Bio-art’la yeni keşifler

Güncelleme Tarihi:

Bio-art’la yeni keşifler
Oluşturulma Tarihi: Şubat 20, 2022 19:45

Bio-art sanatçısı Dilay Koçoğulları ve multimedia sanatçısı Ali Kanal’ın belirli bir bölgenin biyolojik çeşitliliği ve biyomun izlerini ortaya çıkardıkları “Tissue Lab” başlıklı sergi, 25 Şubat’a kadar İzmir’in Umurbey Mahallesi “1532 sok. No: 21” adresinde sanatseverlerle buluşuyor. Darağaç Kollektifi’nin olduğu bölgede konumlanan laboratuvar alanındaki sergiyi Dilay Koçoğulları’yla konuştuk.

Haberin Devamı

Yeni keşif alanları açma hedefleyen “Tissue Lab” başlıklı sergide, Ali Kanal’ın mahalleden topladığı buluntu nesnelerle oluşan keşfe dayalı üretim pratiği ve duvarda yarattığı dokular ile Dilay Koçoğulları’nın mikro/makro kozmos ilişkisine dayanan laboratuvar ortamında elde ettiği mikroskobik incelemelerden oluşan deneysel üretim pratiği bir araya geliyor. Darağaç Kollektifinin olduğu bölgede konumlanan bu laboratuvar alanı, iki farklı araştırma kısmından oluşuyor. İlk kısımda, sergi alanının duvarında meydana gelen dokulardan oluşan bir yüzey araştırması yer alıyor. Katılıma açık olan bu araştırma alanında, yüzeyde keşfedilen dokulardan elde edilecek bir görsel veri tabanı oluşturulması amaçlanıyor. İkinci kısımda ise Darağaç sokaklarından toplanılan buluntu nesneleri ve bostandan elde edilen bazı bitkileri odağına alarak mekânın yakın çevresine ait biyolojik çeşitliliğinin ilişkisel yapısı gözler önüne seriliyor.
Medya sanatının erişebilirlik açısından izleyici için bir çığır olduğunu ve daha fazla insana ulaşmasına, yeni teknikler keşfetmesine ve günümüz teknolojilerin kendi çalışmalarında kullanmasına yardımcı olduğunu söyleyen Bio-art sanatçısı Dilay Koçoğulları, medya sanatının 21. yüzyıl sanat anlayışı açısından önemli olduğunu vurguluyor. Laboratuvar ortamında gerçekleşen son sergisi “Tissue Lab” ile de bu sanat dalını farklı şekillerde aktarmaya devam ediyor.

Bio-art’la yeni keşifler

Sergiyi bio-art sanatçısı Dilay Koçoğulları’yla konuştuk.

Haberin Devamı

Biyo Sanat kavramı Türkiye’de çok bilinen bir sanat dalı değil. Sizi buna yönlendiren neydi?
Güzel sanatlar öğrenimim sırasında insan bedenini sanat nesnesi olarak kullandığım videolar ve fotoğraflar çektim. Canlı organizmaya olan ilgim biyoloji eğitimi esnasında başladı ve günümüze dek sanat üretimimi etkilemeye devam etti.
Laboratuvarlarda geçirdiğim uzun zamanlar ilk kişisel sergim olan “Mikro Makro Kozmos”un başlangıcı oldu. İnternette gördüğüm bir nebula patlaması görüntüsü gözümde önceden çekmiş olduğum bir mikroskop görüntüsünü canlandırdı. Sonra bu benzerlikleri araştırmaya başladım ve aşağıdakinin yukarıyla, yukarıdakinin aşağıyla olan büyük benzerliğinin beni heyecanlandırdığını gördüm. İnsana ait bir hücre yapısının mikroskobik görüntüsü ile benzer görünen çiçek ya da yakın çekim bir ağacın kabuğu gibi daha büyük bir objelerin ya da canlıların fotoğrafını diptik olarak sergiledim. İki fotoğrafta farklı kökenlere ve görsellere sahip olsa da renk, doku ve görsel varlıkları açısından biçimsel olarak birbirinin neredeyse aynısıydı. Buradaki heyecan da beni bu alanda daha da yol almamı sağladı.
2016 yılında teknoloji ve sanatın birlikteliğine daha çok imkan sağlayan Amerika’ya giderek MFA eğitimimi tamamladım. Bio-art alanında projelerimi geliştirecek çok fazla alan sundu. Aynı zamanda orada eğitim de verdim. Eğitim aldığım, University of Maryland Baltimore County, çalıştığım üniversitenin biyoloji laboratuvarında çalışıyor imkanı dışında, yaşadığım şehirde bulunan laboratuvara sahip bağımsız mekanlarında deneylerimi yapma imkânı buldum.

Haberin Devamı

Daha önceki sergilerinizden bahsedebilir misiniz?
Amerika’da bulunduğum süreçte organik materyalleri ve görselleri kullandığım “Trash, 2016”, “Death, 2017”, “Intensive Care, 2018” adlı projeleri sergiledim. 2019 yılında kadın cinayetlerini konu alan “Towards the Healing of Souls-Crocheting, Collaborating, and Commemorating” adlı enstalasyon projesini Türkiye’de yaşayan kadınlarla beraber hayata geçirdik. Kadın cinayetleri ile ilgili olarak, kadınların yaşadığı zorluklara ve acılarına ortak olmak adına tasarlanmış “örgü anıt”tan oluşan proje; dünyanın her yerinde kadın cinayetlerinin var olduğunu ve kadınların acılarının, zorluklarının ortak olduğunu göstermek amacı ile üretildi. Türkiye’ den 70 katılımcı ile beraber, kadınların yaşadıkları psikolojik ya da fizyolojik şiddeti paylaştıkları bir platform oluşturduk. Projeye doktora eğitimimi aldığım ve sanatsal üretimlerimi yaptığım Polonya’ da ve sonrasında İsveç’te devam etme imkanım oldu.

Haberin Devamı

Medya sanatı erişebilirlik açısından izleyici için bir çığır oldu
Medya sanatı her geçen gün artıyor. Siz de bu alanda yer alıyorsunuz. Duygularınızı bu alanda aktarmak güç mü?
Günümüzde medya sanatının en önemli olanaklarından biri, dijitalizm ile birlikte, sanat yapıtı ve izleyici arasındaki geleneksel eser-izleyici ilişkisi yerine, karşılıklı etkileşime dayalı bir ilişkiye dönüşmüş olması… Medya sanatının sanal ortamla üretimini yapması, yapıtla izleyici arasındaki geleneksel mesafeyi ortadan kaldırmakta izleyiciyi sergilemenin bir parçası kılıyor. Bu durum, karşılıklı etkileşime dayalı yeni bir sunuş yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Sanatta yeni platformlar açmak, farklı malzemeler kullanmak sanatçının gelişimi açısından ve izleyicinin de farklı deneyimler edinmesi açısından önemli. Hatta medya sanatı erişebilirlik açısından izleyici için bir çığır oldu. Dolayısıyla benim çalışma pratiğim açısından medya sanatı daha fazla insana ulaşmama, yeni teknikler keşfetmeme ve günümüz teknolojilerin kendi çalışmalarımda kullanmama yardımcı oldu. Bu nedenle medya sanatını 21. yüzyıl sanat anlayışı açısından önemli buluyorum.

Haberin Devamı

Biyo Sanat kavramının dünyadaki algısı nasıl ve Türkiye’deki yaklaşımı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Uzun zamandır yaptığım incelemeler ve araştırmalar sonucunda bu konuda çok farklı bakış açılarının olduğunu fark ettim ve kendi verdiğim derslerde de bunlar üzerinde tartışmalarımızı sürdürmeye devam ediyorum. Bu akımın dünyadaki başlangıcı 90’lı yıllara dayansa da Türkiye’deki başlangıcı diğer sanat akımlarında da olduğu gibi çok eski değil. Kullanılan teknoloji ve canlı materyal kullanımı, çalışma alanlarını kısıtladığı için, gelişimi diğer akımlara göre daha yavaş gerçekleşiyor. Bio-art’ın gelişimini izlemek ve konuyla ilgili araştırmalar yapmak adına sanatçılar üzerinden bu akımın tarihini incelemenin yararlı olacağını düşünüyorum. Bio-art’ın tarihine bakarsak, sanatçı ve bilim insanı Eduardo Kac bu akımın öncüsü olarak biliniyor. 2011 yılında yapmış olduğu ve popüler olan sanat eseri Alba adında genetik mühendisliğinden yararlanılarak üretilmiş, yeşil flüoresan bir tavşan. Hayvanın genetik yapısına yeşil floresan proteini (GFP) dahil edilerek, gün ışığında beyaz, geceleri Alba floresan yeşili olarak görünmesini sağlıyor. Burada direk tavşanın genetik yapısına bir müdahele söz konusu… Teknolojinin gelişimi, genetik mühendisliğindeki gelişmeleri arttıkça bio-art alanında da üretimler yenileniyor. Hem sanatçı hem de bilim insanları için farklı yollar açılıyor. Türkiye koşulları açısında çok fazla bir değişim olacağını düşünmemekle birlikte özellikle bilim insanlarının zaman içerisinde bu sanat alanını daha fazla kabul edeceğini ve sanatçılarla projeler yapmaya açık hale gelebileceklerine inanıyorum.

Haberin Devamı

Bio-art’la yeni keşifler

Tissue Lab adında Ali Kanal ile yaptığınız yeni bir serginiz var. İzleyiciye bu sergi ile ne aktarıyorsunuz?

Multimedya sanatçısı arkadaşım Ali Kanal ile birlikte gerçekleştirdiğimiz “Tissue_Lab” sergimiz, belirli bir mekânı odağına alarak o bölgenin biyolojik çeşitliliğini araştırmayı ve biyomun izlerini takip ederek yeni keşif alanları açmayı hedefliyor. Her ikimizin de bireysel üretim pratiğinin melezlenmesiyle ortaya çıktı. Ali Kanal’ın terkedilmiş yapılardan topladığı buluntu nesnelerle oluşan keşfe dayalı üretim pratiği ve benim mikro/makro kozmos ilişkisine dayanan laboratuvar ortamında elde ettiğim mikroskobik incelemelerim yer alıyor. İkimizin de deneysel üretim pratiğinin birbirine eklemlenmesiyle gerçekleşiyor. Dış ve iç mekân çalışmalarımızın bir zıtlık olarak algılanması yerine iç ve dış dengeyi korumak ve bu denge ile beraber birbirinin tamamlaması üzerine kurguladık. Mekânda oluşturduğumuz bu laboratuvar alanı, iki farklı araştırma kısmından oluşuyor. İlk kısım, girişteki odanın duvarında meydana gelen dokulardan oluşan bir yüzey araştırması. Katılıma açık olarak gerçekleştirilen bir araştırma ve yüzeyde keşfedilen dokulardan elde edilen görsel de veri tabanımızı oluşturuyor. İkinci kısım da ise mekânın bulunduğu sokaklarda toplanılan buluntu nesneleri ve bostandan elde edilen bazı bitkileri odağına alıyor. Mekânın yakın çevresine ait biyolojik çeşitliliğinin ilişkisel yapısını araştırıyoruz.

Sergide iki ayrı sanatçı olarak nasıl yer alıyorsunuz?
Benim laboratuvar alanında gerçekleştirdiğim araştırma süreci ile steril bir alanda belli bilimsel bir öğreti çerçevesinde yeni keşfedilecek biyomun sınırları belirleniyor. Ali’de araştırma alanında dış dünyaya yoğunlaşıyor ve genellikle ilkel içgüdüleriyle orada var olan biyomun izini sürüyor. Sergimiz şubat ayının sonuna kadar İzmir’in Darağaç bölgesinden devam edecek, Bio-art sanatına ilgi duyan herkesi bekliyoruz.
Tissue Lab” başlıklı sergi, 25 Şubat’a kadar İzmir’in Umurbey Mahallesi “1532 sok. No: 21” adresinde...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!