Güncelleme Tarihi:
Her insanın yaşantısı bir hikâye anlatır. Bazılarımız bu hikâyeyi kelimeler aracılığıyla aktarır. Bazılarımız sesleri kullanır. Çok nadir de olsa bazı hikâyeler toprakla, çamurla, kille ortaya çıkar. Çamur yoğrulup biçimlendirilir, fırınlanıp sırlanır. Bu hikâyeler yaklaşık 1000 derecede pişer. Tıpkı uzun süre güneşin altında kalmış çakıl taşları gibi yakıcıdır. Ve bu hikâyelerin üstünden öyle kolay kolay geçilemez... 1968’den bu yana çamura bambaşka hikâyeler, biçimler kazandıran ve “Yaşamım sanatım olsun. Yaşamak için olmasın sanatım” diyen seramik sanatının usta ismi Beril Anılanmert, yarım asrı aşan üretimlerinden bir seçkiyi ‘Seyir Defteri’ başlığıyla İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşturuyor.
Bir denizcinin yolculuk sırasında geçip gittiği kıyıları, karşılaştığı ya da tanık olduğu olayları not edip kayıt altına aldığı bu defterler ayrıca köklü bir geleneği de temsil eder. MÖ 6000 yıllarına dayanan seramik sanatı kadar köklü bir geçmişi olmasa da ‘seyir defterleri’ bir geminin kara kutusudur. Anılanmert’in Tunus, Makedonya ve Çanakkale’de tanık olduğu çok katmanlı kültürel yapı ve hikâyeleri incelediği ‘Seyir Defteri’ adlı sergisi, sanatçının üretimi ve sanat yaşamı hakkında da ipuçları taşıyor.
Beril Anılanmert ile sanat yaşamı, akademisyen kimliği ve ‘Seyir Defteri’ hakkında konuştuk.
Serüveninizin başında sanatınızla var olmayı seçtiniz ve seramik fırınının başına geçip üretime başladınız, hiç durmadınız. Çoğu kadın, ataerkil toplum düzeninde bu düşüncenin çevresinde dolaşıyor, sonra umutsuzluğa kapılıp vazgeçiyor. Siz bu güçlü duruşu nasıl sergilendiniz?
Biz üç kız kardeşiz. Ailemiz üçümüzün de eğitimine büyük önem gösterdi. “Kızların altın bileziği meslekleridir” cümlesiyle yetiştirildim. Ailem bize, bugünlerde artık çok da değer verilmeyen, kelime olarak bile kullanılmayan tevazuyu öğretti. Bununla birlikte saygı, sevgi ve özgüven duygusunu verdi. İzmir’in Güzelyalı semtinde Mithatpaşa Caddesi üzerinde yer alan büyük, bahçeli bir evde; mutlu bir aile çevresinde büyüdüm. Anneannem, akrabalarım İstanbul’da yaşardı. Bu nedenle İzmir - İstanbul arasında çok gidip geldik. O zamanlar gemiyle seyahat edilirdi. Her iki şehrin de eski halini hatırlıyorum. İzmir benim için beyaz renkte bir şehirdi. Gemi İzmir’e yanaşırken önümde uzanan Kordonboyu beyazdı. Babam bizi limanda beyaz keten takımıyla beklerdi. Bu zarafeti özlüyorum. İstanbul’a ise gemi Sarayburnu’ndan Tophane’ye yanaşırdı. O dönemde Şehir Hatları kömür kullanırdı. İs boğazımı yakardı. Kolej eğitiminden sonra sanat eğitimi almak istediğimi aileme söylediğimde hiçbir itiraz gelmedi. Babam, yalnızca hayatımın zor olacağı uyarısında bulundu ama özel kâğıtlı resim defterleri yaptırdı ve sınava hazırlanmamı teşvik etti. Sanatla para kazanmak değil, yaşamımı sanatla sürdürmekte kararlıydım. Yetiştiğim aile çevresi, kişiliğimin şekillenmesinde büyük önem taşıyor. Saygıyı, sevgiyi, kendine güvenmeyi, zamanı iyi kullanmayı ailemden öğrendim. Sanata değer veren bir aileydi. Akademiye girdiğimde aklımın köşesinden para kazanmak geçmiyordu. Romantik bir dönemdi.
Sanat yaşamınızın başında çalışmalarınızı ürettiğiniz kişisel bir atölyeniz var mıydı?
Eşim Oktay Anılanmert ile Çiftehavuzlar’da kirada oturuyorduk. Atölyeyi de evimizin yakınında Göztepe’de kurduk. Bazı aletlerimi hazırlamıştım. Bir sipariş iş geldi. O panoyu yaparken fırına ihtiyacım var ama Türkiye’de fırın yok; ancak kullanılmış, el değiştirecek bir fırın bulmak mümkün. Hiç kullanılmamış bir fırın bulduk. Onu alıp atölyeye getirişimiz dün gibi aklımda. O fırın hâlâ evimin aşağısında kurulu. Çok hassas, çok dikkatli kullanırım. Klasik arabalara nasıl bakarlar, benim fırınım da öyledir. Başka fırınlar da aldım, ama o fırın ilk göz ağrısı.
Eskiden mimari çalışmalar için üretilecek sanat projeleri yarışmaları düzenlenirdi. Bu yarışmalar sayesinde yeni isimler duyulurdu. Ankara’daki İş Bankası binası için ürettiğim pano birincilikle ödüllendirildi. Ardından İzmir Efes Otel’in havuzu için yüksek rölyefli bir çalışma ürettim. Şu an bu çalışma Swiss Otel’in konferans salonuna taşınmış halde. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenciyken Prof. İsmail Hakkı Oygar, Prof. Vedad Ar ama en uzun süre Prof. Sadi Diren hocam oldu ve emekli oluncaya kadar da kendisiyle çalıştım.
Aynı evin içinde iki sanatçının anlaşması oldukça zordur derler. Ressam eşiniz Oktay Anılanmert ile sanat ve aile yaşantınızın sınırları var mıydı? Nasıl bir dostluktu bu?
Olağanüstü bir yol arkadaşlığıydı. Oktay’ı tanıyanlar çok iyi bilir ki zarif bir insandı. Birbirimize hiç işlerimizi göstermezdik. Benim çalışma alanım evin aşağısında, onunki yukarıdaydı. Çalışmalarının üstünü örterdi, ben de onun çalışma yerine hiç girmezdim. Ayrı çalışırdık ama fırından güzel bir ürün çıkacağı zaman hemen onunla paylaşırdım. Aynı alanda çalışan sanatçı aileler arasında sürtüşme noktası olmuştur, bizde tam aksi oldu.
Japon hükümetinin bursuyla seramik sanatının anavatanı diyebileceğimiz Japonya’da araştırmalar yaptınız. Nasıl bir dönemdi?
Japonya’ya doğru giden uçakta kendi kendime “Tanrım beni mahcup etme” dediğimi hatırlıyorum. Çok iyi karşılandım. Çok farklı davrandılar. Bursu uzattılar. Karo üretim teknikleri üzerine bir burstu. Her hafta sonu bir sanatçının atölyesini ziyaret ettim. Her bir dakikamı değerlendirdim. Böylece Japon hükümetinin bursuyla sekiz ay Japonya’da kaldım. Endüstri dışında, birçok değerli sanatçının atölyelerini ziyaret etme fırsatım oldu. Seramiğin çeşitli uygulamalarını izlediğim gibi, yüklenen kavramlar da önemliydi. Benim için zihin açıcı bir dönemdi.
Bir ajandam var, ortaokuldan beri. Emekli olmama rağmen, zamanı çok iyi değerlendiririm. Programsız çalışmadım. Aylık ve günlük. Annem de “Vaktinizi boşa harcamayın” derdi. Vaktimi doğru kullanmasaydım hem akademik hayatımı, hem sanatsal hayatımı hem de ailemi de birlikte yürütemezdim.
Toprağa, çamura şekil vermenin, yeni bir form kazandırmanın sizde bıraktığı hissi öğrenebilir miyiz? Seramik fırınının başına geçtiğinizde Beril Anılanmert’in ruhunda neler kıpırdıyor?
Kavramlar üzerinde günlerce, haftalarca düşünüldükten sonra, bunu en uygun şekilde ifade edecek biçim ve teknik çözümlere yönelirim. Eskizlerle kesinleştirip atölyeye girerim. Isı seramiğin ayrılmaz bir parçası ve onun kontrolü de eserin ortaya çıkmasında hayati önem taşır. Bütün bu süreç sancılı bir dönemdir. Tesadüflere fazla şans tanımam. Sonuç benim varmak istediğime uygun değilse, tekrarlamaktan çekinmem.
Akademisyen kimliğiniz sanatçı tarafınızı besliyor mu? Ya da iki kimliği birbirinden ayırmak zaten imkânsız mı?
Uzun akademik hayatım boyunca sanat çalışmalarımı kesintisiz yürüttüm. Her iki alandaki çalışmalarım birbirini besledi. Seramik sanatının öğretiminde eksik gördüğüm konuları araştırıp ders programlarına dahil etme, seramik sanatçılarının eserlerini yurtdışı etkinliklerine taşıma, Türk seramik sanatını ve sanatçılarını tanıtma gibi çabalarım oldu.
Kibele’de açtığınız ‘Seyir Defteri’ başlıklı bir retrospektif sergi yarım asrı aşan üretimlerinizi bir araya getiriyor. Seçkiyi nasıl oluşturdunuz?
Sergide, 1980’den başlayan, önceki sergilerimden seçerek aldığımız eserler, yurtdışında sergilenip burada görülmemiş işler ve en yeni, 2020’de yapılmış çalışmalar bir arada. Bu tür toplu sunumlar, sanatçının ele aldığı konuları, düşüncesini, bilinç akışını göstermesi açısından önemlidir. Sayfayı kapamış gibi geliyor retrospektif deyince. Bu nedenle daha önce açtığım bir serginin adını kullandım: ‘Seyir Defteri’. Ne yaşadıysak öyle ya da böyle işlerimizi yansıtıyor; sanatçı da fildişi kulelerinde yaşamıyor, sanatçı da yaşantısını konu ediniyor. Ben işlerime genelde isim bile koymuyorum. İzleyiciye çalışmaları yorumlaması için fırsat vermek istiyorum. ‘Seyir Defteri’ metaforundan yola çıkarak sizi kaptan, izleyiciyi yolcu, sergi mekânını ise bir gemi olarak düşünüyorum. Bu gemi bizi nereye götürüyor/götürecek? Yoksa karada mıyız? Sergiye bu ismi vermemin nedeni, yaşamım boyunca izlenimlerim, dertlerim, duygu, düşüncelerimi içeren kavramları yansıtmasından kaynaklanıyor. Gelecekte yeni kavramların seramik uygulamaları yanı sıra denemelerini yaptığım, kâğıt çalışmalarım da olacak.
Beril Anılanmert’in ‘Seyir Defteri’ başlıklı sergisi, 8 0cak 2022’ye kadar İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde.