Güncelleme Tarihi:
Sessiz sedasız bir halk müziği albümü yayımlandı. Oysa Ahmet Aslan ve Kemal Dinç’in ‘Duo’ adlı çalışması biraz gürültü kopartmalı...
Duo, Zazacada ‘İki’ demek. Müzikal manada da ‘düet’... Stüdyodan hazzetmeyen ikili, albümü, konser salonunda haletiruhiyelerine göre kaydetti.
Enstrümanda da yorumda da deneysel bir çaba... Karşımızda bir ‘Dinç Sazı’, bir de ‘Di-Tar’ var. ‘Di’ de Zazacada ‘görmek’, ‘bilmek’ demek. Ve aynı mikrofonda Dinç’in kent ağzı ile Aslan’ın kırsala çalan ağzı...
Erdal Erzincan ve Yadigar Koçer de, üçü Zazaca, 15’i Türkçe olan 18 eserlik albüme konuk.
İnsanı, sözün manası üzerine düşünmeye sevk eden, yormadan yoğuran bir sound...
Kalan Müzik’ten çıkan ‘Duo’nun konser çalışmalarını tamamlayan Aslan ve Dinç, tekrar bireysel işlerine dönünce bir araya getirme şansım olmadı. Ama ayrı ayrı konuşsam da yan yanaymışçasına bir içerik oluştu, diyebilirim.
Dersimli Ahmet Aslan, Türkiye’de daha çok tanınıyor. İstanbul doğumlu, aslen Giresunlu Kemal Dinç, Almanya’da akademisyenlik yapıyor. Dinç ile Aslan arasındaki hoca-öğrenci ilişkisi bu albümle taçlandı.
Aslan için her şey, İTÜ’de fiilen tanıştığı tezeneyi özümseyememesiyle başlıyor:
“Almanya’ya gittim. Akademide Doğu sazları olmadığından bağlamayla ilişkilendirdiğim enstrüman klasik gitar oldu. Bağlamada hacimsel (volüm) yetersizliği gördüm. Tekrar İstanbul’a döndüğümde Süleyman Aslan ustayla tanıştım.”
Aslan, 1996’dan itibaren aradığı sesi ancak 5. sazda buluyor: “Di-Tar, tüm denemelerimin sonucu. Rotterdam Üniversitesi’nde flamenko çalım etütlerini 4 yıl bağlamada çalıştım. Bazı teknikler bağlamaya uyumlu olmadığından Di-Tar’a yol göstermiş oldu. Tekne formu klasik gitardan, sapı bağlamadan, telleri naylon, akort sistemi ise misket düzeninden oluşmaktadır. Di-Tar üzerinde halk müziğindeki diziler veya gamların icra edilmesine dair etüt veya notasyon metotları yazmaktayım.”
Kemal Dinç’in rezonans deliği göbekte olan 3 telli enstrümandaki arayışı da 15 yıla dayanıyor:
“Çapraz düzen kullanıyorum. Yörüklerde de varmış. Form, sound ve icra açısından benim düzenimle Yörüklerinki ayrışıyor. Bir de geleneksel misket düzeni var. Belli makamları kapsar. Ona perde ekledim ve böylece saba, karcığar ve uşşak makamı da çalınabiliyor oldu. Mızrapsız, yer yer tambur kullanır gibi çalarım.” Bu bağlamanın adını öğrencileri koymuş: ‘Dinç Sazı...’
Ve yorum... Aslan, Dersimli âşıkların ve Alevi dedelerin üslubunu estetize ediyor. Türkçe-Zazaca melez sesler de var onda:
“Veysel’de de Muharrem Ertaş’ta da gördüğüm oluyor. Daha detay olarak koyduğum bir durum. İki dilde de kendimi buluyorum.”
Farklı üslup ikili için sorun değil. Dinç, “Peki ben niçin kent ağzıyla okumayayım ki? Ama elbette yine de üslup çok eğreti olmamalı. Ben söze daha çok vurgu yaparak okuyorum” derken, Aslan da “Uyum şart değil. Absürtlük de lazım. Uyum içinde olabilen biri değilim. Hayatın uyumu insanın belirlediği teraziyle sınırlı değildir. Doğanın terazisi çok daha esastır” diyor.
BAĞLAMADA KAFKA VE JOYCE
Kemal Dinç, bağlamada Kafka’yı Joyce’u arıyor esasen:
“Yeni çağa uygun işler yapmak istiyorum. Bağlamayla ‘Kafka’yı, James Joyce’u nasıl anlatabilirim’ diye düşünüyorum. Neden? Çünkü Kafka’yı okumuşsam buna da ihtiyaç duyabilirim. ‘Bağlama İçin Denemeler’ de bu ‘Nasıl olur’un bir sonucuydu. Sazın sesi hep değişecek. Çelik teller 19. yüzyılda yapıldı. Ondan önce bağırsaklardan teller kullanılırdı. Şimdiki sound’umuz binlerce yıla gitmiyor yani. Klasik bağlama sesinin geçmişi en fazla 30’lara gider.”
AYASOFYA VEYA URFA’DA BİR CAMİ
‘Bağlama İçin Denemeler’i bir kilisede kaydeden Kemal Dinç, benzer bir çalışmayı camide de yapmayı istiyor:
“Ayasofya’da çalıp söylemek isterim. İnançlı bir insan değilim ama şunu önemsiyorum: Din, tarih veya mitolojik olarak beni çeker. Tarihi olan ne varsa dokunmak isterim. Bu Urfa’da bir cami de olabilir. Kültür Bakanlığı’na ‘Zaman ve Mekân Yolculuğu’ isimli bir proje sunmuştum. Kilise, medrese, cami ne varsa... Ama siyasi kaos nedeniyle kaldı. Karadeniz’de bir manastır için izin istedim, verilmedi.”
GELENEK KENDİNİ KORUR
Ahmet Aslan, geleneğin koruyucusu misyonunu pek yüklenmiyor: “Gelenekselden besleniyorum ama ‘geleneği korumak’ gibi büyük cümleler kurmak tercihim değil. Elimin biri gelenekselliğin dışında bir şeyler eşelerken diğeri geleneğin içindedir. Eşelediğim/denediğim şeyler de yine geleneğin yörüngesinde dönüyor. Geleneğin korunmaya ihtiyacı yok, varsa da bana ihtiyacı yok.”
DİNLEYİCİ SÜREKLİ DEĞİŞİYOR
‘Na-Mükemmel’ albümüyle daha geniş kitlelere ulaşan Ahmet Aslan, Zorlu Center gibi yeni mekânlarda sahne alır oldu ve ‘taban’ değişmeye başladı: “2014’ten beri albüm repertuvarlarımı da daha çok konserlerden oluşturdum. Dinleyici, gittiğimiz ile ve salona göre değişiyor. Popülerliğin getirdiği bir dinleyicide de elbet farklılık var. Zorlu’daki dinleyici de farklıydı. Çünkü oranın tabanı başka. Üç yıl önceye göre Kadıköy’deki dinleyici de farklı.”
DEMET AKALIN NEDEN BÜYÜTÜLDÜ?
Ahmet Aslan’ın pop’çu Demet Akalın ile bir dizi için yaptığı düet, ‘koyu’ dinleyicisinde hayal kırıklığı yarattı. İşin aslını Aslan şöyle anlatıyor: “Kalan Müzik, daha önce yaptığım kayıtlardan birini bu şekilde yayımlamış. Sonradan haberim oldu ama şöyle de düşünüyorum: Uyum varsa, bunlar mümkündür. İnsanların politik kimliklerinden çok işe bakılmalı. Bu ülkede daha önemli şeyler yaşanıyorken bir kayıt yapmak neden bu denli sorun olur, anlamış değilim.”