Güncelleme Tarihi:
Eski günlerin Karaköy-Kadıköyü vapurlarında bir adam, inanılır gibi değil ama, şiir güldesteleri satardı. Yaz günü, vapur güvertesinde oturuyoruz, dokuz-on yaşlarındayım. Güldeste satıcısı, daha adım atar atmaz, “Mariyya!” diye haykırıyor, “bu dünyada seni ararım / mariyyaaa”...
Asaf Halêt’in şiiri olduğunu epey sonra öğreneceğim. Ve Asaf Halêt git git çok sevdiğim şairlerden biri olacak; ikide birde ‘Om Mani Padme Hum’un gizlerini çözmeye çalışacağım. Memet Fuat ondan söz açarken, “Doğulu bir yenilikçi olmanın gizlerine ermişti” diyor. Asaf Halêt acaba yalnızca Doğulu bir yenilikçi miydi?
Peride Celâl’in otobiyografik izler taşıyan romanında, ‘Kurtlar’da, şöyle bir görünür şair: Kılık kıyafeti enikonu göz alıcı, hatta belki biraz gülünçtür. Melih Cevdet anılarında Çelebi’yi handiyse küçük düşürür. Onun, Oktay Rifat’ın ölümsüz romanı ‘Bir Kadının Penceresinden’in kişileri arasında olduğunu söyleyenler de vardı... Ustalığı, şiirimize kazandırdıkları, kendine özgülüğü pek anlaşılmamış, önemsenmemiş, özümsenmemiş Asaf Hâlet’i tanımak isteyenler, ancak şairin ölümünden sonra bir esere kavuştular: Beşir Ayvazoğlu’nun kaleme getirdiği ‘He’nin İki Gözü İki Çeşme’ (Kapı Yayınları).
Çelebi’nin birer dil şöleni olan düzyazılarınıysa Hakan Sazyek’in emeğine borçluyuz. 20 yıl önce toplanmıştı bu metinler; şimdi yeni basım, eklenmiş yeni yazılarla, Everest Yayınları arasında. Şiirleri gibi, Asaf Hâlet’in düzyazılarının da yeterince ayırt edilemediği kanısındayım. 20 yıl önce ‘Kedi’yi, ‘At Hakkında’yı okuduğumda, güzelliklerine çarpılıp kalmıştım. Hayli çetrefil bir konuda, II. Abdülhamit çevresinde yazdığı ‘Beylerbeyi Sarayına Dair Bazı İntibalar’ bize bugün de ışık tutuyor. 1956’da yayımlanmış, Türk Yurdu dergisinin sayfaları arasında bu yazının 60’ı aşkın yıl sonra sağduyuyla okunacağını ummak istiyorum.
Kimdi Asaf Hâlet Çelebi? ‘Kurtlar’dan sonra Peride Hanım’la konuşmuştuk: “Eskiyle yeni arasında sıkışıp kalmıştı galiba” demişti. Peride Hanım’a Anday’ın anılarındaki şair portresinden söz açmıştım; okusun diye götürmüştüm de ‘Akan Zaman Duran Zaman’ı; Peride Celâl “Hayır hayır...” demekle yetinmişti.
Eskiyle yeni... Bitmeyen tartışma! 70’ime birkaç ay kaldı, eskiyle yeniyi de bir türlü öğrenemedim, çözemedim. Ama Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirlerini, düzyazılarını daima okudum; bu yapıtlardan yıllar yılı ayrılamam, tam tersine, yeni yeni okuyuşlarımda bu yapıtlara şükran borcumuzun kolay kolay ödenemeyeceğini düşündüm...
OKUMALAR OKUMALARI ÇAĞIRIR
Virginia Woolf’un ‘Perili Ev’ öyküsünü kim bilir kaç yıl önce Yeni Dergi’de okumuştum, gençliğimde, büyülenmiştim bu öyküden. Etkisi zaten yıllar yılı sürdü. ‘Perili Ev’i birkaç yıl önce, bu kez, İlknur Özdemir’in çevirisinden okudum. Aynı etkileniş, aynı ürperiş.
Geçen akşam da yine İlknur Özdemir’in çevirisinden ‘Yeni Elbise’yi okudum. Öykünün başkişisi, Mrs. Dalloway’in bir çağrısında; özendiği halde kendisini gülünçleştiren sarı giysisiyle yürek burkuntularına kapılıp gidiyor. Elbette yürek yakıcı bir öykü. Sonra 1995’te yayımlanmış bir kitaba dalıp gittim: John Lehmann, ‘Kendine Ait Bir Kadın’, İpek Erkaya’nın çevirisi. Bu biyografik çalışmayı tat alarak okuduğumu hatırlıyordum. Yine tat alarak okumaya koyuldum. Lehmann bir şair, Woolf’u yakından tanımış. Woolf’un edebiyatını bir şairin derin sezgisiyle irdeliyor. Kısa bir metin ama Virginia Woolf için yazılmışların en güzellerinden. Yeni basımı yapıldı mı bilmiyorum.
‘Kendine Ait Bir Kadın’ın kışkırtmasıyla ‘Dışa Yolculuk’u bir kez daha okumaya karar verdim; Lehmann bu roman için, birçok acemiliğine karşın, Woolf’u Woolf yapan her şeyi barındırır diyor, öylesi bir ilk roman ‘Dışa Yolculuk’.
Sonbaharın başlangıcında serin bir gece; Virginia Woolf’u ‘zamanın bir hayali gibi çok hızlı geçişini’ yazarken görür gibiyim... Ah, keşke ben de ‘rengârenk yıldızlar’ saçan havai fişekleri
yazabilsem...