Güncelleme Tarihi:
1967 yılının 6 Aralık günü Kadıköy’de Bahariye Caddesi üzerinde bugünkü Opera Pasajı’nın yerinde bulunan Opera Sineması’nda dönemin önemli toplulukları Kaygısızlar ve Durul Gence 5 öncesinde sahneye çıkan beş genç, Türkiye müzik tarihini değiştiren adımları atacaklarını biliyor muydu, bilmiyorum ama o gün, orada bir milat yaşandı: Moğollar, ilk konserini verdi. Arda Uskan’ın takdim ettiği bir konserdi bu ve Aziz Azmet, Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu, Hasan Sel ve Murat Ses’ten oluşan ekip, onun sayesinde bu konsere dahil olmuştu. Heyecanlıydılar, kafaları karışıktı ama ellerinden gelenin en iyisini yapmak üzere oradaydılar. Sonrasında da şiarları hep bu oldu: Her zaman en iyinin peşinde koştular. Başarılarının ardında bu var.
Yıllar geçti; Moğollar, farklı dönemlerde farklı isimlerle yola devam etti ama değişmeyen iki eleman vardı: Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu. Onların yanına, 1969 yılında gruba katılan Taner Öngür’ü de eklemek elzem. Berkay-Yörükoğlu ikilisinin yaptığı iki albümde yok ama Moğollar’a en çok emeği geçen isimlerden. Nitekim, yıllar sonra, bu üçlü kaldıkları yerden yola devam etmek üzere yeniden yan yana geldi ve 31 Mayıs 1993’te Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda verdikleri bir konserle Moğollar’ın ikinci dönemi başladı. Ekibe katılan topluluğun yeni elemanı Serhat Ersöz, bugün Moğollar denince akla gelen isimlerden.
İlk dönemde amaçları memleket dışına çıkıp seslerini orada duyurmaktı. Başta yaptıkları denemeler, sonrasında tek bir türde sabitlendi: Adını da koydukları Anadolu-pop. Gitar, bas, klavye ve baterinin yanına bağlama, cura, ıklığ, yaylı tambur, kaşık, darbuka gibi yerel enstrümanları yerleştirdiler; düzenlemeleriyle Doğu’dan Batı’ya uzanan bir köprü kurdular. Köprü, iki yönlüydü aslında: Batı’yı da Doğu’ya getiriyorlardı. Bu çabaları, Fransa’da karşılık buldu ve en prestijli ödüllerden biri olan Charles Cross Akademisi Ödülü’nü aldılar. Ödül, Türkiye’de, Hürriyet’in 17 Mart 1971 tarihli nüshasında yer alan tam sayfa haberle duyuldu: “Moğollar’ın davul ve zurna ile doldurduğu plak Akademi armağanı aldı.”
MOĞOLLAR’A YARAŞIR İDDİADA BİR KAYIT
Sonrası, buraya sığmayacak kadar uzun bir hikâye. Ben, hızla bugüne geleyim. İlk konserin 53 yıl sonrasına yani… Moğollar, 53’üncü yıllarını kutladıkları hafta, yeni bir albüme imza attı. Pandeminin hemen öncesinde kaydedilmiş bir albümdü bu. Amsterdam’da, Artone Stüdyoları’nda 24-27 Şubat günlerinde yapılan kayıt, aslında bir hayli önemli: Albüm, ‘direct to disc’ yöntemiyle doğrudan plağa kaydedildi. İddialı -ki Moğollar’a yaraşır bir iddia bu. ‘60’lı yıllardaki hücum kayıtları andırıyor ama ondan daha da ileride. Art arda dört şarkı seçiyorsunuz, bunların sürelerini tutturuyorsunuz ve çalmaya başlıyorsunuz. Aralarda en fazla beş saniye bekliyorsunuz ve çıt çıkarmıyorsunuz çünkü çıkabilecek her türlü ses kayda geçiyor. Kayıt doğrudan kalıba kaydediliyor ve bu, baskıya gönderiliyor. Kolay gibi görünüyor ama bir hayli meşakkatli bir iş. Şarkıdan şarkıya geçerken havanızın değişmesi gerekiyor. Şarkıların sıralaması, biraz da teknik durumla alakalı. Konserlerde art arda çalınmayacak şarkılar burada denk gelmiş çünkü arada enstrüman bile değiştiremiyorsunuz. Dahası, herhangi bir hata yaptığınızda o kalıp çöpe gidiyor ve sil baştan yapılıyor. İlk üç şarkıyı şahane çalmışsınız, sonuncu şarkının son beş saniyesinde yapacağınız bir hata, bütün şarkıları yeniden çalma sebebi… Böylesi meşakkatli bir işten söz ediyorum.
Bunu başarabilecek sanatçı/topluluk sayısı fazla değil. Öncesinde, BaBa ZuLa böyle bir albüm yapmış, ‘Hayvan Gibi’ adını taşıyan albüm, 2 Ekim’de, dijital platformlar aracılığıyla dinleyicisiyle buluşmuştu. Pandemi yüzünden henüz plaklar memlekete gelmedi ama yakında Moğollar plaklarıyla birlikte meraklıların arşivine girer. ‘Hayvan Gibi’, BaBa ZuLa külliyatındaki ‘hayvanlı’ şarkıların canlı çalınmasıyla oluşmuş bir konsept albümdü. Moğollar albümü de öyle. Bu kez bir konsept yok ama şarkılar bir bütünün parçası: 53 yıllık bir kariyerin kırılma noktaları.
Burada, yanlış anlaşılabilecek bir noktanın altını çizeyim: İki plaktan oluşan ‘Anatolian Sun’, bir ‘best of’ değil. Külliyatın özel şarkılarından oluşuyor, doğru ama bir ‘best of’ yapılsa bundan daha farklı olurdu -ki, 30’uncu yılda bunu yapmışlardı zaten. Yine de Moğollar denince akla gelen şarkılar bu iki albümde yan yana gelmiş.