayan iğne iplikler, dev şemsiyeler, süper kahramanlar, büyülü sözler, şiirler, şarkılar, danslar... Anlayacağınız Miro ile Şino’nun çok özledikleri güneşi ve özgür günleri kara bulutlara kaptırmaya hiç ama hiç niyetleri yok.
Yetişkin öykü ve romanlarıyla iz bırakan Yavuz Ekinci çocuk edebiyatına da unutulmaz iki karakter hediye ediyor ve herkesi onların inatçı umuduna sığınmaya çağırıyor.
MİRO İLE ŞİNO
Yavuz Ekinci
Resimleyen: Merve Yiğit
Çınar Yayınları, 2021
56 sayfa, 25 TL.