Aslında barışın fotoğrafçısı: Werner Bischof

Güncelleme Tarihi:

Aslında barışın fotoğrafçısı: Werner Bischof
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 2018 11:20

Leica Galeri İstanbul, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın insanlar üzerinde yarattığı yıkımı yansıttığı foto-röportajlarla tanınan İsviçreli efsanevi fotoğrafçı Werner Bischof’un sergisine ev sahipliği yapıyor. 1954’te, henüz 38 yaşındayken And Dağları’nda trajik bir kaza sonucu hayata veda eden Bischof, ünlü Magnum ajansına kabul edilen ilk fotoğrafçıydı.

Haberin Devamı

Ara Güler, o kadar güzel ifade etmiş ki... “Fotoğraf, dört köşe bir çerçevenin içinde sadece bir dünyanın tarifini yapan bir doküman parçası değildir. İçinde bir his, bir sevgi vardır. Onun için Werner Bischof fotoğraflarına dikkatle bakmak lazımdır. İçlerinde rüzgârlar eser, size bir memleketin kokusunu getirir.”
İşte o Werner Bischof, Doğuş Grubu ve Leica Camera AG işbirliğiyle Bomontiada’da açılan Leica Galeri İstanbul sayesinde, ilk kez kişisel bir sergiyle Türkiye’ye konuk oluyor.

38 yıllık kısacık ömrüne çok şey sığdıran Bischof, fotoğraf tarihinde çok önemli bir figür. 1916 İsviçre doğumlu Bischof’un hayali, aslında ressam olmakmış; fotoğraf tamamen tesadüf sonucu girmiş hayatına: “Yol arkadaşımın resim fırçası değil de fotoğraf makinesi olması tümüyle rastlantı eseridir. Çocukluktan beri resme meraklıydım. Ama Zürih’teki Uygulamalı Sanat Okulu’nun (Art and Craft School) resim bölümünün kontenjanı dolduğu için fotoğraf bölümüne girdim. Yeni ortam olarak fotoğraf makinesinin sınırsız olanakları beni büyüledi. Günler boyu ormanlarda dolaşa dolaşa insanları aklımdan tümüyle sildim...”

Haberin Devamı

Hal böyle olunca ‘Fotoğrafla sanatsal neler yapılabilir?’in yollarını aramış Bischof, kısa kariyeri boyunca. Leica İstanbul’daki sergide yer alan bazı soyutlamaları da bunun göstergesi...
Mezuniyet sonrası Zürih’te bir fotoğraf stüdyosu açar Bischof. Reklam ve stüdyo fotoğrafçılığı yapar, çeşitli dergiler için çalışır. Fakat bu sırada İkinci Dünya Savaşı patlak verir ve Bischof kendini savaş fotoğrafçısı olarak bulur. 1942’de Du dergisi için serbest çalışan sanatçının ilk büyük çaplı foto-röportajları 1943 yılında yayımlanır. Bischof, savaşın yarattığı yıkım üzerine yayımladığı bu foto-röportajlarla uluslararası arenada tanınmaya başlar.

Aslında barışın fotoğrafçısı: Werner Bischof


Aslında savaş değil ‘barış fotoğrafçısı’ demek daha doğru bir nitelendirme olur Bischof için. Zira cepheyi değil savaşın insanlar, özellikle de çocuklar üzerindeki etkisini vizörüne yansıtır. 1947’de günlüğüne şöyle not düşer: “Barıştan hâlâ çok uzağız.” Onun daha ‘güvenli’ bir iş edinmesini isteyen babasına yazdığı mektupta ise şöyle der: “Sevgili babacığım, anlamadığın şey şu ki, ben bu seyahatleri sansasyon arayışında olduğumdan değil, bir insan olarak baştan aşağı değişim yaşamak için yapıyorum. Dönüp sessiz sakin bir işe girmem gerektiğini söylüyorsun. Yapamam artık bunu baba, güzel ayakkabı resimleri çekip duramam. Noel’den sonra Budapeşte’den ayrılıp Prag üzerinden Polonya’ya gideceğim. Orada da bu büyüklükte güçlükler yaşanıyor ve o ülkeye sırt çevirmek mümkün değil.” Savaş yıllarında Avrupa’nın en korunaklı ülkesi olan İsviçreli bir fotoğrafçının böylesi bir adanmışlık içine girmesi ayrıca takdire şayan elbette.

Haberin Devamı

“Dünyanın gerçek yüzünü keşfetmeye mecbur hissettim. Bolluk içinde tatmin edici bir yaşam sürmek birçoğumuzu kendi sınırlarımızın ötesindeki muazzam zorluklara karşı körleştirmişti” diyen Bischof, daha sonra insani yardım örgütü Swiss Relief için İtalya ve Yunanistan’a gider. 1948’de LIFE dergisi için Kış Olimpiyatları’nı fotoğraflar. 1949’da kurucu üyeler dışında Magnum Fotoğraf Ajansı’na katılan ilk fotoğrafçı olur. Bir mektubunda Magnum teklifiyle ilgili şu yorumu yapar: “Büyük bir kararın eşiğindeyim. Magnum sözleşmesi elimde. Dünyanın en iyi fotoğrafçılarından kurulu bir kooperatif ajans bu -Capa, Cartier-Bresson, Chim ve Rodger’ın eseri. Benim için önemli olan, hepsinin sağlam ve sosyal duyarlılıklara sahip kişiler olması. İkisi İspanya İç Savaşı’na katılmış. Özgür insanlar; tek bir dergiye kapanamayacak kadar bağımsızlar.”

Haberin Devamı

Savaş sonrası Avrupa’sı dışında Hindistan, Japonya, Kore, Hong Kong, Güney Amerika gibi farklı coğrafyalarda endüstri ve teknolojiden etkilenen geleneksel kültürlerin gündelik hayatlarına tanıklık eden etkileyici fotoğraflarıyla Bischof, kariyerinin zirvesine ulaşır.
Sergi vesilesiyle İstanbul’a da gelen oğlu Marco Bischof, babasının Asya’dayken günlüğüne “Farklılıklar içinde ortaklıklar arıyorum” diye yazdığını aktarıyor ve ekliyor: “Ona göre fotoğraf duygular, derin düşünceler ve köprüler kurmakla alakalı.”

PERU’YU DÜNYAYA TANITAN ADAM
Bischof’un ölümü hayli trajik olur: 1954’te İsviçreli antropolog arkadaşıyla belgesel çekmek üzere Peru’ya gider. 38 yaşındadır. Arabaları And Dağları’nda uçuruma yuvarlanır. Üç-dört gün sonra kartalların, akbabaların çığlıkları takip edilerek cesetlerine ulaşılır. Öldüğünün öğrenildiği 16 Mayıs 1954’te ikinci çocuğu Marco dünyaya gelir...
Fotoğrafevi ve Werner Bischof Estate işbirliğiyle hazırlanan ‘Werner Bischof: 1936-1954’ başlıklı sergi, Bischof’un kariyerinin özeti niteliğinde 30’a yakın fotoğrafını içeriyor. Dikkat çeken fotoğraflardan biri, onun simgesi haline gelen Peru’da çektiği ‘flüt çalan çocuk’. Zira Magnum ajansı, Bischof’un ölüm haberini bu fotoğrafla dünyaya duyurmuş, pek çok insan bu fotoğraf sayesinde Peru diye bir ülkenin varlığından haberdar olmuş ve Bischof, Peru’nun ulusal kahramanlarından biri haline gelmişti.

Aslında barışın fotoğrafçısı: Werner Bischof


Bir diğer fotoğraf, 1954’te çekilmiş Frida Kahlo... Meksikalı efsane ressamın son günleri... Kangren nedeniyle bir bacağının kesildiği dönem... Tekerlekli sandalyenin ucu görünüyor... Çektiği acılar yüzünden hissediliyor...
Ve daha pek çok etkileyici fotoğraf sizi bekliyor...
‘Werner Bischof: 1936-1954’ başlıklı sergi, 30 Ağustos’a kadar Bomontiada’daki Leica Galeri İstanbul’da görülebilir.

Haberin Devamı

Aslında barışın fotoğrafçısı: Werner Bischof

BAKMADAN GEÇME!