Güncelleme Tarihi:
Yunanistan pasaportu taşıyor ama Petros Markaris, Ermeni bir baba ve Rum bir annenin çocuğu olarak -Bedros Markarian ismiyle- İstanbul’da, 1937 yılında doğmuştu. Liseyi de İstanbul’daki Avusturya Lisesi’nde bitirdi. Viyana ve Stuttgart’ta ekonomi eğitimi aldı. Ailesi 6-7 Eylül olaylarından bir yıl önce, 1954’te Atina’ya taşındı. Markaris babasının Ermeni kökenli olması nedeniyle Yunanistan tabiyetine geçemedi ve yıllarca -1974’e kadar- yurtsuz kaldı. Yunanca, Türkçe ve Almanca konuşup yazan Markaris edebiyat hayatına çevirmenlik, oyun ve senaryo yazarlığı ile -1965’te- adım atmıştı. Polisiye türe yatkınlığını Yunan televizyonunda üç yıl kesintisiz oynayan ‘Bir Cinayetin Anatomisi’ oyununun senaryosunu yazarak kanıtlayan Petros Markaris, 1995’te yayımlanan ‘Gece Bülteni’ ile ilk romanını yazdı. Ardından hepsinin başrolünde Kostas Horatius’un yer aldığı polisiyeleri ile zirveye tırmandı. ‘Alan Savunması’ (1998), ‘Che İntihar Etti’ (2003), ‘Büyük Ortak’ (2006), ‘Eskiden Çok Eskiden’ (2008), ‘Batık Krediler’ (2010), ‘Sona Erdirme’ (2011), ‘Ekmek, Eğitim, Özgürlük’ (2012), ‘Son Başlık’ (2014), ‘Haftasonu’ (2015) ve ‘Offshore’ (2016) romanlarıyla çok sayıda dünya diline çevrilen Markaris, Alman diline ve uluslararası kültürel ilişkilere seçkin katkıları nedeniyle 2013 yılında Goethe Madalyası ile onurlandırılmıştı.
NEFRET EDİLESİ KURBANLAR
‘Batık Krediler’ ile Markaris birbiriyle tematik olarak bağlantılı ‘Kriz Üçlemesi’ne başlamıştı. Diğer iki kitap ‘Sona Erdirme’ ve ‘Ekmek, Eğitim, Özgürlük’tü. Ancak ‘Son Başlık’ da ‘Kriz Üçlemesi’ni tamamlar niteliktedir.
Türkiye’deki batık banka skandalından üç-beş yıl sonra Yunanistan’ı sarsan -ardından İspanya’ya sıçrayan- uluslararası kredi yolsuzluğunu süreç henüz sürerken yazan ilk, belki de tek yazar Petros Markaris, bu krizin karakteristiğinin suç olduğunu, bir suç romanıyla gözler önüne seriyor.
2010 yazında, Atina’dayız. Markaris çok sevdiği kızının düğün töreninin heyecanı içinde ama herkesin ağzında kriz lafı var, daha doğrusu krizin dar gelirlilerin bütçelerine vurduğu darbe, memurların ve emeklilerin maaş kesintileri... İşte bu sırada işlenen bir cinayet, gerek maktulün kimliği gerek cinayetin işleniş şekli ile büyük bir heyecan yaratıyor. Öldürülen, finans sektörünün artık emekliye ayrılmışsa da tanınmış bir ferdidir ve başı bir kılıçla kesilmiştir. Hükümette ve emniyet teşkilatında olayı terörle ilişkilendirmek eğilimi ortaya çıkar. Ne var ki Horatius ikna olmamıştır. Ancak benzer yöntemlerle işlenen ikinci cinayetten sonra -yabancı bir banka yöneticisidir öldürülen- devreye İngiliz polisinin de girmesiyle kimse Horatius’a kulak vermeyecektir. O da kendi ekibi ile kendi soruşturmasını -sessizce- yürütmeye çalışır. Sonraki iki cinayet, heyecanı iyice arttırır. Artık ipler yine Horatius’un elindedir. Ne var ki zordur Horatius’un işi. Çünkü kurbanların dördü de halkın ‘cehennemin dibine gitmelerini’ canı gönülden desteklediği tipte insanlardır ve halk katile sempati duymaktadır. Kısacası Horatius bu kez -bir komşusunun ifadesiyle- “insanlara iyilik yapanları da yakalamak zorunda”...
POLİSİYEYİ EĞLENCELİK OLMAKTAN ÇIKARANLAR
Türkçeye çevrilen -ve okuduğum- ilk Petros Markaris romanı ‘Gece Bülteni’ydi. Aradan 17 yıl geçmiş. Siyasi polisiyelerle yoğun olarak ilgilendiğim o yıllarda çok ilgimi çeken bu romanda göçmen cinayetleri ile başlayıp gündelik hayattaki toplumsal meselelere el atmıştı Markaris. 2003 yılında çevrilen ‘Alan Savunması’nda mafyatik ilişkileri konu ediniyordu. Bir sonraki çeviri (2005) ‘Che İntihar Etti’ parlak bir siyasi polisiye örneğiydi. İşlenen cinayetler geçmişte yaşanan olaylarla, Yunanistan’ın kirli cunta tarihi ile ilgiliydi. Sıra atlayarak çevrilen ‘Eskiden, Çok Eskiden’de (2010) İstanbul’daydı Horatius. Bir cinayet soruşturmasına katıldığında yolu mübadeleden başlayıp Varlık Vergisi yıllarına, oradan 6-7 Eylül’e kadar Rum azınlık için dönüm noktası mahiyetindeki tarihsel olaylarla kesişecekti. Ve ‘Büyük Ortak’ın (2011) ipuçları sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na, Yunan İç Savaşı’na ve cunta dönemine -Horatius’un genç bir polis memuruyken tanıklık ettiği işkencelere- uzanan hikâyede gemiyi kaçıranlarla cinayetleri işleyenlerin kimliği çakışacak, Horatius geçmiş zamanın belleğini koruyan eski bir komünist sayesinde katile ve azmettiricisine ulaşacaktı...
Anlaşılacağı üzere Markaris sadece bir polisiye yazarı değil, siyasi ve toplumsal meseleleri tartışmaya açan bir yazar ve bu açıdan standartları gerçekten de yüksek. Öncelikle ülkesini ve insanlarını iyi tanıyor; gözlerini, kulaklarını ve zihnini açık tutuyor ve bunları konuya ilişkin bilgisi ile destekliyor. ‘Batık Krediler’de gözlemlerin yanında finans kapital üzerine bir hayli de çalıştığı anlaşılıyor. Horatius’un söylediği gibi: “Bu soruşturma sırasında bankacılık sektörü, derecelendirme kurumları vesaire üzerine o kadar çok şey öğrendim ki”... ‘Batık Krediler’ ya da Markaris’in diğer romanları bana tarihin sürekliliğini göstermek için kullandığı suç kurgusuyla Fransız yazar Didier Daeninckx’in ‘Hatırlamak İçin Öldürmek’ (Türkçe baskısında ‘Geçmişin Ayak İzleri’) romanını hatırlattı. Horatius ile birlikte bugünün, geçmişin, değişimin, onların bellekte kalış biçiminin izini sürüyoruz. Geçmişe bugünden bakan Horatius, hem geçmişin hem şimdinin farklı iç çatışmalarını, düşüncelerini dile getiriyor ve yorumluyor. Markaris de -Ernest Mandel’in ifadesiyle- “tarihin mağluplarını su yüzüne çıkarma arzusunda”.
SUÇ VE SUÇ ORTAKLIĞI
Bilhassa siyasi meselelere kapı açan ya da geçmişle hesaplaşmayı bir detektifin bakış açısıyla yürüten polisiyeler günümüzde sıklıkla yazılıyor. Yazarların pek çok acı deneyiminden ve geçmişin asla ölü olmadığı fikriyatından yola çıkarak yakaladığı geçmiş imgesinin bugünü aydınlattığı türden romanlar... Markaris de bu yolu izleyen yazarlardan. Çok radikal gibi görünmemekle birlikte, ülkesinin bütün kirli bölgelerine nüfuz etmesini biliyor. Mesela üzerinde ısrarla durduğu ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve cunta dönemi gibi konuları işlerken suçu bireyselleştirmiyor. Suç, bir kişinin ya da çetenin işi değil. Bütün bir sistem, suç ve suç ortaklığı üzerine kurulmuş. Bu yüzden de Horatius ipuçlarının peşinde koşmaktansa siyasi yelpazenin parçalarını tarihsel bir bilinçle yan yana getiriyor. Geçmiş ile bugün arasındaki bağlantıyı sağlayan ise elbette Horatius karakteri.
Polisiye kurgusu, tartıştığı meseleler, bu meseleleri hikâyeye sindirmesi, kent ve insan gözlemleriyle çok doyurucu bir polisiye. Üstelik anlatılanlar bizim de hikâyemiz...