Güncelleme Tarihi:
Ludwig van Beethoven’ın 32 piyano sonatının tamamını yorumladığınız 9 albümlük set, toplamda 10.5 saati buluyor; 630 dakika eder. Kayıtları çekmek, iki yılı aşkın süreyi aldı. Dünyada bütün sonatları seslendirip kaydeden de az sayıda piyanist var. Bu Beethoven maratonuna nasıl giriştiniz?
Beethoven’ın 32 sonatını, sırasıyla bir piyanist öğreniyorsa, konserlere ve kayda hazırlıyorsa, en mükemmel hale getirip yorumlamaya, üzerinde düşünmeye, üzerinde vakit harcamaya çalışıyorsa; bundan çok şey öğrenir. Meşhur söz ‘Müzik ruhun gıdasıdır’; gerçekten müzisyen için tam bir beslenme! Kendi adıma, büyük şeyler öğrendiğim ve kazandığım, aynı zamanda tam bir terapiye de girdiğim zamanlardı; iki yıl boyunca, gece-gündüz sıkılmadan, sevgiyi de kaybetmeden çalışmak... Biraz kendim için yaptığım bir şey de olduğunu, buradan anlayacaksınız! Dediğiniz gibi, 20. yüzyılda 32 sonatı birden kaydetmiş altı-yedi büyük piyanist var. Her sonatı tek tek kaydetmiş 100’e yakın, belki 200’e yakın piyanist var, o ayrı. Besteci Fazıl Say’ın görüşünü, dünyada besteleriyle daha çok bilinen bir Fazıl Say’ı; genç sanatseverler, müzik öğrencileri, genç piyano öğrencileri, diğer piyanistler, “Say bunu nasıl çalmış? Bu çalışma periyodunda hangi bakış açısıyla yaklaşmış” diye incelemek isteyenler bu kayıtlara göz atabilir, ihtiyaç duyabilir. Benim ‘referans kayıt’ dediğim şeylerden biri de budur zaten. Pek çok kişinin Beethoven’ın eserleriyle referans kaydı vardır, diğer kayıtların hepsi de referans kayıttır. Gelecek nesiller, birbiriyle karşılaştırırken yorumcuları, her birinden bir şey öğrenmeye çalışırken, kendisi besteci olan bir piyanistin çalışı, Beethoven bakış açısı nasıl diye merak edecektir.
Her Beethoven eserinin yazıldığı dönem ve ithaf edildiği insanlar, öyküleri ya da felsefesi farklı! Bu macerada Beethoven ile ilgili nelerle karşılaştınız, neler düşündünüz?
Beethoven’ın dünyasında sesler, seslerin anlatımı başlıyor. Bildiğiniz gibi barok dönemde müziğin kiliseyle olan ilişkisi, klasisizm döneminde (Mozart ve Haydn’da) bu sefer müziğin sarayla olan ilişkisi başlıyor. Beethoven aslında şöyle bir devrim yaptı: İlk kişisellik, bireysellik başlattı; müziğin halkla ilişkisi olarak... Yani ne saraya muhtaç kalmak istedi, ne kiliseye... İlk kez bir müzisyen, yayınevinden ve konserlerinden kazandığı parayla ayakta kaldı; bu cesaretiyle kendisinden sonraki 200-250 yıla damga vuran bir devrime de imza atmış oldu. Beethoven’ın işte bu kişisel özelliklerini, zekâsını ve müzik uğruna yaptığı fedakârlıkları da bilmek gerekiyor. Yani fedakâr bir besteciydi. Tabii ki Beethoven’ın da herkes gibi zayıf eserleri vardır, kuvvetli eserleri vardır, bu tartışılmaz! Bütün sanatçılar için öyledir; bazen bir eseri hızlı hızlı yetiştirmek zorundadır, fazla zaman kalmamıştır, çok büyük bir ilham dönemi değildir. Birkaç tane sonatı da öyledir. Hepsi ‘Patetik Sonat’ gibi, ‘Appasionata Sonatı’ gibi, ‘Opus 111’ gibi başyapıt olmak zorunda değil, olamıyor da! Bir besteci, (çünkü) bir hayat yaşıyor ve onun içindeki gerçeklikleri de yaşıyor... Keza yayıncısının, ‘Ayışığı Sonatı’, ‘Fırtına Sonatı’ gibi birçok sonata isimlerini koyduğu da çok konuşulan bir konudur. Yayıncısı, Beethoven’dan eseri alıp son basım haline getirmeden önce birkaç kere dinliyor! Ve esere bir isim takarak satışa sunuyor. O zamanlarda, yani 19. yüzyılın başında (1805-1815 yılları vs.) müzik, edebiyat, tiyatro, opera; bunlar günümüzün televizyonu, dizileri, internet üzerindeki izleme kanalları, sineması gibi, çok fazla halkla iç içe olan sanatlardı. Günümüzden çok daha fazla... Bütün o zaman içinde gelişen olayları, Beethoven’ın yaşadığı tarihi de biraz bilerek yürümek lazım onun etrafında!
Notasıyla Beethoven ne diyor yorumcuya?
Beethoven yorumcuya özgürlükler tanıyor. Dolayısıyla her yorum da farklı olacaktır. Dinleyicinin de farklı yorumlara açık olması gerekiyor. Piyanistin yapması gereken şey; yaptığında inandırıcı olmak, yaptığında iyi olmak, insanlara güzel bir müzik sunmak, iyi bir anlatıcı olmak, renk paletiyle bunu yapıyor olmak ve bu müziği rahat dinleteceğine dair dinleyicilere güven vermek.
Beethoven, orkestra yapıtlarında daha toplumcu, piyano eserlerinde daha bireysel-duygusal bir mizaca sahip, değil mi?
Bu soruda haklısınız! Senfonilerinde toplumcu bir Beethoven karşımıza çıkıyor ama doğa düşkünü (mesela ‘Pastoral Senfoni’de) bir Beethoven da yansıyor. Ayrıca kişisel durumları (mesela ‘5. Senfoni’de bahsettiği ‘kader’ olgusu), yine senfonilerine yansıyor. Piyano tek başına bir müzik, tek başına çalınan bir orkestra aslında; çoksesliliği tek başına yaratıyor! Ve bir kişinin bireysel performansı çok önemli! Beethoven bu performansı, duyguyu, müziği; müziğin tüm elemanlarını (yani ritm, melodi ve armonide yaptığı tüm devrimleri), enstrümanı çalma konusunda ilerlettiği ustalığı sunmuştur piyanistlere ve kendinden öncekilerden daha ileri bir piyano çalma tekniği yaratmıştır dünya için... Beethoven açısından çok önemli bir durum bu; bir bestecinin böyle bir şey yaratması... Ama sonatlarında hepimiz için çok daha önemli olanı (hem çalarken hem dinlerken); onun anlattıklarını aktarmak, anlattıklarını hissetmek... Yani ‘Fırtına’, ‘Ay Işığı’; sadece bu doğa betimlemeleri sonatları değil, diğer tüm sonatlarındaki anlatmak istediği hikâyeleri... Her sonat, bir şiir gibi, bir hikâye ya da bir film gibi düşünelim; anlatmak istediklerini yorumcunun aktarması, dinleyicinin de Beethoven’ı o gözlerle dinlemesi, anlatılan müziği dinlemesi gerekiyor. Bu daha bireysel bir konu tabii! Özellikle son sonatlarında kişiselleştiğini düşünüyorum. Daha psikolojik ve psikolojik-melodramatik boyutlara vardığını düşünüyorum.
Sonatlar arasında besteleme anlayışı bakımından ve form açısından farklılıklar var elbette...