Güncelleme Tarihi:
Filozoflar da şairler de benzer bir talihi yaşar; yapıtlarının neliğine ilişkin ilk yorumlanış biçimi nasıl açılırsa arkasından gelen diğer yorumlar, ilk yorumun açtığı kanaldan ilerlerler. Ve demir leblebi klişeler oluşur. René Descartes da bu türden bir durum içinde duran bir filozof ve ‘Yöntem Üzerine Konuşma’ da böyle bir durum içinde yer alan bir yapıt. Kitabın adının, tam biçiminin göz ardı edilerek, ‘metot veya yöntem üzerine konuşma’ biçiminde zihinde kodlanmasının da bu durumun oluşmasında önemli bir rolü vardır. Yaygın akademik klişe, ‘Yöntem Üzerine Konuşma’nın yöntem veya metot sorunu üzerine felsefi bir metin olduğunu dile getirir. Buradan hareketle, döneminin yöntem problemiyle ilgili yapıtlarıyla, söz gelimi Francis Bacon’ın ‘Novum Organum’uyla birlikte anılmaya kadar indirgenir.
Bu kitabın ana sorunsalı gerçekten de metot ya da yöntem sorunsalı mıdır? Bu durumda ‘Yöntem Üzerine Konuşma’nın felsefe tarihi bağlamı dışında bir neliğinden söz etmek ne ölçüde olanaklı olabilir? Metot sorunu, tarihsel bir sorundur ve meslekten olmayan felsefe okuru için de elzem oluşturmaz. Buradaki temel sorunlardan biri, Descartes’ın kitabına verdiği adın bütününün göz ardı edilmesinden kaynaklanır. Kitabın tam adı ‘Aklını İyi Yönetmek ve Bilimlerde Hakikati Aramak İçin Yöntem Üzerine Konuşma’ biçiminde açılır. Yöntem üzerine değil, aklını iyi yönetmek üzerine bir konuşmadır. Tam da bu bağlamda, kuşku, Descartes’ta, felsefi bir -izm olarak ortaya çıkmaz, kendi şiirimden bir imgeyle dile getirirsem, “Kuşku, el feneridir”. Bir -izm olarak kuşkuculuk, bir kararsızlık, bir eminsizlik biçimidir ve daima kaos yaratmayı hedefler. “Kuşkuya odaklanmamdaki amacım” der Descartes, “Kayayı ya da kili bulmak için gevşek toprağı ve kumu dışarı atmaya yönelikti.” Marketten paketlenmiş kuru fasulye alırken, son kullanma tarihine bakıyorsak, bu Descartes’ın sayesindedir. Son kullanma tarihi geçmiş fasulye, gıda vericiliğine ilişkin bilgisel kesinliğini yitirmiş, ölü fasulyedir. Her durumda son kullanma tarihine bakmamız gerekir.
Şöyle söyler Descartes: Aklını kullanmak, kanılarımızdan kendimizi özgürce kurtarma girişimidir. Modern insan, kuşku duyan insandır. Bu bakımdan ‘Yöntem Üzerine Konuşma’, Kant’ın ‘Aydınlanma Nedir?’ metninin öncelidir. Kant’ın ‘Aydınlanma Nedir?’ adlı metni, Descartes’ın ‘Yöntem Üzerine Konuşma’sının politize edilmiş halidir. Hume için şükranlarını dile getiren Kant’ın, Descartes karşısında susmuş olması sorgulanmaya değerdir.
Biçem bakımından da ayırıcı bir özelliği vardır bu ‘konuşma’nın... Bir itiraf metnidir ve bu bakımdan Augustinus ile Rousseau’nun ‘İtiraflar’ adlı yapıtlarıyla, Althusser’in ‘Gelecek Uzun Sürer’ adlı yapıtıyla aynı düzlemde yer alır ve birlikte okunması, bakış açısını değiştirecektir.
Ama çok ayırıcı olan bir özelliği daha vardır. Metinde, Descartes, sürekli ‘hissediyordum’, ‘umuyordum’, ‘geçici bir ahlak oluşturdum’, ‘seçiyordum’, ‘dikkat etmeliydim’, ‘beni ilgilendirmiyordu’ biçimindeki ifadelerle kurar tümcesini. Yani deneyimi dile getirir. Spinoza’nın, Hegel’in ya da Althusser’in metinlerinde, filozof araya girmez; metin, doğrudan akıl yürütmeyi dile getirir. Ama ‘Yöntem Üzerine Konuşma’da, metin ile akıl yürütme arasında filozofun deneyimi vardır. Tekil deneyim/yaşantı kavramını Hegel keşfetmişti ama olgusunu Descartes keşfetmiş. Buraya kadar yaptığım betimlemede sorun yoksa, o zaman Descartes, ‘Yöntem Üzerine Konuşma’da bilgiyi, akıldan değil deneyimden türetiyor demektir.