Güncelleme Tarihi:
Rastgele birkaç atasözü düşünün. Mesela “Kızını dövmeyen dizini döver” ya da “Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer”. Bunlar, inanın, aklıma pat diye gelenler. Oturup sizinle şöyle uzun uzun düşünsek, atasözlerinin ya böyle kadını engelleyen, kapatan, şiddetle korkutup hiddetle bastıran ya da erkek gözünden, ataerkinin bakış açısından yapılmış şeyler olduğunu görürüz. Bu bir tesadüf değil. Tarih, erkek. Yazılı kaynaklar, farklı coğrafyalardaki galip erkeklerin hikâyelerinden başka bir şey değil. Kaybedenlerin, kadınların ve hayvanların adı yok.
Mineke Schipper’in yazdığı ve Taciser Ulaş Belge ile Nurkalp Devrim’in Türkçeye kazandırdığı ‘Bir Kemikten Bin Söze/Dünya Atasözlerinde Kadın’ adlı harikulade kitaptan öğreniyoruz ki tüm coğrafyalarda yalnız yazılı kaynaklar değil, sözlü gelenekler de kadını yok sayan, varsayarsa da bunu ona haddini bildirmek için yapan şeyler yalnızca.
Atasözlerinin geleneğe hizmet ettiği söylenir. Peki bu gelenek kimin geleneğidir? Kadınlar geleneklerin dışında, uzağında, berisinde midir? Sesli söylenmese de bilinir, bu gelenekler dediğimiz şey, kadına karşı gizli bir korkunun açıkça sezileceği erkek geleneğidir.
Kadınlar üzerindeki denetimin kaybedileceği korkusuyla söylenmiş boş lakırdılardan başka bir şey değildir.
Mesela Botsvana’dan alınan bir atasözü şöyle der: Tüm kadınların memeleri akıllı çocuklar besleyebilir. Burada aptal bir kadının bile çok akıllı bir çocuk doğurup büyütebileceği kastedilir. Kadınların memeleriyle ilgili o kadar çok atasözü vardır ki erkeklerin, içlerinden hayat fışkıran yumuşak yağ dokularıyla kafayı bu kadar bozmuş olmalarında klinik bir yan görmemek mümkün değildir. Mesela şunlara bakın: Benim evim annemin memesidir (İspanyolca). Ağlamayan çocuğa meme vermezler (Türkçe). Kadının memesi yoksa gerisi hiçtir (Zulu dili). Kadınlar sadece memeleriyle ilgili değil, kalçalar, vajina, rahim, bacaklar, dizler, ayaklar ve hatta kiloları, süslenmeleri ve doğum yapmaları hakkında da söylenen ve kasıtlı şiddet dili içeren atasözlerinden nasibini almış.
Birkaçını yazıyorum.
Sade bir sukabağı güvenle dışarıda bırakılabilir (Maori dili). Kız gülerek hamile kaldı, ağlayarak doğurdu (Oromo). Boş oturmaktansa, kız çocuğu doğurmak evladır (Oromo). Kız doğurmuş gibi sakinsin (İbranice). Kadınları aşağılayan bu eril dil hayvanları da es geçmez. Bir kadının, bir de tazının beli ince olmalıdır (İrlandaca). Bir kadın ve bir sardalyenin mutfakla yüzleşmesi gerekecektir (İspanyolca, Arjantin). Zaten bu dil, kadınları ve hayvanları aynı biçimde aşağılayan eril dil, ikisinin de memeleri, rahimleri, bedenleri, hayatları üzerinde benzer bir tahakküm kurar. Market raflarındaki kutu kutu sütleri, kadınların memeleriyle ilgili atasözleri uyduran adamların torunları sağar. Kasap vitrinlerinde derisi yüzülüp poposuna plastik gül sokulmuş koyun bedenlerinin hemen önünde kız kardeşlerimizin kanı akar.
Milyon yıldır kullanıldı diye sırf, yanlış olan bir lafı kullanmaya devam etmek zorunda değiliz.
Gelenek her zaman doğru ve iyi olmak zorunda değil.
Biraz daha düşünelim.
Şiddetsizlik dilini örelim.
Atasözlerini unutalım, yerine anasözleri yapalım.
BİR KEMİKTEN BİN SÖZE / DÜNYA ATASÖZLERİNDE KADIN
Mineke Schipper
Çeviren: Taciser Ulaş Belge, Nurkalp Devrim
Delidolu Yayınları, 2019
444 sayfa, 60 TL.