Ağaçlar aşağı, şiir yukarı!

Güncelleme Tarihi:

Ağaçlar aşağı, şiir yukarı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2022 12:21

Altay Öktem’in yeni şiir kitabı ‘Ağaçlar Aşağı Kalkar’da, şehirden taşraya, kasabaya doğru bir yolculuk var usuldan.

Haberin Devamı

“Ben bu şiirleri nerden hatırlıyorum?” diye fazla düşünmeyin, ben de öyle, memleketten hatırlıyoruz! Memleket nere olacak, şiir! Vallahi her şeyi de getirip şu şiire bağlamayayım diyorum ama, yolu yok, ben bağlamasam o bir yolunu buluyor yine! Şikâyetçi miyim, katiyyen! Yani şiirden şikâyetçi değilim, memleket de bizim dostlar, hem ağlar hem severim hesabı!
Altay Öktem’le de devre arkadaşı sayılırız, gerçi o sokaktayken biz eve kapanmıştık çoktan, geçmiş zaman, cama da bir taş gelmişti, baktım Altay’danmış, ilahi! Ayrı da anıldı, küçük İskender’le de. Hem dostuydu hem de aynı yerde çalışıyorlardı, yeraltında, iş arkadaşı da sayılırlar yani! Dedim de sahiden de İskender ‘yarı doktor’du, Altay tam doktor!
‘Doktor ne olacak bu memleketin hali?’ sorusuna da şaka maka, en iyi yanıtı şiirle yine onlar vermişlerdi, şimdi Altay tek başına, fakat yeraltında değil. Yeraltı şairleri olarak geçerdi adları, önce İskender çıktı, Altay’ın da çıktığını hayli zamandır okuduğum şiirlerinde görüyordum, onlar şimdi bu kitapta: ‘Ağaçlar Aşağı Kalkar’ (Yitik Ülke Y.) “Altı da bir üstü de birdir yerin” dediğine mi geldi yoksa Namık Kemal’in?

Haberin Devamı

Ağaçlar aşağı, şiir yukarı

Olgunlaştıkça yalınlaşma hali belki de. Bkz. Oktay Rifat şiirleri. Cahit Zarifoğlu da ‘Yunus yalınlığı’ndan söz eder ya son dönem yazmak istediği şiirler için. Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkısında “Hiçbir zaman hayat bayram olmadı” demesine benzer, memleket hiçbir zaman sakin olmadı olmasına da, galiba şairler de başlarda bu kaos durumunu kaotik olanla karşılama arzusuyla yazdılar, sonra hiçbir şeyin hayat kadar karışık olamayacağını anlamış olarak sanırım, yalın, konuşma diline yakın bir şiire döndüler. Belki kaotik olanda pişip ustalaştıkları için de yalın olana oradaki katmanlı yapıyı taşıdılar, Altay Öktem’in şiirindeki ‘katmanlı yalınlık’tır bana bunları söyleten.
Kitaptan en çok hatırladığım şiir, babalar ve oğullara dair yazılan ve sanırım ilk Varlık’ta okuduğumda etkilendiğim ‘Dün Babam Öldü’dür: “bir suçun işlenmeden önceki haliydik biz babamla”. Babayla, ölmüş gibi değil de yaşıyormuş gibi müthiş bir hesaplaşmaya tutuşmanın şiiri. Zor duyguları, ağır da, dile getirirken, bence ‘vaka’ya da ustaca neşter vurmuş! Babalar Günü hariç her gün okunmalık!

Haberin Devamı

Babayı gömmüş ama eski şiirini gömmemiş tabii, eve, sokakta bir şiir var diye anlatmaya çalışıyor, anlatıyor da. Uzun yolculuklardan sonra eve dönmenin dinginliği içinde, usuldan serüvenleri, tehlikeleri, bilinmeyenleri de meraklıları için açmaya başlamış duygusu. En güzeli de yeraltı edebiyatı ve şiirinde, dünyada ve burada, sık rastlanan eril dilin şehvetinden uzak olması.
Sokakla, yeraltıyla, geceyle ‘irtibatı keselim’ dememiş elbette, hem de olmaz öyle şey, dışardan, biraz uzaktan ya da evden nasıl görünüyor acaba demiş sanki ve bana kalırsa da iyi etmiş, mesafe değil ama serin bakış, daha heyecanlı değilse de daha sıkı şiirlere yol açmış Altay Öktem’de. ‘İçimdeki çocuk’ geyiğinden mülhem ‘içindeki evcil’ şair de meğer fırsat kolluyormuş!
‘Yedi Güzel Adam’ uzaktan nasıl görünüyor örneğin ya da Arif Barikat’tan kalma, ki Damar’dan şairdir Arif, deniz kabukları saklandığı sayfalardan şiir fısıldıyor mu? Edebi bir cümle kurmaya çalıştım, berbat oldu! Neyse siz şiirini okuyun, bu cümleyi unutun!

Haberin Devamı

Şehir şiirleri antolojileri yapılsa, herhalde İstanbul, İzmir’den sonra Kars üçüncülüğü kimseye bırakmaz! Kars’ın öyle bir imgesi, şiirselliği, daha da iyisi şiiri var! Bunu niye yazıyorum, Cemal Süreya’nın en sevdiğim şiiri ‘Kars’, benim de bir-iki yazı, bir-iki şiir yazmışlığım var, Altay’ın da Kars’ı var. Cemal Abi gitmemişti, ben de daha gidemedim, Altay gidip de yazmış gibi bir his var şiirde. Karlı Kars akşamlarının hüznünün beter, şiirinin bu hüzne değer olduğunu anlıyoruz ondan: “...bir bedenin eğilmesi gibi güneşe doğru”, şiir de Kars’a eğiliyor.
Kars demişken, Altay Öktem’in yenisi ‘Ağaçlar Aşağı Kalkar’da, şehirden taşraya, kasabaya doğru bir yolculuk var usuldan. ‘Mekânın Poetikası’ diye de bir şey var, Bachelard Efendimizin kutsal kitabı, kitabın dediğince de mekâna hürmet şiirde kendiliğinden oluşuyor ve bunun da kitapta yeri var: “sen yokken bu şehir eksik bir kelime/sen yokken bu şehir kuru erzak deposu”.
Kitabın ikinci bölümü ‘Seni Sevmemin 16 Nedeni’ ise bence yeni baskılarda 32, 48 diye katlanarak gitmesi gereken bir bölüm. Sevdikçe nedenimiz artıyor da yazınca neden artmasın değil mi Altay? Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin, aşk şaire bol bol sevme ve yazma nedeni versin! “Seni sevmemin ilk nedeni bu/ diğerlerini, rica ederim, sen anla” dediğine bakmayın, şair ya ondan, tek tek anlatıyor hepsini!

BAKMADAN GEÇME!