Aklın uçurumu

Güncelleme Tarihi:

Aklın uçurumu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 19, 2022 14:11

Melih Yıldız’ın ‘Aklın Uçurumunda’ (Parma) kitabı, yaşamöyküsü ve portre literatürüne psikoloji cephesinden değerli bir katkı.

Haberin Devamı

Sevdiğimiz sanatçıların, yazarların yapıtlarıyla yetinmiyoruz ne zamandır, yetmediği için değil, bu yapıtların arkasındaki kişiliği, yaşamı, serüveni de çok merak ettiğimiz için. Bu da o yazarın, sanatçının büyüklüğüne, değerine sayılmalı bence, herkesin yaşamını merak ediyor muyuz, ne yazdığını bile merak etmiyoruz çoğu kez! Yazarların yaşamlarıyla ilgili yapıtların artması da sevindirici, bazılarının yaşamı da yapıtlarını aratmıyor çünkü!
Ahmet Haşim’in Lacan’la tanıştığını, Yahya Kemal’in Jean Jaures’nin toplantılarına gittiğini, Zeki Velidi Togan’la Freud’un komşu olduklarını ve Freud’un psikanaliz kuramını tartıştıklarını ve bunun gibi pek çok ilginç bilgiyi öğreniyoruz yaşamöykülerinden.

Aklın uçurumu

Melih Yıldız’ın ‘Aklın Uçurumunda’ (Parma) kitabı, yaşamöyküsü ve portre literatürüne psikoloji cephesinden değerli bir katkı. Eskiden yeniye, yolu aklın uçurumuna düşmüş, bazıları geçmiş, bazıları orada kalmış adları, özellikle uçuruma götüren nedenler, ilişkiler, olaylardan hareketle anlatıyor.
Melih Yıldız’ın öykücülüğü, köşe yazarlığı ve dergiciliğinden gelen rahat, akıcı ve ilgiyi sürekli kılan güzel bir anlatımı var. Anlattığı hayatların akılla sınavları olduğunu ve bazılarının sonunda ölüm olduğunu da düşününce, Yıldız’ın göze aldığı bu zor konudan başarıyla çıktığını söylemek gerek.
Hemen çoğu ilk kez okuduğum yaşam kesitleri. Sözgelimi ünlü ressam Fikret Mualla üstüne epey okudum ama onun babasıyla ilişkileri konusunda şaşırtıcı şeyleri de bu kitapta okudum. Şair Şuküfe Nihal’e âşık olan, Cenab Şahabeddin’in kardeşi Osman Fahri, onun ünlü romancı Mithat Cemal ile evlendiğini, evlerine davet edildiğinde öğrenir! Daha sonra da canına kıyar. Pek çok kadına âşık olan ve “ürkerim kendi görüntümden” diyen şair Ahmet Haşim, ölümünden 18 gün önce kendisine bakan hanımla evlenmiştir: Yıllarca ona bakan bu hanım, şairin ölümünden sonra maaşını alsın, rahat etsin diye!
Mazhar Osman’dan Neyzen Tevfik’e, Sabahattin Ali’den Peyami Safa’ya pek çok ünlünün trajiğini Yıldız’ın ‘haldenanlayan’ kaleminden okumak, öykülerini okuduğumuz kişilerle empati kurmamızı da kolaylaştırıyor. Son yazıya geldiğimizde ise günümüzden bir ünlü simayla karşılaşıyoruz: Sunay Akın!
Melih Yıldız, şiirleri kadar denemeleriyle de sevilerek okunan ve yeni bir tür denemeye öncülük eden, insan ve toplum araştırmacısı Sunay Akın’a verdiği güzel selamla bitiriyor kitabını.

 

Haberin Devamı

DERVİŞİN YOLU

Aklın uçurumu

M. Olgay Söyler’i ‘Anadolu’nun Kronikleri’yle (Karakum, 2019) tanıdım, yeni kitabı, hayli uzun adıyla ‘Bir Derviş Yolculuğa Çıkar Bir Daha Dönmemek Üzere’ (Timaş) kitabını da görünce heyecanlandım. Adından uzun bir de altbaşlığı var kitabın, ‘Anadolu’da ve Balkanlar’da Sufi İsimler, Zamanlar ve Mekânlar’.
Söyler’in de demesiyle “alçakta, yüksekte yatan erenler”den oluşmuş bir ‘Anadolu mitolojisi’ bu. Bir başlangıç kitabı olarak da çok değerli, genişletilmesi, çerçeve yazılarla desteklenmesi gereken bir çalışma. Bunu niye söylüyorum? Çünkü son yıllarda Şeyh Bedreddin’den Sarı Saltuk’a, Celali İsyanları’na, bu mitolojiyi oluşturan adlarla ilgili yeni bulgular ışığında yeni tartışmalar yapılıyor ve hemen hepsi de keramet sahibi olarak bilinen bu adla yalnızca tasavvufi görüşleriyle değil, siyasal ve toplumsal karşılıkları ve karşıtlıklarıyla da değerlendiriliyor. M. Olgay Söyler’in kitabı da bu yolculukta önemli saptamalarıyla akıl çelici bir yerde duruyor.
Kitabı okurken, bunca hakikat erbabının, erenlerinin olduğu bir coğrafyada bu “kültürsüzlüğün kışı”nın nasıl yaşanabildiğini, bu kuraklığın ve çölleşmenin nedenlerini uzak işaretlerle de olsa bulmak mümkün.
Tasavvuf ehlini dahi tehlikeli, muzır bulup, bırakın kitabı, harflerini yasaklamak isteyen, paşasından padişahına, bir dolu muktedir de kaçınılmaz olarak kitaptaki yerlerini alıyorlar. Tam da Hünkâr için törenlerin yapıldığı bu günlerde, onun felsefesini anlamak bir yana okuduğu bile kuşkulu zevatın, her şeyi olduğu gibi onu da araçsallaştırması da bu dediğime bir örnek.
Bu toprakların, bir zamanlar Balkanlar’ın, kültürünü oluşturan, öğretileri, öğütleri tekkelere, dergâhlara sığmayan, yayılan, bazen darağacına kadar uzanan pirleri, uluları, velilerinin aynı zamanda hak, adalet, özgürlük arayışında öncüler olduğunu da okumak günümüz için de özel bir önem taşıyor.
‘Kerametler Mecmuası’nı oluşturan menkıbeleri, kişilikleri, yaşamlarıyla hakikat yoluna çıkmış ve farklı adlarla anılsalar da maldan, mülkten, dünya nimetlerinden uzak duruşlarıyla, sıfatsız olmayı da önemsemeyen, sufiler de desek kalenderiler de olur, bu erenlerin ışığından bugünkü karanlığa ulaşmış olmakla da ne kadar övünsek azdır! Ne yazık ki “şimdiki sofunun yezidi çoktur!”

 

BAKMADAN GEÇME!