Güncelleme Tarihi:
Ölümünden kısa zaman önce Göztepe’deki evinde ziyaret etmiştim Ahmet Oktay’ı. Akşam güneşinin keskin turuncu okları yorgun ve çoktan umutsuz yüzüne vurmuştu. Türkiye kültüründe kendine özgü külliyat kurmuş böylesi bir şair-yazarın emeği, çabası, değeri sanki bir hüzün kumaşı gibi buruşmuştu. Ama hangi kötülük soldurabilir zamanın kumaşına işlenmiş olanı?
Selim İleri, ‘Gizli Çekmece’ için ‘kaleme getirdiği’ giriş yazısında onun ‘düzeyi’ne dikkat çekmiş ve ‘anlaşamadığınız, düşünce birliğine varamadığınız sorunlarda bile düzey insanı olma vasfını düşürmediğini’ vurgulamış. Arayış insanları böyledirler, engin bir mesafeden bakarlar her şeye. Türkçe sanat ve düşüncede ‘arayış’ kavramının başkişisidir Ahmet Oktay. Yazar, şair, gazeteci ve televizyoncu, eleştirmendir. Kavramsal düşünce onda hep at başı gider ama bu kavramsallık ‘yaşanmış yaşam’ dediği olgunun içindedir. Bu onu, metnin plastik dünyasına hapsetmez, hayata da bağlar.
Yeni İstiklal gazetesinde başladığı gazetecilik henüz bu işin ‘kitleselleşmediği’, ‘görselleşmediği’ dönemdir ve yazı esastır. Fikir gazeteciliği vardır. Her anı kişiseldir ama yazar, üslubu ile onu tarihe emanet eder. A. Oktay’ın yazdıkları 1950 sonrası Türkiye’sinin, siyasi, kültürel, sosyolojik panoramasıdır. Şairler, romancılar, ressam, tiyatrocu ve gazeteciler bütün canlılığıyla yerlerini alırlar. Çektiği her yudumda ‘iş güç dünyası’ndan kurtulan Cahit Sıtkı, Baylan Papası Attilâ İlhan, Efsanevi Nihat Hanım, ressam Yüksel Arslan, benim anne tarafımdan akrabam şair Oğuz Tansel, şiirçalar İlhan Berk, güneşi karnında taşıyan ressam Orhan Peker, yalnızca şiir için yaşayan Edip Cansever, Sait Faik’in gönül düşürdüğü Leylâ Erbil... Bitmez ki, mekânlar, Baylan, Lefter, Yeşil Horoz, Kör Agop...
Bir de TRT bahsi var. Bir bozuk kaset gibi sarpa saran. Orada Mete Buharalı ismine rastlayınca ayrıca heyecanlandım. Nitelikti o, çok özel. Bir gazeteci ve televizyoncunun gözlemleri her zaman daha hayat doludur bir de. O yüzden Kasım Gülek’in evinde verdiği yemekte pilav ve ayran ikram etmesi, şair gözüyle 90 derece gördüğü Ağrı Dağı, ömrünün bir gizli desteği gibi hep çağlayan ressam eşi Tülây Börtecene ve onun satılan resmiyle basılan ilk şiir kitabı ‘Gölgeleri Kullanmak’...
“Yarım yüzyılı aşan sürede edebiyata fiilen girişmiştir” Ahmet Oktay ve bu girişim oldukça yaygın bir yelpaze sergiler. Onun yazı dünyasının hacim kadar kaynaklarını da gözden geçirmek bakımından bir şans ‘Gizli Çekmece’. Ayrıca keskin ve nettir cümlelerinde. Sözgelimi 27 Mayıs’tan söz ederken, ordunun iktidarı gasp etmesinin solcular tarafından görmezden gelindiğini ve tartışılmaktan kaçınıldığını yazar. Ahmet Oktay’a bakmak, Türkiye’nin çeşitliliğine de bakmaktır. Çekmece yeterince zengin bu
bakımdan. Sürprizli de.