Güncelleme Tarihi:
İlk kitabı ‘Mene Tekel Feres’te (1993) söylemiş Mehmet Can Doğan: “Toplumun ona yolluk olarak verdiği tek şey, dil.” O dediği şair. Benim görüşüm de Can Doğan’ınki gibi. İnsan yaratılırken, Tanrı’nın ona verdiği ‘yolluk’ da şiir. Dünya serüveninde, insanın yanında olsun, ona arkadaşlık, yoldaşlık etsin, yalnızlığını gidersin, gerekirse içini açsın, başkalarıyla da paylaşsın, bazen onunla konuşsun, bazen onu söz olarak kullansın, kimi zaman uyutsun onu, çoğu zaman toplumdan kopsun, arada uçsun, bazen milletin elinden zor kurtulsun, eh zaman zaman da ‘dil’e gelsin, sözcüklere konsun değil mi?
Aslında bu yazının tamamını ilk kitabındaki ‘Po(em)etika’ya ayırsam yeri var. Çünkü orada yazdığı hemen her şeyi örnekleyerek sürdürmek de şahane olurdu, olur. Ama kitabın dışına çıkmayalım ve ‘Başka Türlü de Olur’ diyen bir şiirin mümkün olduğunu da bilelim.
Mehmet Can Doğan’ın yedi kitaptan oluşan toplu şiirleri ‘Başka Türlü de Olur’, şiir için yedi kitabın da, gayet iyi, kararında, kıvamında olduğunu gösteriyor göstermesine de, şiir niye durmuyor, bu kadarı da olur demiyor, bilen var mı? Bana bakmayın, ben bilseydim, çoktan durmuş olurdum. Bu kadar ‘tevafuk’ da olurmuş meğer, baksanıza sen kalk eski güzelim, meyhaneye benzeyen meyhanelerin yolluk geleneğini şiire getir, hatta benim gibi, çok günah, Tanrı’yı da bu işe karıştır, Cemal Süreya’nın ‘Sayın Tanrı’sını da hatırlat bu arada ve başka bir dünya mümkün der gibi yaklaş şiire.
Mehmet Can Doğan da çaktırmadan deneyenlerden, yani bir bakıma şiirin deneyselliğine iman etmiş olanlardan, ama imanı da sahte olanlar gibi sesini yükseltip başkalarına çatarak bunu yapanlardan değil elbette! O yüzden neredeyse hemen her kitabında başka bir şiirin mümkün olup olamayacağını denemiş, iyi de etmiş! Her seferinde “Terazide tartıldın ve eksik bulundun” denilmiş gibi, hatta bunu beklermiş gibi, eksiğini gidermek üzere değil, yazdıkça daha da çok eksileceğini ümit ederek yazmış. Yazmak eksilmek değil midir hem? Hem eksiltmek hem de eksik olduğunu anlamak ve bunun için sürdürmek. Kim tamam demiş ya da kim tamamlayabilmiş ki?
Böylece yeniden Can Doğan’ın şiirine dönerek, Cemal Süreya’ya, nazire demek istemiyorum, sevgi duruşu olarak ‘Göçebe’ şiiriyle, ‘Zikir’ şiirini yan yana okuyabiliyoruz onda: “tak-kem-düş-tü- a-liim-mi-la-i-la-he-il-lal-lah/.../hal-ka-yı-boz-ma-lan-me-lun-la-i-la-he-il-lal-lah”.
MCD’nin şiiri, bence şiir cumhuriyeti ya da kardeşliğinin örnek şiiridir. Göğü de geniştir, gönlü de açıktır, “cemi cümle bir sofrada” dercesine paylaşımcı bir şiirdir. Ötekileştirmeye karşı yazılan bir şiirdir adeta. Bir de en önemlisi, şairi şairlikten koruyan, ki şarttır, şair kendini şairlikten korumalıdır, bir tavrı vardır ki, en güzel şiirlerimizin henüz yazmadıklarımız olduğu göz önüne alınırsa Can Doğan’ın en güzel şiiri de budur. Sezai Karakoç’un şiirleri kadar sevip, inanç çevresine öğütlediğim ‘Sezai Tavrı’ gibi bir şey demek istediğim.
Eğlenceli bir şiir, gülümseten, kendi şaşkınlığına bizi de ortak eden, okurdan da katılım bekleyen, fazla zor bir şey değil, sen de üç-beş sözcük at ortaya, biraz boşluk, ateş yakalım, şiir yapalım, çevresinde ısınalım der gibi sıcak bir şiir. Ortaklaşmacı, şamanik de denilebilir, komünal de.
Yalnız şairlere değil Beşir Fuad, Ünsal Oskay, Hilmi Ziya Ülken gibi düşüncelilere de selam veriyor yola çıkmışken. Ee, şiirin selamı almamak olmaz! Şiirde de selam vermemek olmaz! Can Doğan’la, tamam kaderimiz benzemesin ama şiire bakışımız hayli benziyor.
Zengin, renkli, oyunlu, her şeyin şiir olabileceğini gösteren, durmadan deneyen, bir yerde durmayan, şiir coğrafyası geniş, hayli ‘abdal’ bir şiir, gezip duruyor. Gezince de hem abdal havası tutturuyor hem attar avazı. Vallahi 33 kuş birden olmak nedir, bir örnek ver günümüzden deseniz, Mehmet Can Doğan’ın yedi kitabını birden söylerim. “Daha ne söyleyim canım efendim?”