Güncelleme Tarihi:
Sait Faik’in sözü -benimle yaşıt-: “Ve yine bir bin dokuz yüz bilmem kaçta sizi kimseler hatırlamayacaktır. Yaşasın edebiyat!” Gerçekten bunca umutsuz, karamsar mıydı?
Öğretmenimiz Tahir Alangu’nun hazırladığı o kitap, ‘Sait Faik İçin’, 1956’da yayımlanmış, Yeditepe Yayınları’nın verimi, bugün altmış bir yaşında. Kapak kompozisyonu bir şair-ressamın imzasını taşıyor: Metin Eloğlu. Deniz, yakamoz ışıltıları, sanki şişe içinde kırmızı balıklar.
Aslında üçüncü hamur kâğıda basılmış, kapak kartonu hayli ucuz, baskısı şöyle böyle bir kitap. Ama sevimliliğine, sıcaklığına, her şeye rağmen güzelduyusal inceliğine diyecek yok. Altbaşlığını da vereyim: “Bir biyografi ve basında çıkmış yazılardan seçmeler.”
Kitabı ne zaman edinmiştim, hatırlayamadım. Ola ki ilkgençlik yıllarımdan kalma; korumuşum, saklamışım. Yeditepe Yayınları, 1950’li, 60’lı yıllarda birbirinden güzel eserler armağan etmiş. Örnekse ‘Ege’nin Dibi’, Halikarnas Balıkçısı’nın öyküleri. Resimleyen de Halikarnas Balıkçısı. Karakalemle, çini mürekkebiyle yapılmış resimlere bakakalıyorsunuz...
Öyle geliyor ki bana, o dönem, çağdaş Türk edebiyatının en kalıcı, en sanatkârane verimleriyle donanmış. Bugün pek okunmasalar bile. Dönemin yaygın edebiyat anlayışını Sait Faik özetliyor:
“Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?” ‘Sait Faik İçin’in ilk sayfasına da alıntılanmış.
Altıncı sayfada Erdal Öz’ün Sait Faik’i betimleyen portre çalışması var: Sonraki kuşağın saygısı, etkilenişi. Yeditepe Yayınları -herhalde Hüsamettin Bozok- Alangu’nun hazırladığı kitabın gayesini dile getirmiş:
“Bu çeşit anma kitapları bizde de yavaş yavaş bir edebiyat geleneği haline gelmektedir. (...) Bu kitapların, tek kişi tarafından yapılmış araştırmalar yanında, birçok kimselerin düşüncelerini toplaması bakımından ayrı bir değeri ve çeşnisi olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan gelecekteki araştırıcılar için bazen bir kaynak, çok defa vakit kazandırıcı bir hareket noktası işini de görebilir.”
Görebilmiş mi? Bir iki yazarımızın dışında Sait Faik’in edebiyatı enine boyuna incelendi, irdelendi mi? Aradan geçen altmış bir yılda, hepi topu beş on çalışma.
Yeni kuşaklar Sait Faik’i tanıyorlar mı, gerçekten tanıyorlar mı? Öykülerini özümsediler mi?
Oysa 1950’lerin Türkiye’sinde, Demokrat Parti ruhuyla tam bir koşutluk göstermese de, edebiyat ön plandadır. Hatta Demokrat Parti yandaşı sayılabilecek dergiler edebiyata adamakıllı saygı göstermekte: Haftalık Hayat Mecmuası Halide Edib’in, Yakup Kadri’nin, Refik Halid’in anılarını, yeni romanlarını tefrika etmekten “gurur” duyuyor...
Sait Faik’e gelince, hayli genç ölümü, eski ustaları da üzmüş. Yenilikçi edebiyatımıza pek açık, yakın sayılamayacak Refik Halid şöyle demiş: “Dünyayı ve insanları çok sevdiğim halde bu muhabbeti Sait Faik kadar tatlılıkla ve kendime mahsus bir şefkatle belirtemediğimi biliyorum.”
Şefkat, Sait Faik’in öykülerinde sevecenlik dendi mi, ben hep, “Kestaneci Dostum”la “Tüneldeki Çocuk”u hatırlarım. Bu hikâyeleri birçok kez okudum, başkalarına da okuttum, kimileyin kendim okudum başkalarına. Bir ara, özel bir okulda ders veriyordum; ille “Kestaneci Dostum”u okurduk. Gözyaşlarını tutabilene rastlamadım.
Günümüzde gazeteler, televizyon birçok kestaneci dostumu sık sık gündeme getiriyor; uyuşturucunun tutsağı gençler, çocuklar... Fakat “Kestaneci Dostum” -yeterince- biliniyor mu?
Altmış bir yıl önce yayımlanmış anma kitabını eviriyor çeviriyorum: Sait Faik’e ‘başlamak’ için altmış bir yıl sonra da bir olanak. Öğretmenimiz Alangu iyi ki hazırlamış. (Oysa, bildiğimiz kadarıyla, ‘piyasa’da Tahir Alangu imzalı tek bir kitap yok!)