Güncelleme Tarihi:
Atillâ Dorsay’ın sinema yazınının en çalışkan yazarı olduğu yıllar öncesinden tescillenmişti zaten... Kim ne derse desin Türkiye’de film eleştirmeni deyince de ilk akla gelen isimdir. Yazı yazma konusunda çok pratik ve çalışkandır. Her konuda kıvrak yazılar yazma bilgisi ve görgüsüne de sahiptir. Özellikle pandemi günlerinden beri eski yazılarını yeni dokunuşlarla destekleyerek külliyatını kütüphanelerimizde yer edinecek şekilde kitaplandırmayı sürdürüyor.
Geçen yıl çıkan ‘Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar’ kitabı son yılların en iyi Dorsay kitaplarından biriydi doğrusu. Yazıları üzerinden birbiriyle tartışan kıymetli yazarların atışmaları dönemin medya ortamının da bugünden çok daha yukarıda duran seviyesinin net bir kanıtıydı. Çoğunlukla Dorsay’ın başlattığı ya da bir şekilde parçası olduğu tartışmalara Aziz Nesin’in, Attilâ İlhan ve Vedat Türkali gibi üstatların katılımları heyecanla okutuyordu kendisini. Biz film eleştirmenlerinin sinemacılarla yaşadığı tartışmalardan da renkli örnekler vardı kitapta. Dorsay’ın Yavuz Özkan, Metin Erksan, Halit Refiğ ve Yavuzer Çetinkaya ile girdiği tartışmalar hem epey sert hem de çok ilginç ama yine de belli dozda nezaketliymiş. Tunç Okan’ın ‘Otobüs’ filminin Türk aydınlarını ikiye bölmesi, büyük kısmı Türkiye’de çekilen ‘Gözde’ (The Favorite) filmi üzerine kopan fırtına ve Dorsay’ın Onat Kutlar’ın kurduğu Sinematek’i Hıncal Uluç’a karşı savunması kitabın sinemaseverlerin ilgisiz kalamayacağı bölümlerinden bazılarıydı.
Belli ki bir üçlemeye varacak olan bu serinin ikinci kitabı ‘Övgüler, Yergiler, Atışmalar’da ise yine Dorsay’ın içinde olduğu tartışmaların yanı sıra Dorsay’ın kendi dışında gelişen bazı polemikler hakkındaki yorum yazılarına da ulaşılıyor. 2000’li yılların özellikle başlarında Türkiye yazılı basınında görülen magazinleşme / magazinleştirme akımı net bir şekilde görünüyor kitapta. Aziz Nesin, Attilâ İlhan gibi üstatların tarzlarından ve kalibrelerinden farklı atışmalar yaşanıyor gözle görülür bir şekilde. Dolayısıyla tartışma metinlerindeki entelektüel bakış da sınırlı. Yine de Atillâ Dorsay her zamanki gibi kendisine yapılan bütün sataşmaları, hatta hakkında kurulan bazı sert cümleleri de kitabında paylaşmaktan çekinmiyor.
Köşe yazarlarının sinemaya ilgi duyması ve bazen beğendikleri filmler hakkında yorum yapmaları elbette doğal. Ama bunu yaparken eleştirmenlere, filmi beğenen ya da beğenmeyenlere sataşmak, onlara ağır ifadelerle yüklenmek hakkaniyetli bir tavır değil. Biz eleştirmenler çoğu zaman sessiz kalmayı tercih ederken Dorsay, bazen ‘dostum’ dedikleriyle bile tartışmalara girmekten hiç çekinmedi.
Tabii ki bu konuda ilk akla gelen isim; sinema yazarlarından hiç hazzetmeyen ve ‘Atillâ Dorsay hariç’ diyerek eleştirmenlere sık sık çatan Hıncal Uluç var. Elbette yazılarında sıkça, istese çok kolay bir şekilde film eleştirmeni olabileceğini ama istemediği için olmadığını (!) belirten Hıncal Uluç yok sadece; Cengiz Semercioğlu, Engin Ardıç, Reha Erus, Tuna Kiremitçi ve Emre Aköz gibi dönemin popüler yazarlarıyla da dalaştığı konulara yer vermiş, bazılarının yazılarından alıntılar da yapmış. Ahmet Hakan, Reha Erus ve Ömür Gedik gibi Hürriyet yazarlarıyla atışmaktan da geri kalmamış hiç.
Ayrıca Mustafa Altıoklar, Şahan Gökbakar ve Mahsun Kırmızıgül gibi sinemacılar üzerinden yapılan bazı tartışmalara da değinmiş, birkaçıyla da atışmış hatta. Ülkemize 2010 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne jüri olarak davet edilen yönetmen Emir Kusturica’nın bir söyleşisindeki bazı ifadeleri yüzünden apar topar ülkeden yollanmasını ayıpladığı yazısına da ulaşıyorsunuz.
Kitabın son kısmında Atillâ Dorsay’ın Cumhuriyet’ten sonra yıllarca yazdığı Sabah gazetesinden Emek Sineması’nın yıkımı sonrasındaki istifa yazısı da bulunuyor. Dorsay’ın o dönemde yaptığı “Emek yoksa ben de yokum” çıkışı önemlidir. Şehrin hafızası anlamında değerli bir yeri olan bu tarihi sinemanın yıkılmasına karşı kültür camiası tarafından yükselen uzlaşma çağrıları sonuçsuz kalmış; Emek Sineması olduğu gibi ve olduğu yerinde korunamamıştı. Atillâ Dorsay da böylelikle yazılı basına veda etmişti.
Yazılı basındaki günlerin ardından 2013’ten itibaren Dorsay’ın dijital medyadaki kariyeri de başlamış oldu. Bundan sonrası da muhtemelen önümüzdeki aylarda serinin üçüncü kitabında okunabilecek...