Güncelleme Tarihi:
Romanınız ‘Tek Bildikleri Aşktı’da aşkın çocuklarını anlatıyorsunuz. Kitabı okuyacaklar için aşkın çocuklarını kısaca bize tanıtır mısınız?
Özellikle sevgi ve aşk sözcükleri günümüz dünyasında artık sakız gibi kullanılmaya başlandı. Canın isteyince çiğneyeceğin canın sıkılınca tükürüp atacağın... Hiçbir sorumluluk ve bağlılık ifade etmeyen, aslında tam olarak neyi tanımladığı da belli olmayan günümüz sevgi sözcüğü ve yaşanan sevgisizlik ve vicdansızlık... Aşklar artık alışveriş yapmak gibi... Beğendim aldım ama sıkıldım, beğendim aldım ama vazgeçtim, bunu beğenmiştim ama sonra daha iyisini gördüm onu aldım, onu da alırım, öbürünü de hatta bana küçük geleni, yaşı tutmayanı... Sevgi ve aşk tüketilen ve/veya kullanılan birer nesneye dönüştü. O nedenle de bence günümüz insanı bir yandan sevgi ve aşkı diline pelesenk ederken bir yandan da sevgisizlik girdabında yok oluyor. İşte bu girdabın içinde olmak istemeyenlere bir umut için yazıldı aşkın çocukları...
“Aşkın çocuğu olmak, soydan soya kanına yazılı bir kader, bir hediyedir. Bu hediye ile doğanlar aşkın ölmemesi ve nesilden nesle aktarılmasından sorumlu olur. O nedenle onlar için aşk dünyadaki en önemli duygudur. Kısaca onların tek bildikleri aşktır. Aşkın çocukları da, onların çocukları da, onların çocuklarının çocukları da hep aşktan, aşkla doğacak, aşkı taşıyacaklardır. Aşkın unutulmaması, aşkın yaşaması, aşkın kaybolmaması için... Çünkü bir gün aşk da unutulursa eğer, insanlığın kurtuluş umudu hiç kalmayacak.
Siz kendinizi aşkın çocuğu olarak tanımlar mısınız?
Kendimi tanımların içinde ifade etmekten oldum olası rahatsız olmuşumdur ancak ben sevgiyle beslenen bir kadınım. Mesela seversem her şeyden vazgeçebilirim. Ayrıca sevmek ya da aşık olmak çok büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir benim için... Aşkın bitimsiz olduğuna inanırım... Ve insanlar bu kadar sevgisiz, vicdansız ve duyarsız yaşamaya devam ederlerse, gerçekten de insanlığın kurtuluş umudunun kalmayacağına inanıyorum.
Hep cevabı aranır ama size de soralım, nedir aşk ve tek bir cevabı olabilir mi?
Bunun yanıtını kitaptan seçtiğim birkaç cümle ile vermek istiyorum: “İnsanlar aşkın bir mucize olduğuna, aşık olunca mucizelerin gerçekleşeceğine inanırlar. O nedenle de aşık olduklarında mucizeleri bekleyerek aşklarını tüketirler. Oysa aşk mucize değildir, mucizeler yaratmaz, ama mucizeleri yaratabilme yeteneğini ve enerjisini verir... Aşk olasılıksızlıkların yurdunda yaşayabilmektir. Çünkü mucizeler olasılıksızlıklarda yaratılabilir…”
Bir önceki romanınız ‘Erospa’daki gibi fantastik ögeler kullanmışsınız. Günümüzde fantastik edebiyatta artış görülüyor. Günümüz dünyasının gerçekleri ancak böyle mi anlatılabiliyor sizce?
Diğer yazarlar adına bir şey söylemek bana düşmez ancak genç nesil fantastik edebiyatı daha çok seviyor ve takip ediyor. Bence dijital dünya ve onun bir uzantısı olan bilgisayar oyunları, genç neslin algısı ve beğenisini çok değiştirdi. O nedenle de onların ilgi alanları bizlerden çok farklı, kendilerini ve dünyayı ifade ediş şekilleri de öyle... Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim: “Erospa”, dijital dünyayı anlatan bir “ciberpunk” roman, o nedenle de içinde fantastik ögelerin olması kaçınılmazdı. “Tek Bildikleri Aşktı” da ise fantastik ögeler kullanmadan anlatmak istediklerimi anlatmam, en azından benim için, imkânsızdı. Günümüz dünyasının bu kirlenmiş, acımasız, vicdansız, riyâkarlıkla beslenen ortamında aşkı anlatabilmek için gerçekten perilere ve büyücülere ihtiyacım vardı...
Diğer kitaplarınıza bakınca dilinizin değiştiğini söyleyebilir miyiz?
Evet, söyleyebilirim. Bir gazeteci dostum ‘Tek Bildikleri Aşktı’ için ‘masalsı’ tanımını kullanmıştı, o beni çok mutlu etti. Biraz masalsı, biraz romantik, şiirsel ve daha basit cümlelerin kullanıldığı bir dille yazmaya başladım.
KADINLAR VE ONLARI ANLAMAK İSTEYEN ERKEKLER OKUSUN BU KİTABI
Hedef kitleniz özellikle son iki kitabınızdaki değişimle biraz değişiklik gösterdi mi ve sadık okur kitlenizden ne gibi geri dönüşler alıyorsunuz?
Ben çok şanslı bir yazar olduğuma inanıyorum çünkü kemikleşmiş okur kitlem beni hiç bırakmıyor. ‘Erospa’ ile daha önce beni hiç okumamış gençler tanımaya başladı ve yeni genç okurlar kazandım. Kadın okurlarım benim kadınlarla ilgili yazmam konusunda epey baskı yapıyorlardı, ‘Tek Bildikleri Aşktı’ ile onların gönüllerini aldığımı düşünüyorum. Bu kitabımı okuyan kadın okurlarımdan çok fazla olumlu geri dönüş alıyorum. Genellikle romanın itiraf bölümlerinde kendilerinden çok şeyler bulduklarını söylüyorlar ancak gelen bütün geri dönüşlerin ortak noktası; herkesin en çok ‘Periler Zamanı’nı sevdiği yönünde... Bazı okurlarım da ‘Periler Zamanı’nın devamını yazmam konusunda oldukça ısrarlı...
Bu kitabı en çok kimler okusun?
Bu zor bir soru, bence herkes okusun... Ama en çok kadınlar okusun, onların çok seveceğini ve kendilerinden çok şey bulacaklarını düşünüyorum. Sonra kadınları ve aşkı anlamak isteyen erkekler okumalı...
Beş yıldır Galler’de yaşıyorsunuz ve oldukça üretkensiniz. Yurt dışında da adınızı duyurmak ve bir Türk olarak sanat alanında üretim yapmak zor oldu mu ya da varsa zorlukları neler?
Bir yandan sıfırdan yeni bir hayat kurmaya çalışmak, bir yandan yazmaya ve üretmeye devam etmek, bir yandan da burada yaptığımız işlerle var olmak çok kolay olmuyor. Ancak ben çok şanslıyım çünkü hayatımda en çok sevdiğim, birlikte ürettiğim hatta gerçek ailem dediğim dostlarımla beraber yaşıyor, üretiyor ve birlikte bir hayat kuruyoruz. Tek başıma olsam galiba burada küçücük bir köye yerleşir ve izole bir hayat yaşamayı seçerdim. Yazmaya devam etsem bile yazdıklarımı yayınlamamayı bile seçebilirdim. Burada benim için en büyük zorluk, dil tabii ki... Türkçeyi çok seven ve İngilizce ile arası hiçbir zaman iyi olmayan bir yazar olarak, en büyük problemim dil oluyor. İngilizce’ye Türkçe kadar hakim olmam çok zor ama bu ülkede yaşamaya devam edeceğim için de bu dile hakim olmak için çalışıyorum. Ancak bir yandan da Türkçe yazmaya ve üretmeye devam edince bu hakimiyet o kadar kolay gelişmiyor. Ayrıca yurtdışında oryantalizm hâlâ çok geçerli… O nedenle de eğer onların sizden beklediği şekilde eserler üretmiyorsanız, kendinizi kabul ettirmeniz oldukça zaman alıyor. Ama eğer tutarlıysanız ve üretmeye devam ediyorsanız, zamanla zorluklar da azalmaya başlıyor.
YENİ OYUN YOLDA...
Orada da yazdığınız tiyatro oyunu sahnelendi, kısa filminiz festivallerde gösterildi. Yabancı yayınlarda yazılarınız çıkıyor. Üzerinde çalıştığınız yeni projelerden de bahseder misiniz?
Yazdığım ‘Enough is Enough’ adlı tiyatro oyunu ile bütün Galler’i dolaştık. 18-19 Mayıs ve 3 Haziran 2018 tarihlerinde oyunumuz Londra’da oynanacak. Ayrıca oyunumuzun içinde olduğu şarkılardan oluşan bir CD çıkardık. https://www.enoughisenough-theplay.com/ sayfasından oyunun müziklerine ulaşabilirsiniz. ‘Exhibit’ adlı kısa bir film yaptık. Ben yazdım, Pınar Öğün yönetti ve filmimiz pek çok festivallde ödüller aldı. Merak eden okurlar filmimizi buradan izleyebilir: http://www.beawareproductions.com/portfolio/exhibit/
Ayrıca kısa bir opera için liberetto yazdım, Evrim Demirel besteledi ve Memet Ali Alabora Almanya’nın Friburg şehrinde sahneye koydu.
Onun dışında İngilizce makalaler yazmaya da devam ediyorum. Pek yakında yine Eksik Parça Yayınevi’nden bütün yazılarımın derlendiği yeni bir kitabım çıkacak. Şu anda ise yeni oyunumuzun provalarına hazırlanıyoruz. Bu oyun Galce ve Türkçe olarak iki dilde olacak ve provalarını Galler’i turlayarak seyircilerle birlikte yapacağız! Oyunu ben yazıyorum. Başrolde yine Pınar Öğün olacak ve oyunumuzu her zamanki gibi Memet Ali Alabora yönetecek. Bu oyunun dışında uğraştığımız bir iki projemiz daha var ama onlar süpriz olsun...
TEK BİLDİKLERİ AŞKTI
Meltem Arıkan
Eksik Parça Yayınları, 2018
272 sayfa, 20 TL.