Güncelleme Tarihi:
İstanbul’u anlamak, tarihini anlatmak için belki de en güzel günler kapıda. Sonbaharın ilk günleri, İstanbul Boğazı’nın kısmen daha sakinleştiği, sıcağın azalıp gökyüzünün daha berraklaştığı günleri getiriyor bizlere. Bu bahaneyle de yıllarını Boğaz’a vermiş ve onu bambaşka bir gözle gören sanat ve mimarlık tarihçisi Dr. Sedat Bornovalı’nın yeni kitabı ‘Boğaziçi’nin Tarih Atlası’nı kapan tekneye koşsun.
Kitap, Bornovalı’nın İtalyan Lisesi’nde okuduğu yıllarda vapur ile Fenerbahçe’deki evinden Beyoğlu’na gittiği günlerin ve Boğaziçi Üniversitesi’nde aynı sıraları paylaştığımız yılların izlerini taşıyor. Ama hepsinden öte, şikayet etmeyen, okuyanı siyasetten çok mimariyle, tabiatla, topoğrafyayla ve elbette tarihle sarıp sarmalayan bir eser. Öyle ki, aynı sayfalarda Fındıklı sahilinde bulunan Cemile ve Münire Sultanların sahil sarayları olan, şimdinin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin hikâyesi de var, bir Sedat Hakkı Eldem eseri olabileceğini hiç tahmin edemeyeceğiniz, bu aralar boş duran Akbank binası da...
Kitabı klişe İstanbul gezmelerinden ayıran bir diğer özellik de Dr. Sedat Bornovalı’nın yıllarca kapalı bulunan, bazıları da restore edilen yanıbaşımızdaki hazineleri bizimle buluşturması. Yahya Efendi Dergahı’nın yanındaki Küçük Mecidiye Camii, Bebek’teki Kavafyan Konağı, Tarabya Oteli’nin hemen yanındaki şahane İtalyan Sefareti Yazlık Sarayı gibi mekânlar birçoğu ilk kez yayınlanan fotoğrafları ile yer alıyor. Boğaziçi Köprüsü’nın, 1855 Paris Expo’su için çizilen ilk eskizi, şimdi yerinde park olan Naime Sultan Sahil Sarayı’nın yok olmadan önceki hali, hatta İstanbul’un ilk açık yüzme havuzlu mekanı Lido’nun (ki sonradan Reina oldu) fotoğrafları da sayfaları çevirdikçe sürprizler yapıyor.
Boğaz’da gezer durur ve Saray mimarları Balyanlardan hep bahsederiz ama bir de muhteşem İtalyanlar var ki, Sedat Bornovalı bu kitapta onların hakkını veriyor. Öyle ki artık Boğaz’a baktığınızda “Hangisi Raimondo D’Aronco değil?” diye soracağınızı tahmin ediyorum. Boğaz’daki İtalyan mimarlar Raimondo D’aronco ve Alessandro Vallauri’nin etkisi, dahası Boğaz’ın havası, akıntısı ve yaşam tarzı ile onların mimarisine yaptığı etki de kitabın en hoş detaylarından.
Tarihin tanıklığında
‘Boğaziçi’nin Tarih Atlası’, bütün bu güzelliği, tarih kitaplarında okuduğumuz; Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı, Rusların Boğaz’ın kuzeyine asker yerleştirmesi, Hünkar İskelesi Anlaşması, Alman silahı Mauser’in büyük bayii olan Huber Bey’in İstanbul günleri, Amerika’nın Boğaz sırtlarında kurduğu protestan mektebi ve ilk pastor Cyrus Hamlin’in Robert Kolej hatıraları eşliğinde anlatırken bizlere Osmanlı’nın son 150 yılında tarihin ve siyasetin nasıl Boğaziçi ekseninde şekillendiğini de hatırlatıyor.
Endüstrileşme çabaları ve Beykoz’daki kundura ve cam fabrikaları, bunlar için yer seçimi, orman ve derelerin İstanbul’un sanayi ve sosyal hayatına etkileri, verimli alüvyon topraklarda kurulan bostanlar İstanbul’un neden bu kadar özel olduğunu birkez daha anlatıyor.
Sık olmasa da yaptığı Boğaz Turları’nda Dr. Sedat Bornovalı, ünlülerin yalılarını anlatırken ‘yalı boyutunu’ özellikle vurgular ve şu anda gördüklerimizin aslında birer müştemilat ölçeğinde olduğunu söyler. Kitapta elbette yalılar da var ama daha önemlisi Osmanlı’nın son döneminde sahildeki büyük binalarını eğitime vakfetmiş olması. Osmanlı’nın batılılaşma çabalarında Boğaz’daki okulların çok belirgin bir yeri var. Batılı okullarla rekabet edercesine Anadolu yakasındaki muhteşem Kandilli Kız Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi bunun en çarpıcı örnekleri.
Boğaziçi’nin Tarih Atlası, Timaş Yayınları’nın özenli çalışması, resimleri, gravürleri, çizimleri ve ilk kez yayınlanan fotoğraflarıyla tadına doyulmayacak bir İstanbul kitabı. Mimar Dr. Sinan Genim ve Sn. Erol Makzume’nin katkılarını özellikle vurgulayan Bornovalı, öğrencilik yıllarımızda elimizden düşürmediğimiz John Freely’nin Strolling Through İstanbul kitabını fersah fersah geçmiş.
BOĞAZİÇİNİN TARİH ATLASI
Sedat Bornovalı
Timaş Yayınları, 2018