Güncelleme Tarihi:
Bazı kitaplar o kadar çok bilinir ki neredeyse onların kitap oldukları bile unutulur. Bunun sebebi, bütün yaygın bilinirliğe rağmen onların aslında pek az okunuyor olmalarıdır. Dünyada İncil’den sonra en çok okunan kitap olarak tanınan ‘Don Kişot’ da böyle. Yıllardır kendi çevremde ona atıf yapan, en azından ‘don kişotluk’ kavramını kullanan çok insana rastladım ama Cervantes’in başyapıtını baştan sona okuyan az insan tanıdım. Biliyor olmanın okuma yerine geçtiğini, bunun bir gerçeklik gibi algılandığını söyleyebiliriz. ‘Gerçekleşmeyen Gerçeklik-Don Kişot İlkesi’ kitabının yazarı Michel Onfray’ın da ısrarla vurguladığı gibi, herkesin bildiği, sözünü ettiği ve pek azının gerçekten okuduğu bir kitap ‘Don Kişot’. Bir ‘inkâr düzeneği’ olarak da toplumsal karakterini yaydığını söyleyebiliriz onun.
Aytekin Karaçoban çevirisiyle dilimize kazandırılan ‘Gerçekleşmeyen Gerçeklik’, bir eleştiri olduğu kadar sağlam diyalektiğiyle bir düşünce kitabı diye de okunabilir. ‘Dünyayı dile getiren fikrin dünyadan daha gerçek olduğunu düşünen simgesel bir Platoncu’ olarak ortaya çıkan ‘Don Kişot’, içerdiği Hıristiyanlık göndermeleri ve din içi tartışmaları bir yana, yeniçağ ile açığa çıkan yeni insan ve buna bağlı gerçeklik anlayışının kurucu bir metni olmakla hep güncelliğini korumayı başarır. “Anlatırken, kendisini geri plana iterken daha görünür olmayı” kavramsallaştırması, kahramanını romanın yaratıcısı yapabilmesi, sadece bir inkâr kitabı değil, büyük bir inkâr kitabı olması, olanın yerine olması gerekeni koyması, dünyayı anlatan kitaplar üzerine değil, dünyayı doğrudan içtenlikle anlatan bir kitap karakterine bürünmesi yabana atılacak konular değildir.
Cervantes, ‘Don Kişot’ vasıtasıyla; “Yaşamı roman yapar çünkü çok az yaşam romanlardaki gibidir, varlığı eğlenceli olmayacağına göre, yaşamda olmayan büyüyü düş gücünün sunmasını ister.” Bu, “bilincine varılan onca dindışı gerçeklik yerine şövalye romanlarındaki kurmacanın daha gerçek olduğuna inanmak” demektir. Büyüyü bir tür ‘sorumsuzluk ilkesi’ diye yorumlayan M. Onfray, daha sonraki yüzyıllarda bu ilkenin, güç iradesi, ekonomik altyapı, arzu nesnesi, hormonlar, genler gibi kavramlarla güncelleneceğini söyler. Burada önemli olan, bir kitabın çağlar aşan yaratıcı koşusudur. Dünya, kitap sayesinde yeni bir gerçeklik olarak, üstelik kendisinden önceki bütün güçlü ve yaygın kabullerle tersten bir algıyla ‘savaşarak’ kendi açık gerçekliğine kavuşur bu yolla.
16 bölüm boyunca Michel Onfray, Don Kişot başta olmak üzere onun sadık yardımcısı Sanço Panza, hayali sevgilisi Dulcinea, dillere destan atı Rossinante olmak üzere, onlarla birlikte ve elbette onlar üzerinden kültürel arkeolojik kazılara girişir. ‘Kendisinden daha fazla birisi’ olan Don Kişot’un “fiziki ve ahlaki anlamlarını aşarak, mitolojik, felsefi ve simgesel anlam kazanmasını” irdeler. Bu yaygın bilinen bilinmezliğin teorisini kurar. ‘Don Kişot’un kitap olarak neliğinin kritiğini yapar. ‘Evrensel ve geniş kitlenin paylaştığı coşku’yu yeniden düşünmemizi sağlar.