Güncelleme Tarihi:
Akaretler’de Ressam Anita Taylor’ın ilk kişisel sergisi ‘Moonbaker’ açıldı. 31 Aralık’a kadar devam edecek sergisi, sanatçının özellikle 2 resim serisinden oluşuyor. Serige, A mon seul desir ‘Tek arzum’ ve Moonbaker serisinden ağırlıklı olarak iki serinin yer aldığı 30’a yakın eser yer alıyor. Serginin Küratörlüğünü ise Fırat Arapoğlu üstlendi. Sergi, desen ve resim alanlarını içeren ve onu aşan ilgi çekici bir çalışma bütününü bir araya getiriyor. Sanatçı bu seçkide, zıtlıklar ve çift anlamlılık temaları canlanarak gerçek ve kurgu, hafıza ve unutma, bedenleşme ve tanıklık üzerine karmaşık bir örüntü yaratıyor. Moonraker serisi ayrıca, barok sanatı, romantik edebiyat, ışık ve gölge, gizlenme açığa çıkma temaları da kullanılıyor.
TAYLOR: ESERLERİMDE KADIN İLE HAYVANLAR BİRLİKTE BİR HAYAL ALEMİNDE YER ALIYOR
Serisindeki eserlerini anlatan sanatçı Anita Taylor, “30’a yakın eserim yer alıyor ve bunların birçoğu oldukça büyük boyutlu tablolardan oluşuyor. Sergi, farklı çalışma serilerinden oluşuyor. İki ana seri var. Şu anda içinde bulunduğumuz ‘Amon Sale Desir’ (Tek arzum) serisi ve serginin adını taşıyan ‘Moonraker’ serisi. Serginin temelini bu iki seri oluşturuyor. Seri, özellikle duyular ve izole anlar içinde bir tür hayallere dalma (reverie) ile ilgili. Tablolar, halılar veya çardaklar üzerinde duran figürler içeriyor. Eserlerimde kadın ile hayvanlar birlikte bir hayal aleminde yer alıyor. Ancak bunlar kesinlikle duyulara odaklanıyor. Diğer çalışmalar ise farklı türden mekansal adalardan oluşuyor. Sergideki anahtar parçalardan bazıları kömürle yaptığım eserler. Bu çizimler, benim pratiğimin merkezinde yer alıyor. Dünyada olmanın nasıl bir his olduğunu, dünyanın nasıl göründüğünü ve bir kişiyi ya da kimliği nasıl algıladığımızı keşfetmekle ilgili eserlerden oluşuyor. Bu eserlerin tümünde kadın figürler yer alıyor. Çizimler, stüdyomda, genellikle kendime tepki olarak başlıyor. ‘Glance’ ve ‘Vestiges’ adlı eserlerim imza niteliğindeki parçalar arasında yer alıyor “dedi.
‘KADINLARI ANA AKTÖR OLARAK GÖSTERMEK BENİM İÇİN ÖNEMLİYDİ’
Kafatası çizimlerini anlatan Taylor, “Desen, daima hayatımı ifade etmemdeki en önemli parçalardan birisi oldu. Tarihteki ilk beyin ameliyatı bir kadına yapılmıştı, tablolardan birinde bunun izlerini görebilirsiniz. O projede Fırat ile beraber çalışmıştık. Bu çizimler, beni zaman ve tarih üzerine düşünmeye itti ve eserimi orada bulunan bir kafatasından ilham alarak yaptım. Benim için en önemli şey kadın bir sanatçı olarak, kadını hem resim ve çizimlerde hem de kullandığım anlatılar ve mitolojiler aracılığıyla yeniden sahiplenebilmek. Kadınları güçlü temsiller olarak görüyorum. Tüm eserlerimde kadınları ana aktör olarak göstermek benim için önemliydi. Son eserler her zaman sanatçı için en güçlü bağ kurduğu çalışmalardır. Bu yüzden, büyük ‘Moonraker’ tablosunun benim için kritik bir parça olduğunu söyleyebilirim. Eserlerim birçok anlam katmanı içeriyor ve tam anlamları genellikle çok daha sonra ortaya çıkıyor” dedi.
ARAPOĞLU: BU SERGİ, DESEN KONUSUNUN ÖNEMİNE BÜYÜK BİR DİKKAT ÇEKECEK
Serginin Küratörü Fırat Arapoğlu, “Anita Taylor ile 2022 yılında da uluslararası bir projede beraber çalışmıştık. Anita Taylor’ın Türkiye’de ilk kişisel sergisi gerçekleşiyor. ‘Moonraker’ serisi, sanatçımız bunu bir metafor olarak kullanarak gece, örtünmek ve saklanma gibi yorumladı. Eserlerde de perdelerin kullanıldığı tiyatral tasarımları görüyoruz. Sergi için çalışmaya en az 6 ay önce başladık. Anita Taylor bu süreçte İstanbul’a gelip keşifte bulundu. Yoğun emek verdiğimiz bir süreçti. Anita Taylor ile daha önce Avrupa Birliği projesinde yer aldık ve bu proje Ortaköy Hamamı’nda sergilendi. Anita Taylor’ın uluslararası olarak tanınır olduğu alan desen, tüm hayatının merkezinde desen yer alıyor. Sanatçımız aynı zamanda uluslararası bir çizim yarışmasının da kurucusu ve yarışma hala devam ediyor. Tüm dünyadaki çizimi iyi olan sanatçılara açık bir yarışma. Anita Taylor’ın İstanbul’daki bu sergisi, desen konusunun önemine büyük bir dikkat çekecek” diye konuştu.
‘KÖMÜR TEKNİĞİ İLE YAPILAN TABLOLARI ÇOK BEĞENDİM’
Sergiyi gezenlerden oyuncu Pervin Bağdat, “Anita Taylor çok önemli bir sanatçı ve burada kendisinin eserlerini gördüğüm için çok mutluyum. Özellikle devasa büyüklükteki tablolarını ve tekniğini çok beğeniyorum. Kendisinin buraya gelmesine vesile olan herkese çok teşekkür ederim. Burada yaptığı kömür tekniğine bayıldım. Kendim de resim yapıyorum fakat bu tekniği kullanmıyorum. Renkli tablolar da yer alıyor ama özellikle siyah beyaz, kömür tekniği ile yapılan tabloları çok beğendim. Eserlerin hepsi çok güzeller” ifadelerini kullandı.
‘ESERLERE BAKARKEN YAŞATILAN DUYGUYU HİSSEDEBİLİYORUM’
Sergiye katılan Ceylin Aşlak ise “Anita Taylor’ın kömür ile yaptığı tasarımları ve fırça darbeleri çok hoşuma gitti. Tam bir sanatçı ruhunu yansıtıyor. Rahat çalışmalarını çok beğendim. Ben de bir tasarımcı olarak çalışmalarındaki sanatçı ruhunu görebiliyorum. Eserler gerçekten çok iyi, onlara bakarken yaşatılan duyguyu hissedebiliyorum. Bu nedenle çok beğendim” dedi.
“MOONRAKER”
Anita Taylor'ın Moonraker başlıklı sergisi, desen ve resim alanlarını içeren ve onu aşan ilgi çekici bir çalışma bütününü bir araya getiriyor. Sanatçı bu seçkide, zıtlıklar ve çift anlamlılık temaları canlanarak gerçek ve kurgu, hafıza ve unutma, bedenleşme ve tanıklık üzerine karmaşık bir örüntü yaratıyor. Taylor'ın çalışmaları, gözlemcinin rolüne dair derin bir keşif niteliği taşırken, samimi bir özdüşünüm ile insan anlatılarının geniş yelpazesi arasında gidip geliyor.
Taylor'ın resimleri, kadın bakış açısıyla yeniden anlatılan tarihsel anlatıların görsel yeniden yorumları olarak ortaya çıkmaktadır. Taylor'ın feminist bakış açısı, onu Artemisia Gentileschi ve Judy Chicago'nun eserlerini yankılayarak kadın bakışını yeniden tanımlayan kadın sanatçılar soyuyla aynı hizaya getiriyor. Taylor, kadın kahramanları merkeze alarak ve klasik anlatıları yeniden ele alarak, geçmiş ve bugün arasında bir diyalog kuruyor ve toplumsal cinsiyet, güç ve kimlikle ilgili kalıcı soruları ele alıyor.
Moonraker, gözlem ve temsilin karmaşıklığıyla ilgilenmeye bir davet niteliği taşıyor. Anita Taylor'ın yapıtları kişisel ve evrensel olan arasında gidip gelirken, bize insanlık tarihinin ortaya çıkan anlatılarında hem tanık hem de katılımcı olarak rollerimizi hatırlatıyor. Sanatçı, Käthe Kollwitz ve Louise Bourgeois gibi sanatçıların devamında, izleyiciyi aynı anda hem mahrem hem de anıtsal, son derece bireysel ama bir o kadar evrensel olarak yankı uyandıran yapıtlarla karşı karşıya getiriyor.