Güncelleme Tarihi:
Asıl mesleği mimarlığın yanında yürüttüğü tarih çalışmalarıyla literatüre mühim katkılar sunmuş Turan Akıncı, imparatorluğun son yıllarında iyice yıldızı parlayan Beyoğlu’nun, Batı tarzı yaşamın kalesi olma özelliğini pekiştirdiği 1831 ve 1923 yıllarını ele aldığı kitabı ‘Beyoğlu: Yapılar, Mekânlar, İnsanlar (1831-1923)’ ile geçen yıl Sedat Simavi Araştırma Ödülü’ne layık görülmüş ve Hürriyet Kitap Sanat’ın yılın 10 kitabı seçkisine girmişti. Yazar bu çalışmasını takiben yayımladığı ‘Cumhuriyet’te Beyoğlu: Kültür, Sanat, Yaşam (1923-2003)’ ile araştırmanın ikinci yarısını yine Remzi Kitabevi vasıtasıyla okuyucuların beğenisine sundu. Evvelki kitapta Bizans’ın Pera adını verdiği ‘karşı kıyı’nın nasıl giderek Beyoğlu’na dönüştüğünün ve imparatorluğun Batılılaşma tecrübesinin izini süren Akıncı, ‘Cumhuriyet’te Beyoğlu’nda semtin ve cemiyetin hikâyesine Cumhuriyet döneminde devam ediyor.
Akıncı kitabın açılışında genç Cumhuriyet’in devraldığı mirasın çerçevesini çizerken, semtin çokdilli ve kültürlü hüviyetini kaybetmesine sebep meşum hadiseleri tek başlık altında anlatıyor: Türkleşme politikası neticesinde Levanten kültürünün nihayete ermesi, ekalliyeti sarsan Varlık Vergisi, semtin utanç abidesi 6-7 Eylül yağması ve nihayet son darbeyi vuran 1964 sürgünü. Beyoğlu’nun kendine has cemiyetini teşekkül eden insanlar, diller, yemekler ve gelenekler; çeşitli hükümet ve ekabirin tasarrufu neticesinde derinden bağlı oldukları bu mıntıkayı terk etmek zorunda kalıyorlar. Akıncı evvela bu kaybın altını çiziyor ve ardından bir hayaletin peşine düşerek Beyoğlu’nun kültürünü teşkil eden mekânların, yemeklerin ve sohbetlerin bir terekesini çıkarmaya girişiyor.
Kitap 1923-2003 arasını kronolojik biçimde incelemiyor; mekânlar, kurumlar ve kimlikler arasında dolaşan, zamanlar arası geçişken bir yapısı var. Bu anlamda rahat okunuyor ve bağlamını kültür-sanat çerçevesinde tutarak yapısal bir bütünlük kuruyor.
Pastane ve kahveler, lokanta ve meyhaneler, tiyatro ve sinemalar, sefaretler, müzeler ve az sayıdaki kütüphanenin madde madde listelendiği bu esaslı çalışma, kuru bilgilerden ziyade devrin kültür iklimini yansıtan ilginç hatıralarla süslü. Akıncı, bugün birçoğu yerinde bulunmayan mekânlardan miras hatıraların arasında dolaşırken, Sait Faik’ten Attilâ İlhan’a, Haldun Taner’den Abdülhak Şinasi Çınar’a, Madam Despina’dan Refik Arslan’a, Atıf Yılmaz’dan Ara Güler’e cemiyetin birçok şöhretli simasına tesadüf ediyor ve Beyoğlu’nun alameti farikasını en çok mukimleri arasında buluyor.
Okuyucusunu Saif Faik’in sabah erken vakitte Eptalofos Kahvesi’ne kurulup hikâyelerini yazdığı, Haldun Taner’in Paris özlemini Markiz’de dindirdiÄŸi günlere götüren eser bu yönüyle hayli eÄŸlenceli. Lakin maddelerin birçoÄŸunun son satırlarına geldiÄŸinizde mekânın, kurumun ya da kiÅŸinin çoktan aramızdan ayrıldığını okuyorsunuz ki bu yönüyle ‘Cumhuriyet’te BeyoÄŸlu’ epey hüzünlü bir kitap. Bugün varlığını sürdürebilenlerin kıymetini hatırlatmakla beraber, bazı ÅŸeylerin geri döndürülemez biçimde deÄŸiÅŸtiÄŸinin bir vesikası niteliÄŸindeki eser, toplumsal hafızaya katkısıyla da hayli kıymet arz ediyor. Semtin Cumhuriyet döneminde öne çıkmış ünlü ailelerini, Bankalar Caddesi ekseninde bankalarını ve ünlü fotoÄŸrafçılarını listelemesi de cabası.AraÅŸtırma 2003’te, meÅŸhur tabirle yeni Türkiye’nin temellerinin atıldığı tarihte son buluyor. Geçen 16 yılda semtin ve cemiyetin yaÅŸadığı deÄŸiÅŸim düşünüldüğünde; Gezi Parkı, Emek Sineması ya da AKM akla geldiÄŸinde, gelecek nesil tarihçilerinin bugünü nasıl deÄŸerlendireceÄŸinin merakı hasıl oluyor ister istemez.Â
CUMHURİYET’TE BEYOĞLU:
KÃœLTÃœR, SANAT, YAÅžAM (1923-2003)Â
Â