Güncelleme Tarihi:
Kardeş Türküler’in hem 25 yıllık hikâyesine kulak vermek hem de bu 25 yılı, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde çıkarmayı hedefledikleri ‘Yol’ albümü üzerinden taçlandırmak için Feryal Öney, Fehmiye Çelik ve Vedat Yıldırım’la buluştuk. Ülkenin ve dünyanın genel gidişatına inat Kardeş Türküler öyle umut dolu bir ‘Yol’ albümü yapmış ki, coşkusuna hayatın ritmi de ortak olunca Barış Günü’ne kadar sabredemeyen albüm geçtiğimiz hafta yayımlandı. Kardeş Türküler bir grup değil, bir platform aslında. Ucu açık, gelişen, dönüşen ve bu sayede içe kapalı grupların zaman içinde uğradıkları metal yorgunluğuna nispet edercesine dinamik... Barışa dair sabırsızlıkları ve kardeşliğe dair umutları ile nice 25 yıllar boyunca Kardeş Türküler’in ‘Yol’u hep apaçık olsun.
Kardeş Türküler’in kurulduğu günden beri savunduğu ve kimi zaman karikatürize edilen ‘halkların kardeşliği’ yolunda bu albüm itibariyle neredeyiz?
Feryal Öney: Grubun 25 yılına bakınca, çok klasik olacak ama, bir arpa boyu yol alamamışız. Hatta 90’lardan daha fena durumdayız. Özellikle son birkaç yıl çok büyük bir coğrafyanın hayatta kalma çabasıyla geçti. İnsanların yaşama özgürlüğü ellerinden alındı. Vatandaşlık hakkınız var, bir şeye itiraz ediyorsunuz, bir şey istiyorsunuz, eyleme gidiyorsunuz. Üzerinize bombalar yağdırılıyor, öldürülüyorsunuz. Gezi’de bayağı bir insanla tanışmıştık ama sonra bombalar patlamaya başlayınca insanlar sokak yürüyüşlerinden vazgeçtiler, evlerine kapanır, korkar oldular. Bu bize çok yansıdı. Allahtan sanat var, müzik var, bize çok iyi geliyor. Hatta o konserlerdeki buluşmalar da öyle. OHAL’den beri festivaller iptal ediliyor. Biz üniversite konserlerine artık gidemiyoruz, çok yakında Dersim’de iptal oldu. Kayyum istediği gibi davranıyor. İptal olsa da seyirci buluşmalara Kardeş Türküler’e çok iyi geliyor. Dediğim gibi karanlık şeyler olsa da yine itiraz edelim ama şen şakrak da olalım. Buluşmaların güzelliğini hatırlatan, birbirimizin güzelliğini hissettiren oyun havaları da olsun. Biraz uzun bir süreçti, ama bize iyi geldi, güveniyoruz bu albüme. Bu bir yolculuk albümü, yolu anlatmıyor sadece. Hadi artık çok durduk, çok zaman kaybettik, yola devam edelim diyen bir albüm.
Bu albümün coğrafyası Anadolu ile sınırlı değil, hal böyle olunca bazı kaynaklara ulaşmakla ilgili zorluklarla karşılaştığınız oldu mu?
Vedat Yıldırım: Memleket, Ortadoğu, Balkanlar çalkantılıyken biz bir taraftan hep işimizi yapmaya çalışıyorduk. Aslında Kardeş Türküler gibi birçok ekibin olması gerekiyor ama ne yazık ki çokkültürlülük dediğimiz değer değersizleştirildiği için günümüzde çoğalmaktan çok herkes kendi nefsini korumaya çalışıyor. Tek kelimesi çok ön plana çıkıyor. O yüzden ısrarla halk müziklerine, bu coğrafyadaki dillere, renklere, kaynaklarımıza dönelim dedik. Biz konserlerimizde farklılıklarımızı bir arada savunuyoruz ve bunun tadını çıkarıyoruz. Anadilinde konuşan bir çocuğu gördüğümde hoşuma gidiyor. Ve bu herhangi bir anadil olabilir. Özellikle de kaybolan dillerdense... Gündelik hayatımızda çokluğu reddetsek de o çokluğu yaşıyoruz. Yani meraklısı olduktan sonra bulunur bu kaynaklar.
‘Bir İncecik Duman Tüter’ başlangıçtaki viyolonsel girişi ve sonraki yürüyüşüyle albümün en güçlü parçalarından biri. Burada olduğu gibi, anlatılan duyguyu düzenlemenin ters köşeye yatırdığı durumları önden nasıl seziyor ve görüyorsunuz?
Feryal Öney: Hani melez tonlar diye bahsediyoruz ya. Zeybek Türkmenler ve Rumların beraber oluşturduğu bir gelenek ve özellikle yaylılara çok açık. Makamsal olarak da tını olarak da. Farkı makamlara geçiyorsun, coğrafya değiştiriyorsun ama bir yandan da Zeibekiko’yu da hatırlatan ‘Bir İncecik Duman Tüter’i özellikle sade yaptık. Düzenlemeye dair klişeleri yapmasak dedim.
Vedat Yıldırım: Türkiye’de bir hoyrat okuma, efelenme filan var ama bir taraftan şarkının çok kırılgan sözleri var. Ayrılık var. Bazen de sözden yola çıkmak lazım. Öyle olunca çok farklı yere gidebiliyor parça.
Bu albümde duygusal olduğu gibi sayısal olarak da ciddi bir yoğunluk var. Birbirinden çok farklı karakterdeki 13 parçayı bir araya getirmek günümüz için iddialı bir yaklaşım, ki en az bu kadarı da elekten süzülüp gitmiş olmalı. Parçaları hangi kriterlerle seçtiniz?
Fehmiye Çelik: Hep beslendiğimiz kaynak gelenek oldu, o da sonsuz bir kaynak. Şimdiye kadar da o kültürel çoğulculuğu yansıtmaya çalıştık. Bu albümde de yine onun yansımaları var. Çokdilliliği koruyarak tabii.
Feryal Öney: Bizim repertuvarımız hadi bir ay oturuyoruz, şarkıları seçiyoruz şeklinde olmuyor. Seyirci ile karşılaştırıp şarkıları sınamayı seviyoruz. İyi düzenleyebileceğimizi, iyi seslendirebileceğimizi hissettiklerimizi alıyoruz repertuvara.
Vedat Yıldırım: Hakkaniyetli olmak zorundayız ama çok zor bir şey. Çok fazla şarkı var. Kültürel şerbetine dikkat ederek biz bu şarkıları yeniden yorumluyoruz. Yapamadığımızı da bırakıyoruz.
Bu kadar farklı dillerde şarkılara hazırlanırken yorumladığınız parçanın anlamı kadar diksiyon ve artikülasyon üstüne de çalışmanız gerektiği aşikâr. Nasıl hazırlanıyorsunuz?
Fehmiye Çelik: Boşnakça, Çerkesce ve Pontusca yani Karadeniz Rumcası, Romeika olarak geçiyormuş, tabii telaffuzları zordu. Arkadaşlardan telaffuzları konusunda destek aldık. Ön hazırlık safhasında da yer aldılar, stüdyo süreçlerinde de bulundular. Hem soliste hem de geri vokallere sözleri çalıştırdılar. Bazen telaffuza takılıp şarkının ruh halinden uzaklaşabiliyorsunuz. Bir de çok severek okuduk, artık dinleyenlerimizin hoşgörüsüne sığınıyoruz.
Vedat Yıldırım: Biz buraların ne olduğunu unutmuşuz. İnanılmaz bir hafıza kaybı var. Belli sistemler de o korkuları yayınca insanlar da debelenip duruyorlar. Bir korku imparatorluğu var zaten.
Fehmiye Çelik: ‘Doğu’ albümü de inanılmaz bir yankı buldu ya, belki onun da etkisi var ama o da dönüp dolaşıp 90’lı yılların kimlik siyasetiyle buluşmasıydı.