Güncelleme Tarihi:
Anneniz 1981 yılında hayati bir kaza geçiriyor ve şükür ki korkulan başınıza gelmiyor. Ama siz ‘alternatif hayat hikâyem’ diyerek bu kazanın kahredici şekilde sona ermesi ihtimalinden yola çıkıp ‘Flamingolar Pembedir’i yazıyorsunuz. Her insan “Sevdiklerime bir şey olursa ben ne yaparım?” diye düşünür. Ama herkes insanı çaresiz bırakan bu ihtimali yazamaz. Nasıl yazdığınızı merak ediyorum...
Aslında en başta benim çıkış noktam kaza değildi. Ben daha çok bir kız çocuğunun bir gitar atölyesinde, bir barınakta, bir teknede büyüyüşünü anlatmak istemiştim. Çünkü bunlar benim hayatımda var olan şeylerdi ve bana göre zaten anlatılmayı hak eden orijinallikte olaylardı. Ama tabii sonra düşündüm, neden böyle oldu? Ben, yani bir kız çocuğu neden dayısıyla bu kadar vakit geçirdi? İşte kaza burada devreye giriyor. Annem kazada ölmedi ama kitabın başındaki o uzun otobüs yolculuğunu ben yaptım, dayım ve eniştemle birlikte Kars’tan İzmir’e geldim, dayımla ve anneannemle yaşamaya başladım. Uzunca bir süre geride tam olarak neyin kaldığını bilmeden orada yeni bir yaşama başladım. Unutmayın, altı yaşında bir çocuk tam olarak annesine ne oldu, ne olacak bilemiyor ve ona sunulan yeni hayatı yaşamaya başlayabiliyor.
1981’den bugüne 37 yıl geçmiş. Bu yılların kaçında bu kitap var?
Bu hikâyenin aklımda olmasına gerek yoktu, bu hikâye içimdeydi. İnsanın ayrılmaz bir parçası gibi. Çocukluğum, gençliğim. Hayatınızı oturup düşünmezsiniz ya hani, bu da öyle. Tuhaf olan daha önce yazmamış olmam, ama işte her şeyin bir zamanı var.
‘Flamingolar Pembedir’ adı, popüler kültürün ‘flamingo tüketimi’ nedeniyle “Bu isimden emin misin?” sorularıyla karşı karşıya bırakmış sizi. İsim tereddüdü yaşadınız mı?
Yaşadım, çünkü mesela ben daha önce yazdığım 440 sayfalık bir romanı bir anda bir trendin içine denk geliyor diye rafa kaldırmış, o trend geçtikten sonra yayımlatmış bir insanım. Ancak bunda aynı şeyi yapamayacaktım. Trend ya da değil, kitabın ismi ilk andan itibaren ‘Flamingolar Pembedir’di ve öyle de kalacaktı. Dikkatli okurlardan biri geçen gün bulmuş; yıllar önce galiba Milliyet gazetesi’nde yine flamingoları yazmışım, yine barınaktan bahsetmişim. Yani benim için o trend başlayalı çok oluyor. Yaklaşık bir 37 yıl.
Kitaptaki kızın büyürken Queen grubuyla bir şekilde hayatının kesişmesi çok hoşuma gitti. Bu sempatide mutlaka benim de grubu sevmemin katkısı var. Söz konusu ‘The Miracle’ albümü değişken ruh hallerine hitap eden efsanevi şarkılar içeriyor. Kahramanımızın şarkısı burada hangisi olurdu acaba?
Şöyle söyleyeyim; benim ilk ölümüne ağladığım kişi Freddie Mercury’dir. Çok iyi hatırlıyorum. Televizyon açıktı, haberi veriyorlardı, benim elimde mavi bir tül vardı. Ve ben o mavi tülle, ‘We are the Champions’ şarkısıyla bir yandan dans ediyor, bir yandan ağlıyordum. O gün düşünmüştüm başka böyle hangi sanatçının ölümünde ağlarım acaba diye. Şimdi sıkı durun! O günkü kararım Sezen Aksu. Ki muhtemelen ağlarım. Sorunun cevabı ‘The Miracle’.
Anneniz kitabı okudu mu? Kitapta onun yokluğu var sonuçta. Okuduklarına tepkisi ne oldu?
Annemden kitabı saklıyoruz. Geçen gün bir kuzenim yazdı, mümkün olduğu kadar erteleyelim diye. Neyse ki kendisi şu an köylük yerde, kitaba ulaşamıyor. “Ben gönderirim” dedim, bekliyor zavallım. Ama girişi okudum ona ve yaklaşık üç saat konuşamadı.
Hüzünlü bitmesin söyleşimiz. Son soru: Flamingolar neden pembedir?
Karidesle beslenirler de ondan. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir kuş denizdeki bir canlıyı yiyor ve pembeye boyanıyor. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir canlı öldükten sonra bir kuşun kanadında yaşıyor.
FLAMİNGOLAR PEMBEDİR
Aslı Perker
Everest Yayınları, 2018
237 sayfa, 24 TL.