Güncelleme Tarihi:
Gencecik Mete Gazoz, olimpiyatlarda altın madalyaya uzanıp Japonya semalarında bayrağımızı göklere çektirdiğinde ve İstiklal Marşımız yankılandığında milletçe gönendik elbette. Belki de işte o gün çoğumuz için okçuluk popüler oldu. Hatta çocuklar Gazoz’u örnek alıp okçuluğa heves etti. Aileleri de onları destekledi. Aslında tarihimizin, kültürümüzün önemli bir parçası okçuluğa ilgi böylesine artarken bu sporla ilgili meraklarımızı Paulo Coelho gideriyor. Yazarın ‘Okçu’nun Yolu’ adını verdiği, “Senin gibi bir okçuluk dehasına kendi okçuluk eserimi sunuyorum. Bu sayede hayatlarımızı daha iyi anlayabiliriz” diyerek Gazoz’a adadığı kitap, Coelho’nun pek çok eseri gibi bir ‘yol ve ol’ hikâyesi. Herkesten usta bir okçu olduğunu saklayan, hayatını marangozluk yaparak geçiren Tetsuya’nın yolunu ve bu yolda nasıl olgunluğa eriştiğini hevesli çırağına anlattığı kitap okçuluğu irdeliyor görünse de aslında konu hayat. Tabii ki usta ismin her kitabında yaptığı gibi bu mesajlar yine ‘ders alabilenlere’ gidiyor.
“Okçunun yolu, neşenin ve şevkin, kusursuzluğun ve kusurun, tekniğin ve içgüdünün yoludur” diyor Coelho. Ve öğrenmenin tek yolunun da okları atmak olduğunu söylüyor. Kısacık bir kitap ‘Okçu’nun Yolu’ ama sanki buzdağının görünen kısmının küçük olması gibi taşıdığı mesajlar, geçirmeyi hedeflediği öğretiler görünenin çok ötesinde. Bir kıssadan hisseyle başlıyor. Tetsuya, yabancı bir okçuya değer biçilmez bir ders veriyor. Ona uygun şartlarda hedefi vurmanın kolay olduğunu ama marifetin her durumda aynı başarıyı yakalamak olduğunu gösteriyor. İşte ilk öğreti burada gösteriyor kendini. Hayatta her şey yolundayken hepimiz iyiyiz, başarılıyız da işler sarpa sardığında ne kadar sakin kalabiliyoruz. Böyle başlıyor Tetsuya’nın dersleri. Bu ilk dersi izleyen oğlan da Tetsuya’dan okçuluğun yolunu öğretmesini istiyor. Tetsuya da ona “Okçunun yolu her konuya uygulanabilir bir öğreti” diyerek başlıyor anlatmaya.
Diyor ki: “Okun ve yayın sevincini başkalarıyla paylaşmayan okçu kendi meziyet ve zaaflarını asla kavrayamaz. İşte bu yüzden, herhangi bir işe başlarken ilk olarak kendine dostlar, yani yaptığına ilgi gösteren kişiler bul.”
Diyor ki: “Yay esnektir, ama bu esnekliğin de bir sınırı vardır. Kapasitesinin ötesinde güç uygulanırsa kırılır ya da kendisini tutan elin gücünü tüketir.”
Diyor ki: “Attığın her ok, yüreğinde bir iz, bir hatıra bırakacak ve bu hatıraların bileşimi sayesinde her atışın bir öncekinden başarılı olacaktır.”
Diyor ki: “Hedefini kendin seçtiğin için sorumluluğu da sendedir.”
Diyor ki: “Yayı, oku ve hedefi anladıktan sonra atış tekniğini öğrenebilmek için sükûnet ve zarafet gerekir. Sükûnet insanın yüreğinden gelir. Yürek sıklıkla güvensizlik hisleriyle boğuşsa da –doğru duruşu benimsediği takdirde– elinden geleni yapacağının bilincindedir.”
Diyor ki: “Ok, okçunun elinden çıkarak hedefe yönelen niyettir; dolayısıyla, havada serbestçe süzülüyor gibi görünse de atış sırasında kendisine bahşedilen yolu izlemek zorundadır.”
Diyor ki: “Her okun uçuşu farklıdır. Bin ok atarsan, bini de sana farklı bir yol gösterecektir: Okçunun yolu işte budur.”
‘Okçu’nun Yolu’, Coelho’nun hayata, kadere, yürüdüğümüz yolda yaşadıklarımıza, gördüklerimize bir rehber niteliği taşıyor. En çok onu tanıdığımız, sevdiğimiz ‘Simyacı’yı hatırlatıyor. Oku izleyerek kendi yolunu bulabilirsin...
OKÇU’NUN YOLU
Paulo Coelho
Çeviren: Emrah İmre
İllüstrasyonlar: Murat Kalkavan
Can Yayınları, 2021
168 sayfa, 26.50 TL.