Güncelleme Tarihi:
Yeni bir kitabı genelde bize bir anlam, bir çıkış, bir yol göstermesi beklentisiyle elimize alırız. Ancak gösterilen bu yol bir süre sonra bağımsız okuru rahatsız etmeye de başlar. Çünkü daha önce yürünmüş bir yoldur yazarın teklif ettiği. Turist değilsek, bilinen bir yere gelerek bunca yolu yürümenin anlamı ne ki? Bir de okura kalıcı bir anlam, muhkem bir çıkış vaat etmeyen kitaplar vardır. Karşımızda bir talimatlar yığını, ‘anlam zorbalığı’, hazır cevaplar yoktur artık. Yolun geri kalan kısmını yalnız yürüyecektir okur.
Osman Çakmakçı’nın son kitabı ‘Yaşamanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog’ daha başlığından itibaren anayoldan ayrılarak patikalara doğru ikinci türden huzursuzluk veren bir yolculuğu vaat ediyor okura. Tabiatın ve ‘gül yanaklı’ şafağın kucağında, Sokratik bir doğum başlatan iç diyaloglar, günümüze ve toprağımıza doğru ilerliyor. Bu doğum aslında insanın çetin anlam arayışında da alternatif bir güzergâh sunuyor. Anlamsız bir hayatın yaşanmaya değmeyeceğini ancak anlamın da kendini öyle kolay ele vermeyeceğini, hatta anlamı bulsak bile sonuçların pek de tatminkâr olamayacağını daha baştan hissettiriyor okura yazar: “Anlam karanlıkta olanı aydınlatıyor ama hiçbir zaman bütünüyle değil.” Bu karanlıkta kalan kısım doğumun sancılarını, sabrı ve metaneti göze alanlara bir şans daha veriyor. Bir şans sadece. Çünkü anlam rastlantısaldır Çakmakçı’ya göre. Bu rastlantıyı devreye sokmak için de verili düzenin ve hiyerarşik silsilenin dışına inatla taşmak gerekir. Anlam, acı ve uyumsuzluğa içkin eylemle mümkün hale geliyor. Anlamı ancak anlamın dışına çıkarak, yani anlamsızlığı göze alarak kuşatabileceğimizi ileri sürüyor yazar. Demek ki sadece aklı değil sezgileri, bütün bir gövdeyi oyuna sürmek gerekiyor şansı zorlamak için. Yine de hiçbir şey kesin değil.
Çakmakçı’ya göre nihilizmin de işe yaramayacağı bir yolculuk bu. Çünkü nihilizm de çilecilik gibi aslında ‘mutlak bir hakikate inanma ihtiyacından doğuyor’. Nihilizm de anlamsızlığı kutsallaştırarak mutlak hakikate, tek anlam zorbalığına tersinden hizmet eden ümitsiz bir yoldur sonuçta. Tam burada mümkün ama tekinsiz, ele geçse de hemen kaybolma riskini barındıran bir çıkış öneriyor yazar: İlişki ve diyalog içinde bina edilen, edime dayalı bir çıkış. Rasyonel bir hedef belirlemeyerek sistemin dışına çıkan iki kişi arasında ‘iletişimsel/şiirsel eylem’ halinde doğan bir anlam. İnsanoğlunun anlamsız yaşayamayacağını Çakmakçı da kabul ediyor ancak yaşamın bu farkı isteyenlere has olduğunu söyleyerek, en dar kapıyı bir çıkış olarak gösteriyor okura. Kolektif anlamın da örgütlü kültürün de geçemeyeceği kadar dar bir kapı bu. Beden, ruh ve ikisini eylem içinde ahenkle lehimleyen şiir dışındaki yüklerin sığmadığı, azalarak geçilebilen bir kapı.
Osman Çakmakçı, hakikat ve insan sonrası, dildeki temsil/referans krizi, gerçeklik yitimi gibi güncel sorunlar üzerine yazarak düşünen bir isim. Bu yönüyle kitap da güncel bir boyut taşıyor. Dünyaya doğrudan, aracısız teması giderek imkânsız hale gelen insanın doğasına, tek gerçek evi olan bedenine ve doğanın ritmine eylemli geri çekilme çağrısı gibi de okunabilir bu küçük kitap. Çizimleri Emel Akın’a ait olan ‘Yaşamın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog’, yerleşik nomos’a, yasaya karşı öngörülemeyen, tanımlanmaya karşı direnen göçebe bir anlam teklifi.
Evet, Çakmakçı’nın belirttiği gibi yaşamın anlamlı ya da anlamsız olduğuna dair kesin bir sonuca varmamalıyız. Böyle bir karar artık düşünmeyi, sorgulamayı, daha iyisini, haklısını ve daha insani olanını aramayı bıraktığımız anlamına gelir çünkü. Aşkın bir anlam mümkün anlamı iptal eder. Arayış bitince anlam da biter. Anlam, yaşamak için ayağa kalkınca başlar. Anlam dışarısıdır, anlam başkalarıdır.