Güncelleme Tarihi:
Çok severek okuduğum kitaplar hakkında konuşmak veya yazmak için hep sabırsızlanırım. Bu sebeple lafı hiç uzatmadan Tina Vallés’in yazdığı ve Christian Inaraja’nın resimlediği ‘Bay Evdeyokum’un Post-it’leri’ni çok sevdiğimi, bir oturuşta okuduğumu ve ardından hemen bu yazıyı yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumu söyleyeyim. Benim gibi “evde yalnız başına çalışan bütün yiğitlere” ithaf edilmiş böyle bir kitabı zaten sevmemek mümkün değil ki!
Tina Vallés 1976 Barselona doğumlu, ben gibi orta yaşlarında olan ödüllü bir Katalan yazar. Daha evvel Türkçede ‘Ağacın Hafızası’ adlı benim okuyamadığım bir çocuk kitabı daha çıkmış. Fakat okuduğum bu tek kitabı ile bile Vallés ne kadar sahici bir yazar olduğunu okurlarına ispat ediyor.
‘Bay Evdeyokum’un Post-it’leri’ 8 yaşında bir kız çocuğuyla mesleğini uzun süre merak edeceğimiz 42 yaşındaki, evinden çalışan bir adamın, başlarda birbirlerini hiç görmeden başlayan ve post-it’lere yazılan notlarla süren arkadaşlıklarının hikâyesi. Bu hikâyede sevgi, güven, merak, gizem, yardımlaşma, arkadaşlık gibi iyi bir hikâyede olması gereken her şey var.
Cláudia yeni ödevi için yapması gereken röportajı kiminle gerçekleştireceğini düşünerek okuldan eve döner. Bu röportajın sonunda bütün öğrenciler sınıfta bir mesleği tanıtan birer sunum yapacaklardır ve en başarılı olan sunumda tanıtılan mesleğin adı o sene sınıfın da adı olacaktır. Cláudia bu röportaj için fırıncı babası, -bir türlü telaffuz edemediği- sekreter annesi ile röportaj yapmayı baştan eler. Onun daha ilginç, daha bilinmedik bir mesleği olan birini bulmaya ihtiyacı vardır. Hayatın bazen nedensiz mucizelerle sıkıntılar üzerinde gökkuşağı açması gibi, karşı dairelerine yeni bir komşunun taşınmasıyla Cláudia’nın da aradığı kişi ayağına kadar gelir. Fakat bu komşu kimdir? Ne iş yapıyordur? Cláudia yeni komşunun eşyasını taşıyan nakliyecileri izlerken, bu sorulara cevap aramaya çalışır. Kolilerin üzerindeki post-it’leri okuyarak tahminlerde bulunmaya çalışır. Bu kadar kitap onun yazar veya öğretmen olduğuna delalet olsa gerektir. Akşam yemeğinde ise anne ile babasından yeni komşularının evden çalışan biri olduğunu öğrenir. İyi de evden çalışmak ne demektir?
Bu ve benzeri soruların tetiklediği merakla Cláudia yeni komşuyla ilişki kurmayı dener. Fakat ilk deneme çok umut kırıcıdır. Çünkü karşı komşu evde olduğu açıkça meydandayken kapının altından “evde yokum” yazan bir post-it atmıştır. Neyse ki Cláudia’nın hemen pes etmeye niyeti yoktur. Onun merakı ve yeni komşunun gizemli halleri sayesinde çok geçmeden bu 8 yaşındaki bir an evvel bir röportaj yapması gereken kız çocuğu ile 42 yaşındaki, evden çalışan adam arasında bir post-it oyunu oynanmaya başlar.
Cláudia’nın yazdığı post-it’lerdeki yazım hatalarını, bu yeni komşu kırmızı bir kalemle düzelttiğine göre öğretmen olsa gerektir ama öğretmenler evden çalışmazlar ki! Cláudia’nın çözmesi gereken çok fazla düğüm vardır ve ödevi için de zaman giderek daralmaktadır.
Bu oyunun sihrini bozmamak için kitabın hikâyesi hakkında konuşmayı burada bırakıyorum. Fakat merdiven sahanlığında iki komşu dairenin kapıları arasında gidip gelen post-it’lerle başlayan bu arkadaşlığın hikâyesini keyifle okuyacaksınız. Çünkü Vallés sadece gizemi ve merakı her sayfada diri tutan iyi bir hikâye anlatıcı değil, aynı zamanda eski Türkçesiyle bir ‘musahhih’ten bir çocuk romanı çıkarmayı becerebilecek kadar da muzip ve oyunbaz bir yazar.