Güncelleme Tarihi:
Kleist, aslında müzisyen biyografileri konusunda epey çalışkan bir sanatçı. Elvis Presley, Johnny Cash, Nick Cave gibi, hikâyeleri çok cazip rock yıldızlarının biyografilerini grafik roman haline getirmişti daha önce. Hatta Yahudi boksör Harry Haft’ın hikâyesini anlattığı ‘Boksör’, eşcinsel boksör Emile Griffith’in hikâyesine odaklanan ‘Nakavt’ ve Küba lideri Fidel Castro üzerine yaptığı biyografik grafik romanlar da Türkiye’de basılmış ve ilgi görmüştü. Kleist, Bowie’nin hikâyesinin tek bir kitaba sığmayacağının gayet bilincinde olarak bu büyük sanatçının sadece çıkış dönemine, onun sahnedeki ilk ‘persona’sına, yani Ziggy Stardust yıllarına odaklanmış.
Bu satırların yazarının 80’li yıllara denk düşen ergenlik döneminin de en önemli figürlerinden biriydi David Bowie. Zaten hormonların fokur fokur, kızgınsın, evde ve okulda işler çok yolunda değil, öfkelisin ama çekingensin de, hayatta ne olmak istediğin konusunda hiçbir fikrin yok, dünyanın en yalnız insanı sensin sanki! Okumak/sinemaya gitmek bir yerden sonra yetmiyor, ne okulda mutlusun, ne evde, ne sokakta... David Bowie’yle tanışmak için en müsait zamanmış meğer! Klasik rock ve alttürleri zaten o zamanlar en ergen dostu müziklerdi. Her albümünün her şarkısı “Bunlar nasıl sözler? Bu nasıl bir müzik? Nasıl bir melankolik sestir bu insanı sarıp sarmalayan?” soruları ve şaşkınlıkları eşliğinde içildiler adeta! David Bowie ruhumu iyileştirdi, sakinleştirdi. Yeryüzünde onun yörüngesine bağlanan milyonlarca insandan sadece biriydim...
Ziggy Stardust, Bowie’nin bir alter ego’su olarak kendine has makyajı ve aşırı değişik giyim tarzıyla şöhretinin ilk yıllarında ona eşlik etti. 1972 yılında çıkardığı konsept albümü ‘The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders From Mars’, sonrasında Bowie Ziggy karakterini sahnede öldürür ve 1975 yılından itibaren kendisine yeni bir sahne kimliği inşa eder (Thin White Duke).
Kleist, Bowie’nin Ziggy dönemini çok renkli ve detaycı çizgilerle aktarırken sanatçının çok yönlü yaratıcılığını da göz önüne alarak olabildiğince dinamik bir yapı kurmuş. Geçmişe dönüşlerle akan kurgusuna Bowie’nin Ziggy dönemi şarkıları eşlik ediyor. Astronot ve uzay imajları bazı sahnelerde ‘misafir motifler’ olarak derinlik katıyorlar. Bowie’nin yaratıcılığını, çektiği ‘dünya sancısı’nı, ailesinden gelen sinir hastalığı riskinin getirdiği endişeyi, içine büründüğü Ziggy karakteri tarafından esir alınma korkusunu bir sanatçının zirveye tırmanış hikâyesinin içine güzelce yediriyor. Çok yoğun bir hikâye bu. Hepsini birden hakkıyla anlatabilmek hiç kolay değil doğrusu.
Geçen yıl sanatçının yine daha çok bu dönemine odaklanan başarılı belgesel film ‘Moonage Daydream’in tamamlayıcısı gibi aslında bu anlamda. Tam olarak anlatmasa bile hissetmenizi sağlamayı hedefliyor ve başarıyor. Bowie’nin hemen sonrasında başlayan Berlin dönemini de şu sıralar üzerinde çalıştığı ikinci bir cilde saklamış Kleist.
Bu ‘arşivlik’ grafik romanı iki ayrı cilt alternatifiyle sunan Sırtlan Kitap, umarız Bowie’nin Almanya’da kaydettiği stüdyo albümü “Low” ile aynı adı taşıyacak olan o kitabı da çok bekletmeden okurlarıyla buluşturur.