Güncelleme Tarihi:
Modern dünya düzeni çeşitli imkânlar sağlıyor ve bu çerçevede değişen temel ihtiyaçlar, zor olanı yeniden tanımlıyor. Engelle karşılaşan insanın doğası gereği içine girdiği arayış, bu zorlukları aşma, kolaylaştırma hedefleri taşıyor. Soru-cevap dinamiğinde ilerleyen arayışların en eskilerinden olan, insanın nereye ait olduğu konusu, beş sanatçıyı Mixer’de açılan ‘İzler’ başlıklı sergide bir araya getirdi. İris Ergül, Özge Yağcı, Elif Özen, Furkan Öztekin, Merve Üstünalp’ın ‘an’lar ve bıraktığı ‘iz’ler üzerinden bu konuya dokunan çalışmaları 1 Nisan’a kadar izlenebilir.
Heykel, yerleştirme ve performans gibi çeşitli medyumlarda üretimler yapan İris Ergül’ün sergide ‘Efsunlu Toprak ve Diğer Fabllar’ isimli L duvar boyunca süren kâğıt üzerine çizimleri ile kumaşlardan oluşan bir heykeli yer alıyor. Sanatçı, hem antik tarihten hem de kişisel tarihinden beslendiği çalışmalarında, insanın primitif yönünü konu edinerek dünyadaki konumunu keşfetmeye çalışıyor. Toprak kazan, hasat toplayan insan figürleri, doğum yapan hayvanlar ile koç, yılan ve kuzu başları, bitki kökleri ve bunların yanı sıra küçük yaşam birimleri, mağara resmi estetiğinde yan yana devam eden bir yüzeyde çağrışımlar yaratıyor. Bu figürlerin yer aldığı yatay yüzeye dikey olarak yerleştirdiği japonkâğıtlarıyla arka planda bıraktığı daha koyu çizimler ise bu çağrışımlara yön veren izler gibi sergileniyor. Ergül, hem hayvan hem insanı çağrıştıran amorf biçimli heykeli ile kendi deyimiyle varoluşu kimlikten bağımsız bir deneyim olarak değerlendiriyor.
Asi duruÅŸlu bitkiler
Ä°ris Ergül’ün iÅŸlerinde insanın müdahale ettiÄŸi doÄŸa, Özge YaÄŸcı’nın çalışmalarında insanın ürettiÄŸi yapılara karşı koyuyor. YaÄŸcı’nın etrafı kapalı odacıklara yerleÅŸtirdiÄŸi ahÅŸap ve seramikten yaptığı bitkiler, mekân karşısında asi bir duruÅŸa sahip. ‘Düş Otu Serisi’ adını verdiÄŸi bu serideki bitki heykelleri; iri ve koyu yeÅŸil yaprakları ile dayanıklı bir formda duruyor. DoÄŸası gereÄŸi dışarıya ait olan bitkiler, içeride konumlandırılmış olmalarına raÄŸmen, dış etkilere maruz kalıyorcasına savrulan yapraklara sahipler. Yapay olana meydan okuyan bu haliyle heykeller, sanatçının doÄŸaya övgüde bulunuyor olabileceÄŸini düşündürüyor. Yine de doÄŸa ve insan arasındaki iliÅŸkide nereye ait olduÄŸunu sorguladığımız sanatçı, sergilenen video iÅŸlerinde izleyiciye arada kaldığını hissettiriyor. Üç ekranda sergilenen videolarda, sanatçının ev içerisinde duraÄŸan ve düşünceli halleri üzerine doÄŸadan renkler ve biçimler yansıyor.Â
İnsan ve doğa karşısındaki bu yaklaşımların ardından Elif Özen’in çalışmaları, ayağımızı alışık olduğumuza bastırıyor. Bizi iç mekâna ve içeriye ait objelere yaklaştırıyor. Özen’in çalışmalarında ait olunan, dışarıdan süzülen ışıkla aydınlanan bir perdede, bir sandalye köşesinde aranıyor. Kâğıt üzerine mürekkep ve yağlıboya ile oluşturduğu çalışmalarında çoğunlukla iç mekânları dar bir açıdan resmediyor. Bu perspektiften bakan izleyici için objeler daha alışıldık hale geliyor. Böylece pek çok izleyicinin kişiselleştirebileceği manzaralar sunuyor. Özen’in önceki çalışmalarında da olduğu üzere, resimlerinde sıradan ve sade objeleri tercih etmesi, sanatçının bunu hedeflemiş olabileceğini düşündürüyor. İzleyiciye, alışıldık nesneler/manzaralar üzerinden bir sorgulama alanı açma hedefi...
     Â
Ait olma arayışı bazen de ‘anti’ düşünceler sebebiyle insanın insanı engellediği daha da zorlu bir sürece dönüşebiliyor. LGBTİ bireyleri, şüphesiz buna en çok maruz kalan gruplardan biri. Furkan Öztekin, sergide yer alan ‘Uzak Bir Gölgede’ serisiyle 90’larda LGBTİ bireylerin yaşadığı ve yaşamak için mücadele ettiği Ülker Sokak ve Pürtelaş Sokak’ı konu ediniyor. Lisans tezini LGBTİ aktivizmi üzerine yazan Öztekin, konu üzerine yaptığı araştırmaların buluntularını sanatsal bir ifadeyle kolajlarında bir araya getiriyor. Katman katman yerleştirilen kumaş, fotoğraf ve kâğıt parçaları, dönemin yıkıcılığını ve izlerinin birikerek, etkisini günümüze kadar hissettirdiğini ifade ediyor.
                       Â
Donuk ifadeli kadın yüzleri
Merve Üstünalp, ait olma konusunu cinsiyet üzerinden inceliyor. ‘Erkek dünyası’na giren kadınların ait oldukları kadın kimliğinden uzaklaşarak maskülen tavır takınmak zorunda kalmalarını, donuk ifadeli kadın yüzleriyle resmediyor. Sergide yer alan ‘Beyhude Geçti Yıllar’ başlıklı kumaş üzerine dikiş çalışmasında masanın etrafında oturmuş giyinik erkek figürlerinin yanında çıplak ve ayakta duran kadın figürü, Manet’nin ‘The Luncheon on the Grass’ (Kırda Öğle Yemeği) isimli tablosunu hatırlatıyor. İşlerinde çoğunlukla kumaşı kullanmasının sebebini, kumaşla çocukluktan beri kurduğu yakınlık üzerinden açıklayan sanatçı aslında malzemeyi konuyla ilişkisine göre çeşitlendiriyor. Sanatçının ayrıca kâğıt üzerine suluboya çalışmaları da yer alıyor.
‘İzler’ sergisi, yerleştirilme biçiminin bir sonucu olarak farklı okumalara olanak tanıyor. Mixer’in Sıraselviler Caddesi’ndeki mekânında yer alan geniş katın, birbirinden bağımsız bölümlerinde sergilenen her bir sanatçının çalışmaları, izleyicinin öznel belleği üzerinden tekrar tekrar yorumlanabilir. Bu, aynı zamanda, sergilenen çalışmaların pek çok farklı medyumda ve kesiştikleri noktalar olsa da çeşitli konularda üretilmiş olmasının bir sonucu. Sergi böylece ölçülü bir düzeyde çeşitlenebilir bir izlek sağlıyor. ‘İzler’ sergisinde ait olmanın izini süren sanatçılar, kendi bellekleri ve tarihleri üzerinden bu arayış için birer yol çiziyor.
‘İzler’ başlıklı sergi 1 Nisan’a kadar Mixer’de görülebilir.