Güncelleme Tarihi:
Altın Kitaplar Yayınevi’nde çalıştığım yıllarda nereden geldiğini bilmediğim bir kitap ortalarda dolaşmaya başladı. Yazarın adı Barbara Cartland’dı. Birkaç satır okuduğumda, benim sevdiğim, zevk aldığım kitaplardan değildi. Çok sıradan bir aşk romanıydı. Aşk romanlarını çeviren çevirmenlerimiz okuyup “Yayımlansın” dedi ve böylece Barbara Cartland rüzgârı esmeye başladı.
Basit bir yapısı vardı. Olmadık yerlerde, olmadık karşılaşmalarda aşklar kurulurdu. Halktan biri soylulardan biriyle aşk yaşamaya başlayınca sonunun ne olacağı belliydi. Yıllar sonra Barbara Cartland Türkiye’ye gelmişti. Sonradan bir yayın girişimi daha yapılmış ama tutmamıştı.
O dönem platonik aşk romanlarının satıldığı yıllardı. Bir başka yayınevi de Beyaz Dizi adlı çeviri aşk romanları yayımlamaya başladı. Gerçi bu aşk romanları sadece çevirilerle egemenliğini sürdürmüyordu. Yerli yazarlar da tefrika romanlarla gazete tirajlarını artırıyordu.
Yıllar birçok şey gibi aşk anlayışını da değiştirdi. Yerli aşk romanlarının birçoğu filme de çekildi. Sonradan yayımlandıklarında okunmadıkları gibi filme de çekilmiyorlardı. Televizyonlar ilk çıktığında kitap reklamları da görünmeye başladı. Birçoğu hareketliydi. İlk televizyon reklamlarında iki Amerikan best seller yazarı göründü. Biri Harold Robbin diğeri de Arthur Hailey idi. Güncel konuları işliyorlardı terör, enerji sıkıntısı anımsadıklarım konulardı. Yanlış anımsamıyorsam iki yayınevi televizyon reklamı veriyordu. Biri E Yayınevi, diğeri de Altın Kitaplar Yayınevi idi. İlk önceleri, etkisi görülmeye başladı ama kitap reklamları arkasından başka programların yayımlanması reklamın etkisini siliyordu. Daha sonraları iki yayınevi de reklam vermedi.
Radyo ve televizyonda kitap programları başlayınca yayınevleri bir reklam mecrası bulmuş oldular.
Filme çekilen kitaplar ilgi gördüğünde, onun reklamı da satışı artırıyordu. Roman çok satan bile olsa eğer filmi beğenilmezse hemen satışı düşüyordu. Jacklin Susann’ın kitabı böyle olmuştu, filmi beğenilmemiş, romanı da satılmamıştı.
Kitapların üzerine hiçbir zaman adedi basılmazdı, zaten bu satışlar da yoktu. Nobel alacak ki herkes peşine düşecekti.
Şimdi de bir başka reklam tarzı var.
Çok düşünürüm, kitabın üstüne konulan rakamlar acaba alıcıyı etkiliyor mu, bu çok satan kitabı ben de okumalıyım diye itici bir güç oluyor mu?
Artık kitap reklamlarına da rastlanmıyor. Genel reklam gideri sanırım yayınevlerinin gücünün üstünde. Ancak kitap eklerine veriyorlar.
Edebiyat da yayıncılık da bir moda özelliği taşıyor.