Güncelleme Tarihi:
“O koca sırrı senelerce, en ufak bir imayla dahi paylaşmamıştı kimseyle. Hafızasının, ruhunun derinliklerine, su sızdırmayan derin bir kuyuya bırakmış, ipini kesmiş, kuyunun kapağını kapamıştı. Ta ki biri gelip kapağı kaldırana, kuyuya bir taş atana kadar. Su dalgalanmış, ses yankılanmış ve sırları uyandırmıştı...”
Nermin Bezmen, bu yeni romanını, ‘Bir Harp Gelini’ olan annesine ithaf ediyor. Romanın ilginç özelliği, yazarın ilk romanı olan ‘Kurt Seyit ve Şura’dan bugüne çeyrek yüzyıl geçmiş, yani ilk romanıyla sonuncusu arasında 25 yıl olmasıdır.
Güzel bir yazı diline sahip yazar, romanlarını hem kolay okunur, kolay anlaşılır ve hem de insanı içine çeken bir üslupla kaleme alıyor. Ressam yanını kitaplarına da yansıtmayı başaran Bezmen, sözcükleri adeta resim yaparken kullandığı renkler gibi bir araya getiriyor, okuru yüreğinden yakalıyor.
‘Bir Harp Gelini - Benan’ın Defteri’ aslında bir aile hikâyesi ve okurlarının zaman zaman tanışıklık duygusu yaşayacağı karakterlerden oluşuyor. Üç kuşağın hikâyesini birlikte anlattığı kitapta, geriye-geçmişe dönüşleri oldukça ustalıkla aksettiren yazar, gerçek hayatta annesinden dinlediği bir aile hikâyesini, kurgular eşliğinde bizlere ulaştırıyor. Kahramanı Benan ve Benan’ın çocukluğundan evliliğine; babasıyla, annesiyle, kız kardeşiyle, kocasıyla ve sonrasında çocuklarıyla ilişkileri; ilginç bağlantılar; aşk, aldatılma, acı, hüzün, başarı-başarısızlık... İç içe geçmiş ilişkiler...
Bir anne, tam 87 yaşında. Yıllarca derinlere hapsettiği bir aile sırrını, “Ben öldükten sonra okur, öğrenirler” düşüncesiyle yazdırmaya başlar. Ama kitap daha bitmeden sırrı sakladığı ve dargın olduğu oğlunu hastanede ziyaret eder. Daha ilk dakikalarda aralarındaki buzlar erimeye başlayan ana-oğul sohbet ederken, anne ölümle pençeleşen oğluna anılarını bir defterde toplattığından ve bazı gerçeklerin burada yer aldığından söz eder. Hasta adam, şişesi açıldığı için dışarı fırlamış cin gibi olan gerçekleri kâh defterden okur, kâh annesinin kendisinden dinler. Böylece de yalanlar, iftiralar, sonunda da gerçekler yavaş yavaş gün ışığına çıkar.
Komşusunun oğluna âşık olan Benan, sonunda onunla evlenir. Ancak herkesin yanında karısına iyi davranan Talat, yalnızlarken onu aşağılamakta ve hırpalamaktadır. Genç kızın babası Cihangir, onun duygularından emin olunca, istemeden de olsa kızının evlenmesine rıza gösterir.
İçindeki kırık, yaralı kadının tamamen iyileşmesi mümkün olmasa da, acılı duygular Benan’a farklı bir olgunluk da kazandırıyor. Artık, kendisini aldattığını bildiği kocasının romantik sözleri, tutkulu bakışları, aşk sözcükleri, iltifatlarının, gerçek olabildiği kadar aptalları kandırmak için de kullanıldığının farkına varıyor. Onunla mümkün olduğu kadar medeni bir ilişkiyi çocuğunun hatırına yürütmeye çalışıyor. Ama ona da şunu hissettiriyor: Ben, kullanılacak, aşağılanıp gururuyla oynanacak bir kadın değilim ve buna izin veremem.
Sonunda yaşadıklarına dayanamayacak hale gelen Benan baba evine döndüğünde, amansız hastalık tüberkülozdan kıvranan baba Cihangir’in durumu daha da kötüleşmiştir. Benan bütün gün oğlu ve babasıyla en mutlu saatlerini geçirirken, akşam annesi ve kız kardeşi döndükten sonra, karşılıklı bir aldatmaca yaşanır evde. Evin gündüz ile akşam arasındaki duygu farkı siyah ile beyaz gibidir. Benan aynı havayı solumaya tahammül edemediği kız kardeşiyle yaşamak zorundadır ne yazık ki. Ama gidebileceği başka bir yeri de yoktur, bağrına taş basacak, kendine bir göz oda tutabilene kadar buna katlanacaktır.
‘Bir Harp Gelini’ okurları kitabın sonunda, ana-oğlu yıllarca küs kalmasının müsebbibini öğrenecektir. Bu arada kitabın sonunda okuru, Benan’ın anılarını yazdırdığı yazarla ilgili bir de sürpriz bekliyor.