Güncelleme Tarihi:
Müziğe nasıl başladınız?
Annem ve babam ilkokul öğretmeniydi. Küçük yaşımda evde pikap, teyp, radyo yoktu. Babamın mandolin çalmasına özenirdim. Babam gibi mandolin çalabilmem mahallemizdeki arkadaşlar arasında bana bir ayrıcalık sağlayacaktı...
Konservatuvara nasıl girdiniz?
İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın ilkokullara gönderdiği bir duyuru konservatuvara girmeme vesile oldu. Beşinci sınıftaydım. Öğretmenimiz bu duyuruyu bize okudu. Öğretmenim de babamdı. Duyar duymaz “Baba ben bu okula gitmek istiyorum” dedim.
Klarnet sizin tercihiniz miydi?
İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın eğitim sistemi diğer konservatuvarlardan farklıydı. Öğrenci solfej eğitiminin yanı sıra yaylı saz ve piyano öğrenir. Üçüncü sınıfta çocuğun bünyesi gelişmiştir. Bir de nefesli enstrüman verilir. Dördüncü sınıftan beşinci sınıfa geçerken çocuğun başarısına göre yaylı ya da nefesli saz ana enstrümana dönüşür. Okulun ikinci bölümünde bu ana saz üzerine çalışır.
SAYGUN’DAN ÇOK ETKİLENDİM
Hocanız Adnan Saygun hakkında neler söylersiniz?
Adnan Saygun hakkında konuşmak bana cüret gibi geliyor. Beni yetiştirmiş, yön vermiş bir insanı, böyle büyük bir adamı anlatmak cüret oluyor... Meselelere bakış açısından yazacağım müziklerdeki ifadeye kadar beni etkilemiştir. Çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Saygun yazdığı müziklerde memleketinin gerçeklerini ve memleketinin insani gerçeklerini göz önünden ayırmamıştır. Saygun bu bilinci bize vermiştir. Teknik, estetik konularda da Saygun en ince işçiliği bizlere göstermiştir. Bize şu düşünceyi aşılamıştı: Yazılan en küçük nota dahi bir mantık zinciri içinde açıklanabilmeli.
Peki ‘Klarnet Konçertosu’ nasıl ortaya çıktı?
Besteciyi eser yazması için etkilemek, biraz sıkıştırmak lazım. 1978 yılının sonlarında böyle bir etki duymasaydım bu konçerto doğmazdı. Konservatuvardaki klarnet öğretmenlerinden Aykut Doğansoy klarnet konçertosu yazmamı teklif etti. Benim eskiden profesyonel klarnetçi olduğumu biliyordu. Konçertoyu yazarsam sevineceğini, severek çalacağını söyledi. O yıl haziran ayında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Teknik Kurul’u toplanmış. 1978-79 sezonunun programı yapılmış. Konçertoyu 16 Mart’ta seslendirmek üzere programa almışlar. O gün kurul toplantısından sonra bana haber verildi. İşin enteresan tarafı, birkaç mezür dışında konçertoyla ilgili hiçbir şey yoktu ortada. Nitekim fena halde sıkıştım. O yaz boyunca konçertoyla uğraştım. İlk notaları bile yazılmamış bir eser programa konunca besteci nasıl harekete geçiyor, görüyor musunuz? Üç ay içinde eseri tamamladım.
Besteci yazarken öncelikle sanatına mı odaklanmalı yoksa toplumsal kaygılar mı gözetmeli?
Toplumumuzda bence en zor durumda olan sanatçılar besteciler. Çünkü çoksesli musiki yaşantımız çok taze. Çoksesli musikinin geleneği yok yurdumuzda. Bu nedenle besteci yolunu seçerken güçlük çekiyor. Dahası çoksesli müzik bestecisini bazı tehlikeler beklemektedir. Türkiye’deki besteci gelişmiş ülkedekilerden farklıdır. Hem müzikologluk yapması, hem eğitimcilik yapması istenir. Beste yapması istenir. Besteci olarak da eğitimcilik fonksiyonunu üstlenmesi bekleniyor. Halbuki bestecinin hedefi çoksesli müziği topluma benimsetmek, toplumla homojen hale getirmek... Besteci kendini toplumdan olduğu kadar dünyadan da soyutlayamaz.
Besteciliğe yeterince zaman ayırabiliyor musunuz; eğitimcilik ve tonmeister’lik gibi görevlerle birlikte yürütmekte zorlanıyor musunuz?
Bazen kendimi Don Kişot’a benzetiyorum. Onu alıyorum, buna atıyorum. Yani zaman içinde koşturuyorum. Bir musiki oluyor koşturmanın sebebi. Bir de günlük hayatla ilgili detaylar... Demek ki biz de bu serüveni böyle yaşıyoruz.
ANILARDAKİ
İSTEMİHAN TAVİLOĞLU
Serhan Yedig
Pan Yayınları, 2019
340 sayfa, 40 TL.