Güncelleme Tarihi:
Roman ile şiir arası Ümran Kartal molası... Sevgili meslektaşımın ‘Harf Öncesi’ adlı öykü kitabını okuduğumda ilk bu sözler geçti aklımdan. ‘Harf Öncesi’ bir ilk kitap ama yıllardır birden çok daha fazla kitabı dolduracak kadar yazı yazmış, her haberinde farlı bir hikâye anlatmış Kartal, hiç şüphesiz bu tecrübesiyle oldukça yetkin bir okuma sunuyor. Kitabın ısrarla altını çizmem gereken yanı kurduğu dil evreni. Bu tanımı yapıyorum, çünkü Kartal kendine özgü bir dil öğretiyor okura bu kitapta. Harflerle oynuyor, kelimelerle oynuyor, gerçeklikle oynuyor, insanla oynuyor, dünyayla oynuyor. Kurduğu oyunla değiştirdiği kelimeler dünyada nasıl sadece tek boyuta mahkûm kaldığımızı gösteriyor. Tek bir harfi değiştirerek bambaşka bir evrenin kapılarını aralıyor.
İlk öyküyle başlayan bu dil kurmacasının yazara özel tek kişilik bir oyun olduğunu düşünüyorsunuz önce. Ama Kartal kıvraklıkla hemen ortak ediyor oyununa sizi. Elinizden tutup çekiveriyor. Ve öğrendikçe Kartal’ın dilini dünya farklılaşıyor, hayata yüklediğiniz anlamlar değişiyor. Ürkütücü olsa da eğlenceli bir oyun olduğunu söylemeliyim.
GURBET HANGİ HARFE DÜŞER?
“Roman ile şiir arası” da tam burada çıkıyor ortaya. Şiirsel bir dil kurarken Kartal, derdini de kısaca anlatıyor. Kitaba adını veren ilk öykü oyunun kurallarını açıklıyor ve ardındakiler hakkında ipucu veriyor. Gurbetle başlıyor dilin yolculuğu. Çünkü en çok dil anlatıyor insana gurbet acısını. Aynı harflerle başka kelimeler, başka kültürler, başka hayatlar kuruluyor. Birkaç harfin yerini değiştirsen örtüşecek hayatlar inatla uzaklaşıyor birbirinden sırf bugüne kadar böyle gelen öğretiler değişmesin diye.
Dilin yanı sıra gurbet önemli bir yer tutuyor Kartal’ın öykülerinde. Öyle farklı damarlardan geçerek anlatıyor gurbeti ki, gurbetçinin bavulunu boşaltıveriyor önünüze. Baktıkça o ağır bavuldan dökülenlere siz de buluyorsunuz kendi geçmişinizden kırık dökük parçalar. Miskete hapsolup yuvasını arayan kahramanın öyküsü en çok içe dokunanlardan.
KİTAPTA ARA YOK
Kartal, tek bir oyunla yetinmeyip ‘Büyük’ adını verdiği öyküde yine deneysel bir yöntem deniyor. Öykü üstten akarken alttan onu tamamlayan başka bir öyküyü anlatıyor. Hemen ardından ‘Öykü Arası’ geliyor. Rahatça bir nefes alacağınızı sanırken tam da adındaki gibi ortaya kıstırıyor sizi. ‘Oda’ kendinden öncekiler gibi Kartal’ın kurallarını kurduğu bir oyuna davet.
Her kitapta okur kendine birkaç öykü seçer elbette. Ben de bu kitaptan ‘Frekans’ı seçtim kendime. Aslında öyküden çok bir masal. İstanbul’un, vapurun, denizin, perilerin, cadıların, yunusların olduğu bir masal. Sonu mutlu biten, aynı dili konuşanların buluştuğu bir masal. Söz denizden açılmışken ‘Okyanus’tan da bahsedeyim kısaca. İsimlerin ve telaffuzların yaşattıkları var bu öyküde. Efnan adının ‘zorluğundan’ çektiğim için sözü farklı olsa da bu öykü hemen içine alıverdi beni. Orada dert gurbete gitse de adı farklı olanlar her yanlış telaffuzda kendilerinden uzaklaştıkları için bir nevi gurbeti yaşıyor sayılabilirler.
Kartal’ın öyküleri zaman, mekân, dil gibi yerleşik kalıpları tersyüz ediyor. Yazarın kelimelerin, harflerin gücüyle kurduğu oyunlar başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösteriyor.