Güncelleme Tarihi:
Naomi Jones’un kaleme aldığı ‘Tam Yerimi Buldum’ geometrik şekiller üzerinden kendini tanıma, uyum, aidiyet ve arkadaşlığı anlatırken yolun farklılıkları kabullenmekten geçtiğini vurguluyor. James Jones’un eğlenceli, kıpır kıpır çizimleri ve konuşma balonlarıysa hikâyeye dinamizm katıyor, daireler sanki sayfalardan aşağı yuvarlanıyor.
Üçgen, kare, altıgen, dikdörtgen, daire... Birbirinden farklı, bambaşka özelliklere ve görünüşlere sahip şekiller. Oysa hepsi özünde noktalardan oluşuyor. Öyleyse birlikte oynamalarının ne mahzuru olabilir?
Ne yazık ki küçük sarı üçgen böyle düşünmüyor. Birlikte oynayıp yuvarlanırken çok eğlendiği mavi daireler onu istemediğinden değil. Onlar kadar iyi yuvarlanamasa ve ara sıra onlara çarpsa da dairelerin bir şikâyeti yok aslında. Ama üçgen kendini farklı hissediyor, eğlenceyi bozduğunu düşünüp üzülüyor. “Kendine göre bir yer bulmaya” da işte böyle karar veriyor. Hayalinde kendi gibi küçük, sarı bir sürü üçgen, yollara düşüyor.
Önce kırmızı karelerle, sonra yeşil altıgenlerle en az dairelerle olduğu kadar çok eğlense de sonunda yine aynı şey oluyor. Bir sürü güzel oyundan sonra, ne kareler yaptıkları kulenin yıkılmasını ne de altıgenler oluşturdukları desenin eksik kalmasını umursadığı halde üçgen suçlu hissederek oradan ayrılıyor.
Farklılıkların kabulüne dair hikâyelerde genellikle tam tersi olur; farklı olan ötekileştirilir, dışlanır. Naomi Jones ise konuya tersinden bakarak farklı bir açıdan empati geliştirmeye çalışıyor ve karşımızdakinin duygularını anlayabilmemiz adına çok da iyi ediyor. Üçgenin üzüntüsünü, kendini bir türlü ait hissedemeyişini, kendini dünyadaki tek üçgen zannettiği anlardaki yalnızlığını, sesinin boşlukta yankılanmasını çok daha etkili kılıyor bu seçim. Diğer yandan üçgen, benzerlerini bulup sevinçten havalara uçtuğunda bu defa farklı bir yöne evriliyor hikâye. Artık ortada farklılık diye bir şey kalmıyor çünkü.
Üçgen çok mutlu, etrafı kendi gibi sarı sarı üçgenlerle kaynıyor. Birlikte bir sürü üçgen oyunu oynuyor, üst üste çıkıp devasa üçgenler oluşturuyorlar. Ama işte, sonuçta sadece üçgen oyunları oynayabiliyorlar. Oysa uçarcasına yuvarlanmak için dairelere, roket olup uçmak için karelere, papatya olabilmek için altıgenlere ihtiyaç var.
Naomi Jones, kitabını oğlunun kreşe başlama sürecinde yaşadığı uyum zorluğu üzerine kaleme aldığını belirtiyor. Diğer çocuklar farklı oyunlar oynamak istediğinde onlara katılmayıp yalnız başına oynayan oğluna ve benzer durumdaki tüm çocuklara ‘konfor alanından çıkıp birlikte oynamanın ne kadar değerli olduğunu ve uyum sağlamak için değişmek gerekmediğini’ anlatıyor ve soruyor; yerimiz, kendimize tıpatıp benzeyenlerin arası mı?
Tercih bizim, bir sürü sarı üçgenler olarak birleşip sonuçta yine devasa sarı bir üçgen de oluşturabiliriz, rengârenk bir mozaiğin parçası da olabiliriz.