Güncelleme Tarihi:
‘Elveda Proletarya’ Türkçede yayımlandığında (1986) André Gorz biraz canımızı sıkmıştı. Duvar daha yıkılmamıştı, Stalinizmin uzağına çekilecek akla gelmiştik -bu önemliydi o günlerde-, bizi reel sosyalizme bağlayan düşüncelerin dışına yeni yeni çıkıyorduk, katılıklarımızdan kurtulmaya da başlamıştık. Ama ne yapacağımızı tam bilmiyorduk. ‘Elveda Proletarya’ epeyce tartışma yarattı, sonra 1987 ve 1991 yıllarında art arda yaşanan iki büyük sıçrama -ya da çöküş- tepeden tırnağa bir sorgulama süreci başlattı.
O yıllardan bu yana, André Gorz’un yazdıklarını ve söylediklerini gördüğüm yerde okuyorum. Çünkü bağımsız ve gerçekten özgün düşünceler ortaya atıp onları sorular sorarak derinleştiren düşünürlere gereksinim duyuyoruz. Burada sanırım bir André Gorz da olmayacak.
‘Ekolojinin Kızıl Hattı’, felsefenin yaşadığımız kirli zamanlara dönük yorumlarından kapitalizmin günümüze özgü sorunlarına uzanan bir düşünce işleyişinin zenginliğini yansıtıyor. Ekoloji ve kızıl hat: yan yana gelir mi? Marksizmi bir düşünme biçimi olarak günlük hayatın içindeki her ânımıza uygulamak nasıl mümkünse, ekoloji ile kızıl hat arasındaki ilişkinin gerçekliği de o kadar anlamlı.
Bütün sorun insanın doğayla ilişkisi -ya da doğayla ilişkisinin erken zamanlarda kopması... İnsanın doğaya açtığı savaş, hayvanın dışlanmasına da yol açmıştı ama bunun ne denli yaşamsal bir sorun olduğu ancak modern zamanlarda anlaşıldı. Hayvanın ve doğanın ötekileştirilmesinin yol açtığı derin boşluğun başka hiçbir şeyle doldurulamayacağını anlamak için, bilgiyle bilincin kesiştiği noktadan çıkan bilişsel enerjinin ışığı gerekti.
İnsan toplumsallaştı ve insana özgü bir kültür yarattı. André Gorz bunu, insanın doğayla ilişkisinin doğal olmadığı, “Daima doğru ya da yanlış, metafizik ya da dinsel kavrayışlar üzerine kurulu kültürel bir ilişki” olarak tanımlıyor.
Bugün doğayla insan arasındaki uzlaşmaz çelişkinin, kapitalizmin kendini onarma süreçlerini çıkmaza sokacak kertede önemli olduğu görülmeye başladı. Orada ya da burada, kapitalizmin çıkmazları içinden yeni bir toplum biçimi çıkıp çıkmayacağı kesin olarak söylenemez. Özellikle bilişsel birikimin bir üretici güç olarak ortaya çıktığı günümüzde, demokrasinin ve demokratik bir toplumun ne olduğunun yeniden tanımlanması gerektiğini, bu konularda düşünen hiç kimse yadsımıyor. Dolayısıyla sosyalizm idealini terk etmeyenlerin önce bu tanımları yapması gerekiyor.
André Gorz, ‘kendi kendini idareye, herkesin kendi amaçlarını ve önceliklerini belirleme hakkına geniş yer bırakan bir demokratik toplum’u ‘sosyalist ya da eko-sosyalist’ olarak niteliyor. Demek sosyalizmin hangi reel biçimleri alacağı konusunda akıl yürütmelere daha yakın durmak gerekiyor. André Gorz’a göre bilgi ‘en önemli üretici güç’. O elbette bilginin üretici güce dönüşebilmesine olanak veren bir birikimin içinden konuşuyor. Özgün düşünce üretemeyen, buluş yapamayan bir toplumda üretici güce dönüşecek bilgi birikimini oluşturmak da olanaksızdır. Orada bilişsel kapitalizm kavramına göre gelecek tasavvurları yapılırken, burada antikapitalist hedefler geçmişe ister istemez bağlı kalıyor.
Kendimize özgü bir gelecek hattı çizebilmek için André Gorz’un ‘Elveda Proletarya’dan ‘Ekolojinin Kızıl Hattı’na, kendini sürekli yenileyen düşüncelerine de başvurmak zorundayız.