Güncelleme Tarihi:
İlk şiirini 16 yaşında yayımlayan, babasıyla ilişkileri oldukça gizemli, annesine duyduğu hasret, gizli bağlılık ve çokça da büyük boşluk arasında gidip gelen (annesi içindir sanki biraz da hayat, oksijende parlayan ateş gibidir anne), dünyanın en ilginç evlilik ve boşanma hikâyesine sahip isimlerinden birisi olan T.S. Eliot’ın hayatı ve bu hayatın şiir başta olmak üzere diğer eserlerine yansımasını deşiyor J. Worthen. Sansasyonel yaklaşımların uzağında, hüküm verirken temkinli, kaynakları kullanırken titiz. Bize bir şairin hangi şartlar altında kendisi olduğu fikrini duyurmaktan öte, şair ne yaparak kendisine dönebilir, daha çok bunun üzerinde yoğunlaşıyor. Evet, Eliot’ın öyküsü biraz da kendisi olmaya dönüştür. Amerika ve Avrupa, akademik hayatla şiir, ‘normal’ hayatla eşcinsellik arasında çalkanan bir hayattan söz açmak kolay değil.
Elbette Virginia Woolf gibi çok yakın bir dost, Ezra Pound gibi hem arkadaş, hem eleştirmen bir koruyucuya sahip olmak başlı başına bir şanstır. Hayatının kilit taşlarından birisidir Pound. İnşa (icat mı yoksa) etmiştir bir bakıma onu. Belki de şiirde, Pound ile birlikte ve Pound sayesinde var olmuştur. Worthen bu gerçekliğin hakkını tereddütsüz verir. Çünkü “onu her yerde tanıştıran, ona en çok yardım eden Pound olmuştur”. Çevresine “takip etmeye değer” demesi unutulur değildir ayrıca. Daha derin ve verimli okuma yapmak için Pound biyografisi ile paralel okumanın faydası var Eliot’ı. Sadece sanatçı ilişkilerinin verim ve etkileşim derecesini ölçmek için değil, sanat gözüyle çağı yorumlamak açısından da böyle bu.
Benim için bir Eliot biyografisinin en dikkat çeken tarafı ‘Çorak Ülke’ üzerinde ne ölçüde durduğu ve hangi yorumları getirdiğidir. “Bir insanın diğer tüm insanlardan soyutlanmasının korkunç farkındalığıyla neredeyse ezildiği” ve “insanın kendisiyle, aşağılığı ve anlamsızlığıyla, Tanrı’yla baş başa kaldığı bir varoluş durumu” olarak görülen bu anıt şiir, Eliot’ın ömrünün köpürmesidir de. (Bu arada çeviriye dair mini bir eleştiri, anlamı vermek açısından değil de Türkçe’ye yaklaşmak yönünden, ifadeler bir gerilim ve hamlıklar taşıyor, yazık ki...)
‘Şiirin ne söylediği değil ne yaptığı ile ilgilenen’ Eliot’ın dinle, Hırisyanlıkla kurduğu temas da özellikli bir yer tutuyor kitapta. Adeta yer yer bir vaize dönüşmesinin altı çiziliyor. ‘Yazılı eser ile yazarın kişisel duygularının tutarlılığı ve uyumu’nu önemseyen Eliot açısından bu da hayatın akışına dahil elbette. Ama onun değerini artıran taraflardan birisi de ‘birden fazla genç yazarın danışmanı, destekçisi ve vicdanının sesi’ olmasıdır da. ‘İnsanın ıslah olmaz olasılığını her zaman ima eden’ bir şairin, ‘azap sözcüğünü yazılarında tutumlu bir şekilde ancak her zaman harika bir kesinlikle kullanması’na da şaşıramayız. Azap sözcüğüdür sonunda tam anlamıyla bir şair.
BİR ŞAİRİN YAŞAMÖYKÜSÜ:
T.S. ELIOT
John Worthen
Çeviren: Zeynep Anlı
İthaki Yayınları, 2017
288 sayfa, 25 TL.