Güncelleme Tarihi:
Bu kitapta ne öğreniyoruz? İlişkiler ve aşk hakkında bu kitap bize neler öğretiyor?
Kadın ve erkek ilişkileri hayatımızın önemli bir dinamiği. Doğru kadın ya da doğru erkeği bulmak ve arzuladığımız ilişkiyi yaşamak istiyoruz. Fakat kötü haber şu ki kendisiyle henüz karşılaşmamış bir insanın sağlıklı bir ilişki içinde olması pek de kolay değil. İyi haber ise her ilişkinin kendimize yaklaşmak için bir fırsat olduğu. Bu kitapta aşktan sevgiye değişen tonlardaki yakın ilişki öyküleri üzerinden analizler yaptım. Babasının prensesi olamayan kadından, üç kişilik ilişkiler yaşayan kadına, vefayı İstanbul’da bir semt adı olarak belleyen ıssız adamlardan, özgür ruhuyla ve neşesiyle girdiği ilişkiye renk katan Peter Pan ruhlu adamlara, üç kişilik ilişki yaşayan kadın ve erkeklere, cinselliğiyle baş döndüren femme fatale kadınlardan, evini hepten mesken tutmuş kadınlara ve daha birçoklarını anlamaya çalıştım. Tüm değerlendirmeleri arketipsel ve Jungyen psikolojik bakış açısıyla ele aldım. Ve “Aşkın Simyası” nı okuyanın, eşinden ve ilişkisinden önce aynayı kendisine çevirmesini istedim. Bunun için de kişinin gölgesiyle karşılaşması ve karanlık kuyulara girmesi kaçınılmaz oldu tabii ki.
İki insan neden, nasıl bir araya gelir? Nasıl aşka başlar? Biyoloji midir çekimi sağlayan? Kimya mı?
Kadın ile erkek bir mıknatısın iki ucu gibi birbirine çekilir. Bunu hormonlara bağlayabileceğimiz gibi tamamlanma, bütünleşme isteğine veya paylaşma arzusuna dayandırabiliriz. Belki de kadın ve erkek Platon’un anlattığı gibi zamanında tek vücutta yaşamış ve sonra da bölünmüşlerdir. Aşka da sanki daha önceden tanıdığımız bildiğimiz biriyle karşılaştığımız hissiyle başlarız. O an karnımızda kelebekler uçuşurken hayat toz pembe gözükür ve Adem’in cennetine geri döneriz. Bir hale etkisi yaratarak artık aşık olduğumuza, en ufak bir kötü özellik atamayız. Aslında aşık olduğumuz kişide kendimizi görürüz. Aşk kendine hayranlığın başka bir yansıması. Bize benzemeyene duyulan aşk aslında içimizde keşfedilmemiş olana duyulan aşk. Özel olduğumuz ve biricikliğimizin tanındığı o hal kimin kalp ritmini arttırmaz ki! Ömrü hayatımızda âşık olduğumuz insanların sayısının bir elin parmaklarını geçmemesinin nedeni, bize ait ve eşsiz olan en değerli parçamızı herkese yansıtamamamızdan kaynaklanır Her ne kadar biz aşka kimyasal olarak baksak da aslında tamamen simyasal bir süreçtir aşk. Şimdi bir bilim dalı olarak bildiğimiz kimya eskiden simya idi ve sadece kimyasal değil ruhsal dönüşümlere de vesile oluyordu. Kısaca aşka ışığa üşüşen pervaneler gibi başlar bitişini ise tamamen bir başkalaşım olarak yaşarız.
Aşk aynı zamanda bir öğrenme, kendini tanıma fırsatı mı?
Kesinlikle, aşk heyecanlı bir kelime gibi gözükse de aslında tamamen öğretici bir deneyim: Kendinle karşılaşma deneyimi. Her aşk bizi kendimize daha çok yaklaştırır. Okur yazar olan sevgili aşkınız, aşk bittikten sonra sizi kitaplarla buluşturmak için gelmiştir. Serseri aşkınız hayatınızda çıktıktan sonra özgürlük kanınıza çoktan akıtmıştır. Erich Fromm’un dediği gibi aşk bizi farklı bir varoluş moduna dönüştürme yeteneğine sahip bir olgudur. Aşk sizi sonsuz bir yolculuğa çıkarırken her şey kendinize kök salmak için yaşanır.
Aşk neden biter? Fonskiyonunu tamamladığı, kişinin öğrenmesi gereken şeyleri sağladığı için mi yoksa aşk sürecinde kadın ve erkek farklı hızda ve yönlerde geliştiği için mi?
Her aşk biter çünkü hiçbir uyku sonsuza kadar sürmez. Sadece kadın veya erkekten biri daha önce uyanır. Gelişmemiş içsel figürünüzün sonunda bulmanın ve hapsettiğiniz ruhunuza hasretle kavuşmanın yarattığı mutluluk bir anda biter. Aslında o zaman bir karar anıdır. Karşındakini olduğu şekilde kabul edebiliyor musun? Ne kadının ne de erkeğin içinde ortaya çıkmamış karşıt cinsi olan anima veya animus hiçbir zaman kendisiyle tam olarak eşleşmez. Bu noktada asıl soru, bu dört kişilik aşk hikayesinde her bir tarafın diğerinin varlığını tanıyıp tanımadığıdır. Bu zaman ya aşk tamamen sönecektir ya da ateş kora dönüşüp içinize hala ısıtmaya devam edecektir.
Nedir aşk size göre? Kimilerinin iddia ettiği gibi bir tür hastalık mı? Biyolojinin, türün devamını sağlamak için, bize oynadığı bir oyun mu?
Bana göre aşk, insanın özlem duyduğu yaşama bir anlık da olsa geri dönmesidir. Sevgili için uğruna her şeyi feda edebileceğini inandığı büyülü zaman dilimidir. Şair Aragon mutlu aşk yoktur dese de, aşk dünyadaki en güzel hastalık bence. Kitabımda evrimsel bakış açılarını ele alsam da uslanmaz bir iyimser ve romantiğim hala aşk konusunda. Çünkü sanırım benim de diğer herkes gibi kolektif hafızasında ilk hale dönüş isteği var. O ilk hal anne karnında annenin kalp atışlarıyla bir olduğumuz kendimizi ondan ayırmadığız hal. Aşık olmak da işte o hale dönüş özlemi. Etten kemikten yaratılmış sonlu varlıklarız hepimiz, ama uçsuz bucaksız sonsuzluğun ürünleriyiz. Ve aşk da bir an için bile olsa, ilahi ve sonsuz olana yaklaşma provası.
Aşık olduğumuz kişiyle evlenmek yanlış bir karar mı?
Evlilik içinde aşk tınısı barındıran ama aşkın çokça kısmını yok eden bir kurum. Aşk kadar yüksek enerjili değil, daha sakin, daha yavaş ve daha durağan. Aşk, bir ilişkinin devam etmesi için yeterli değil, evlilik sözleşmesi de aşktan daha fazlasını ister. Sadece mal ve mülklerin paylaşılmasını değil, hayatın pembe ve karanlık yüzünün paylaşılmasını talep eder. Çiftler en mutlu gününde ölene kadar aynı evde yaşayacaklarının, bedenlerini sadece eşleriyle paylaşacaklarının ve birbirlerine asla sırt çevirmeyeceklerinin sözünü verirler. İyi günde kötü günde kimse bir yere gitmeyecektir. Evlilik bağlayıcı bir imzadır, sözleşmedir. Duyguların hep aynı ritimde akacağının sözü. Aşk çiftleri harekete geçirir ama evliliğe dönmek zorunda değildir. Gönül ister ki ilişkiye aşkla başlayan çiftler zaman içinde birbirlerini noksansız kabul etsin ve evliliğin sorumluluğunu alarak sevginin uzun ömürlüsünü yaşasınlar. Bu kitap her ne kadar ilişkilerle, aşk ile, kadın ve erkek ile ilgili soru işaretlerini azaltmaya dair yazılmış olsa da gerçek ne aşkın ne sevginin ne de evliliğin bir formülünün olduğu!