Güncelleme Tarihi:
Sanatçı Turan Aksoy’un yaklaşık 30 yıllık sanatsal üretiminden önemli bir bölümü tematik bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirdiği sergisi ‘Bütün Cinler’ adını taşıyor. Sergide aşk ve cinsellik temalı ‘Aldanış Resimleri’, ‘Kadınlar’, ‘Biblo Resimler’, ‘Işıltılı Şey’, ‘Cinsellikle İlgili Hafızamın Kısa Tarihi’ serilerinden örneklerin yanı sıra bazı üç boyutlu işler ve son dönem dijital resimleri yer alıyor. Aksoy’un kavramsal odaklı seçkisi, sanatçının hayata, zamana, mekânsal değişimlere, aşka, aşkın öteki bedenle kurduğu düşe bakışını ve içsel hesaplaşmalarını yansıtıyor. Aksoy’la son beş yıldır yaşadığı Kıbrıs Girne’deki Art Rooms Galeri’de açtığı sergisini konuştuk.
Bir tür retrospektif niteliğinde, farklı dönem işlerini bir araya getiren bir sergi ‘Bütün Cinler’. Zamanı, zaman içindeki gelişimi gözleme fırsatı verdi mi size bu?
Bu sergiye 30 yıllık bir süreçte yapılmış, birbirinden bağımsız, aşk ve cinsellik üzerine işleri bir araya getirmiş olması nedeniyle tematik retrospektif diyebiliriz, evet. Sanatçılar ister istemez arkaya, daha önce neler yaptıklarına bakarlar ama onları tematik yaklaşımla bir araya getirmeye ve özellikle de onları bir ilişki içerisinde sergilemeye çalışmak dediğiniz türden bir gözlem fırsatı verdi. Benim için bu anlamda öğretici olan bir şey varsa o da konuların bir kitabın altbaşlıkları gibi nasıl birbiriyle ilişkilendiğini görmek oldu. Yani yalnızca bir konunun zaman içerisinde değişimini değil, bir zamanlar ilgilendiğim, farklı görünen konuların nasıl birbiriyle ilişkilendiğini gözlemlemiş oldum. Konulara yaklaşım biçimlerine, ele alma stratejilerine, icra yöntemlerine, yalnızca pentür örnekleri üzerinden düşünüldüğünde bile, bakmak önemli bir gözlem oldu. Sergideki örneklerin geniş bir zamana yayılması, bazen doğrudan ve bazen dolaylı biçimde konuyla bağlantılanmaları, bu bağlantıları kurarken farklı dönemlerle, dönemlerin beğenileri ve sanat anlayışlarıyla ilişkilenmeleri zamanla ilişkilerine de somutluk kazandırmış oluyor sanırım.
İnsan bedeni en baskın tema olarak ortaya çıkıyor. Hemen bütün dönemlerinizde düşünmüşsünüz bu konuyu ve çalışmışsınız. Hafızanızın uzun tarihindeki yeri de kalıcı sanırım.
Beden ve figür ilişkisiyle içerisinde cevap verirsem, iki ayrı şeye değinmek isterim. Birincisi, yukarıda söylediklerimle bağlantılı olarak çalışmaların zamanla ilişkisi. 1980’lerde henüz yeni figüratif resmin etkili olduğu bir dönemde sanat öğrencisiydim, dolayısıyla beden ve beden aracılığıyla bireysel ve sosyal açıdan bir şeyler söylemenin gücüne inanmış kuşaktanım. Öte yandan temsil meselesi hep sorunlu bir şey oldu benim için. Sergi kitabı için yazan Johann Pillai de analoji üzerinden giderek bunun sanat açısından ne kadar sorunlu olduğuna değiniyor, bu arada benim bundan kaçınmak için çalıştığım üzerinde duruyor. Bunu beden ve figür ilişkisi açısından söylüyorum.
Mümtaz Soysal, 2011’de açtığım ‘Bir Portre; Huzursuz’ sergim için yazısında “imkânsız bütünlüklere adanmış” diye bir tanım kullanıyor. Buradan fragmantal bir yapıdan bahsediyor izlenimi doğsa da aslında bütün olamayandan söz ettiğini düşünüyorum. Bu iki nedenle olabilir. Biri, kurulan mekân içerisindeki diğer beden ve şeylerle ilişkilenemiyor, bütün bir varlık olamıyor. İkincisi, ilişkilenir göründüğü noktalarda da mantıklı değil. Mantıklı olmayan ilişkilendirmeler yapıyorum sanırım ve bu, benim lehime, temsil meselesini bozuyor.
Üretim sürecine özgü bu ‘mücadele’ belki de beni oyunda tutuyor, zaman zaman uzaklaşsam da bedenle uğraşıyorum hâlâ.
İki defa doğrudan hafızaya yönelik seri halinde çalışmalar yaptım; biri ‘Şiddetle İlgili Hafızamın Kısa Tarihi’, diğeri ‘Cinsellikle İlgili Hafızamın Kısa Tarihi’. Sanırım bir şekilde geriye dönüp tekrar değerlendirip, işleyip sürdürüyorum kalıntıları.
Marquez’e atıflı serginizin adındaki gibi ‘büyülü’ aslında cinselliği yorumlayışınız. Bir yandan da oldukça politik. İkisi birbirini nasıl etkiliyor?
Sergiyi kurduğumda kendi adıma fark ettiğim şeylerden biri şu oldu: Konunun tüm karmaşık ve karanlık yanlarına rağmen (doğal olarak) aşka ve cinselliğe yaklaşımımda neşeli bir yan var. Eğer dediğiniz gibi büyülü bir yan var ise bu karmaşıklık ve karanlık ile ışıltılı ve neşeli yanının birlikte olmasındandır belki.
Aşk-cinselliği psiko-politik alanlar olarak kabul ediyorum ve yaşamın her alanına değdiğini düşünüyorum. Cinsiyetler arası ilişkiler (bir bilinmezlik ağı içerisinde) şiddetle, hazla, iktidarla, ölümle, şüpheyle ve neşeyle kaynaşmış, karmaşık bir görünürlük sunar ve bunların geniş bir kısmı politikacıların da yönetmek istedikleri alanlardır. Daha önce konularımı erotize ettiğim, politize ettiğim yazılmıştır. Bu işleyiş, erotik alanın dışında gibi düşünülen konuları erotik bir alana çekmek şeklinde olduğu gibi erotik bir konuyu diğer alanlarla, politikayla ilişkilendirme biçiminde de işleyebilir.
Pentürden üç boyutlu işlere, baskıdan videoya farklı medyaları kullanıyorsunuz. Zamanın ruhu mu sizde bu farklılığı ortaya çıkaran?
Kendi kuşağımda epeyce sanatçıda da bu özellikler var. Dolayısıyla zamanın ruhuyla bir ilgisi vardır mutlaka. Öte yandan günlük yaşamda işlenebilir, dönüştürülebilir her tür malzemeyle bir şeyler yapmaya çalışırım. Bu beni onlarla düşünmeye itiyor diye düşünüyorum. Sonra bir konuyla ilgili düşünürken, henüz fikir bulanık bir şeyken kendimi bir malzemeyle düşünür bulurum ve bu o çalışmayı yapmak için uygun olan şeydir bence.
Son beş yıldır ağırlıklı olarak Kıbrıs’ta yaşıyorsunuz ve akademisyen olarak burada çalışıyorsunuz. Üretiminize bir etkisi oldu mu Kıbrıs’ın?
Sonuçta lokal bir şey yapmasam da yaşamın geçtiği yer, fikirlerin de doğduğu yer oluyor. Baktığım şeyler değişti, etrafıma daha dikkatli, yeniden, bakmama, düşünmeme neden oldu tabii ki Kıbrıs hayatım.
2019’da Pi Artworks’teki sergim için yapılan bir röportajda da söylemiştim, yaşla da bağlantılı olabilecek biçimde ‘yavaşlık, durup bakma, bekleme’ güdülerim arttı. Bunlar ‘yalıtılmış, ıssızlaştırılmış ve sessizleştirilmiş dünya’ imgelerine dönüşerek görünürlük kazandı. Yalnız ve bekleyen bir ülke olmanın yanı sıra sabırlı ve bilgece bir dostluğu da olduğunu söylemiştim sanırım, bana iyi gelen.
Turan Aksoy’un ‘Bütün Cinler’ başlıklı sergisi 22 Mart’a kadar Girne’deki Art Rooms Galeri’de ziyaret edilebilir.