Güncelleme Tarihi:
Daha önce yazdığınız ve sahnelenen bir çocuk oyununuz var. Şimdi ise ‘Sakın Günlüğümü Okuma’ isimli bir polisiyeyle karşımızdasınız. Çocuk oyunundan polisiyeye geçiş serüveninizi nasıl oldu?
Dışarıdan çok farklı görünseler de benim için çocuk oyunu yazmakla büyüklere yönelik bir polisiye yazmak arasında büyük bir fark yok. Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Yazmayı seviyorum. İnsanların benim anlattığım hikâyeden etkilenmelerini seviyorum. Yazım süreci benim için aynı. Önce gece gündüz hayal ediyorum. Sonra hikâyemdeki karakterler nasıl konuşur nerede yaşar, ne yer ne içer araştırıyorum. Sonra oturup yazıyorum. Dolayısıyla dün çocuk oyunu, bugün polisiye, yarın arabesk bir şarkıya söz yazabilirim. Yeter ki aklımda dönüp duran hikâyeleri paylaşabileyim. Belki anlatınca hafifliyorum. Daha anlatacak çok hikâyem var.
Kitabınızda polisiye kurgusu ağır basıyor ama aynı zamanda psikolojik bir yaklaşımı da var. Farklı bir tarzınız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Farklı bir tarzım olsun diye yola çıkmadım ama evet ortaya alışılagelmişin dışında bir tarz çıktı. Genelde polisiye romanlarda bir katil arayışı olur. Dedektif şüphelilerin karakter analizini yapabilir ama tüm analizler katilin kim olduğunu tespit ettiği noktada biter. ‘Sakın Günlüğümü Okuma’da bir ölüm var ama sebebini bilmiyoruz. Kaza mı, intihar mı cinayet mi belli değil. Eğer varsa, bir katil, onu aradığımız kadar, karakterlerimizin yaşadıkları kötü olayları onlara çekenin ne olduğunu da arıyoruz. Kader, nazar, ah alma kavramlarını temelden sorguluyoruz. Gerçek hayatta, insanın bir yakını beklenmedik ve feci bir şekilde ölmüşse ölümün sebebini veya suçlusunu aramakla yetinmez. Bütün bu kavramları sorgular. Kendini sorgular. Kendi dahil herkesi suçlar. Kadere isyan eder. Hayatla barışır veya küser ama her koşulda değişir. ‘Sakın Günlüğümü Okuma’ işte bu değişim süreciyle ilgili bir roman. Bu anlamda polisiyeye çok farklı bir yaklaşımı var.
Peki kitabı okuyanlar sizce neyle karşılaşacak? Etkilendiğiniz, ilham aldığınız veya okuyucuyla asıl paylaşmak istediğiniz şey neydi?
Bu kitapla ilgili beni en çok sevindiren şey okuyucuların her birinin farklı, tamamen kendi karakterlerine özel bir şekilde etkilenmiş olduğunu görmek. Sanki her birine farklı bir kitap yazmışım, farklı bir kitabı tartışıyormuşuz gibi. Belki insan doğasının en temel güdülerine dokunduğum için herkes kendinden bir şeyler buluyor. Benim istediğim de aynen buydu. Okuyucu bu kitapta, kendine hiç benzemeyen karakterler aracılığıyla kendisini bulacak diyebilirim.
Kitapta dikkat çeken kısımlardan biri de günümüzdeki çalışma sistemi... Siz de bir zamanlar bu sistemin içinde yer aldınız değil mi?
‘Sakın Günlüğümü Okuma’ günümüzün hedef odaklı sistemine ciddi bir eleştiri sunuyor çünkü evet, birebir yaşadım ve ne kadar yıpratıcı olduğunu gördüm. Ana karakterlerden Bora’nın konumuna benzeyen bir işte çalıştım. Yüksek performans beklentisi ve sınırsız saatler. İyi bir maaş karşılığında insanlığımdan vazgeçmem beklendi ve bir süre bunu fark etmeden çalıştım. Birçok meslekte önünüze bir hedef konuyor ve o hedef sizinle aynı hızda sizden uzağa koşuyor. Bu sadece kişinin değil toplumun hatta tüm canlılarıyla beraber gezegenin hastalanmasına sebep oluyor. Zenginliği huzur ve kendimize ayırabildiğimiz zamanla ölçtüğümüz zaman en büyük terfiyi almış olacağız.
İletişimsizlik günümüzde her geçen gün daha belirgin bir hale geldi. Kitabın olay örgüsünde de bunu çok güzel görüyoruz. Sizce toplum olarak duygularımızı paylaşmamaya mı başladık?
Evet iletişimsizlik pek çok şekilde karşımıza yüksek bir duvar gibi çıkıyor. Öncelikle, en basit haliyle, birbirimizi dinlemeye vaktimiz yok. Eski dönemlerin yaşam tarzlarıyla karşılaştırdığımızda, aynı uzunlukta bir gün içine çok daha fazla şey sığdırmaya çalışıyoruz. Birbirimize vaktimiz yok. Ayrıca bir de ilişkiler daha zayıf olduğu için yargılanma korkusu da daha fazla. Şimdi bir de pandemi çıktı başımıza. Bakın daha bundan sonra iletişimi kuvvetlendirecek teknolojiler vadedecekler bize ve iyice uzaklaşacağız birbirimizden. O teknolojiyle ilgili ürünleri satın almaya çalışmakla geçecek ömrümüz.
Önümüzdeki dönem için yeni projeleriniz var mı?
Olmaz mı? Çocuk oyunu büyük ilgiyle izlenirken pandemi yüzünden durdu. Ben de bu sürede oyunun senaryosunu film senaryosuna çevirdim. Filmi çekilene kadar pandemiden kurtulmuş olacağımızı umuyorum. Şu anda bir sonraki romanın araştırma sürecindeyim. Ondan sonra aklımda senelerdir yazmaya heveslendiğim fütüristik bir roman var. Yazdığım öyküleri de bir başlık altında toplamak istiyorum. Keşke günler daha uzun olsa...
Ayça Warner
Karakarga Yayınları, 2021
320 sayfa, 38 TL.