Güncelleme Tarihi:
Dağılmanın eşiğindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun modern askeri eğitim imkânlarından faydalanmak için gösterdiği müthiş çaba, Avrupa’dan getirilen uzmanlar ve açılan modern okullar, nihayetinde İstiklal Savaşı’nı da kazanarak Cumhuriyet’i kuracak iyi yetişmiş ve dünyaya açık bir kurmay sınıfının ortaya çıkmasını sağlamıştı.
Bu kıymetli kurmaylardan biri; paşa dedelerinin izinden giderek 1908 yılında Harp Akademisi’nden mezun olan ve imparatorluğun son savunmasını yaptığı yıllarda cepheden cepheye koşarak genç yaşında büyük tecrübeler elde eden R. Hüsrev Gerede.
Gerede’nin Balkan Savaşı’ndan başlayan cephe günleri, Birinci Cihan Harbi boyunca ve ardından İstiklal Savaşı’nda devam ediyor. 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkan 18 kişilik grubun arasında yer alan Gerede, Atatürk’ün yakın arkadaşı ve sırdaşı olarak da biliniyor.
Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte üniformasını çıkarıp devlet adamlığına soyunan Hüsrev Gerede, mebusluk döneminin ardından 1924’te Budapeşte Büyükelçisi olarak diplomatlık kariyerine başlıyor. Sofya, Tahran ve Tokyo’daki görevlerinin ardından ise savaşın eşiğindeki Avrupa’ya, Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin’e atanıyor.
Hüsrev Gerede, Berlin yıllarını aktardığı bu hatıratında okuyucusunu Yokohama Limanı’ndan kalkan bir gemiye bindiriyor ve İkinci Cihan Harbi’nin merkezine götürüyor. Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 tarihinden iki gün sonra başladığı görevi boyunca yaşadıklarını günü gününe kaydeden Hüsrev Gerede, ilk kez 1989’da yayımlanan hatıralarında son derece kıymetli malumat vermekle kalmıyor, çok tartışılan Türkiye Cumhuriyeti-Nazi Almanyası ilişkileri hususunda da olay yerinden bilgi aktarıyor.
Birinci Cihan Harbi’ni tecrübe etmiş her Osmanlı subayı gibi Almanya’yı yakından tanıyan ve bilhassa askeri kanatta epey çevresi de bulunan Hüsrev Gerede, yaklaşık üç yıl süren Berlin Büyükelçiliği vazifesi süresince engin kültürü ve lisan bilgisi ile epey takdir topluyor. Adolf Hitler’in kendisine teveccühünü de kullanarak Türkiye-Almanya ilişkilerini belli bir dengede tutmayı başaran ve genç Cumhuriyet’in savaşın dışında kalması için büyük mücadele veren Hüsrev Gerede, 1942’de ibrenin Almanya aleyhine dönmeye başlamasının ardından Türkiye’ye geri çağrıldığında Hitler tarafından özel treni ile sınıra kadar yolcu edilmiş.
Gerede’nin muntazaman tuttuğu notlarından yola çıkarak 1960 yılında kaleme aldığı ve aile arşivinden fotoğraflarla zenginleşen anıları, hatırat hususunda epey kısır tarih külliyatımızda önemli bir boşluğu dolduruyor. İlber Ortaylı’nın kitap için kaleme aldığı önsözde belirttiği üzere İkinci Harp’teki dış politika açısından ‘düzgün ve doğru bir malumat” içeren bu eser, çeşitli rapor ve mektuplaşmalara da yer veriyor.