Güncelleme Tarihi:
İnsanlar pekâlâ ikiye ayrılabilir. Adadan başka bir yerde yaşamak istemeyip, anakaradayken huzursuz olanlar ve adada yaşamaktan korkup bir an önce anakaraya dönmeye can atanlar...
Ben ilk gruptanım. Kışın boş ada vapurunda güverteye çıkıp acı poyraz yemeyi sevenlerden, İstanbul’un uğultulu silueti küçüldükçe kalbinde sevinç büyütenlerdenim.
Şu anda adada yaşamasam da, bu sevinç ateşinin hiçbir zaman sönmeyeceğini bilenlerden...
‘Burgazadası... Canlı Bir Etnografik Müze: Adadan İnsan Manzaraları’ kitabını okurken kendimi Kınalıada Ayazma Koyu’nda, Burgazadası Cemevi Çay Bahçesi’nde, Heybeliada Ruhban Okulu’nun loş koridorlarında, Büyükada Aya Yorgi tepesinde, dostlar arasında hissettim bu yüzden.
Bu kitap bir ilanı aşk. Adında yalnız Burgazadası geçtiğine aldanmayın ama bu kitap yalnız Marmara’da değil, herhangi bir deniz üzerinde belirmiş tüm küçük kara parçalarına karşı bir ilanı aşk.
1950 doğumlu bir Burgazlı olan Robert Schild’in kaleme aldığı ve Adalı Yayınları tarafından yayımlanan bu kitap, Genco Erkal’dan Cem Mansur’a yolu Burgazadası’ndan geçmiş 82 kişinin tanıklığıyla capcanlı bir anlatıma dönüşmüş.
ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK MAZİDE KALDI
Kitap adada yaşamanın kendine has bir dili, ritüelleri ve yemek kültürü olması gibi çok tatlı ayrıntılara değinse de, Robert Schild’in Avusturya ve Almanya kökenli adalılar hakkında yazdıkları olsun, şu an adada yaşamayan Rum ve Musevilerin tanıklıkları olsun, hepsinde aynı kırgınlığı sezmek mümkün: Çokkültürlülük bir dönem ada hayatının temel dinamiğiydi. Ancak artık bundan söz etmek mümkün değil.
6-7 Eylül olaylarıyla başlayan göçleri, Özal politikaları sebebiyle giderek yeni zenginlerin hoyratça kullandığı bir yazlık mekâna dönüşen adaların, gerçek adalılar tarafından kitlesel olarak terk edilmesi takip edince, adalar çokkültürlülüğünü bir anda kaybediyor.
Mesela çocukluğu Burgaz’da geçen Jak Cornfilt bu konuyu “1974’ten sonra Burgaz benim gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla Rum benliğini kaybetti. Büyük bir dönüm noktasıydı benim için. İstanbul’daki büyük toplumsal değişiklik Burgaz’da da görüldü kanımca. Benim için 1980’ler Burgaz’ın daha homojen ve Türkleştiği bir dönem oldu. Ayrıca İstanbul’dan tamamen kopuk bir bahçe karakterinden çok şey kaybetti” diyerek anlatıyor.
MARTA KOYU EFSANESİ
Kitaptaki tanıklıkların, anıların, fotoğrafların tamamı hazine değerinde.
Şu anda ABD’de yaşayan 1935 doğumlu David Ebeoğlu, Sait Faik’in büyük köpekleriyle sık sık Kulüp’e geldiğini hatırlıyor mesela. Genco Erkal ise gençliğinde Dragos’a kadar yüzdüğünü, adada ilk rüzgâr sörfü yapan kişi olduğunu anlatıyor.
Martha Koyu’na ismi verilen Madam Martha Kazar ile ilgili ortaya atılan asılsız efsaneleri ise oğlu Jorj Kazar yanıtlıyor: Annem doğa ve deniz âşığıydı. Evi Aya Nikola Meydanı’ndaydı ama o, zamanının çoğunu koydaki eski soda üreticilerine ait kulübede ve denizde geçirirdi. Öyle ki, dost ve konuklarını bile kulübenin önündeki incir ağacının altına kurduğu sofrada ağırlardı. Koyun temizlik ve bakımını o yapar, yaz kış hiç aksatmadan denize girerdi. Türkiye’nin ilk balerinlerindendi. 1986 yılında vefat etti.
Bu kitaptaki tüm tanıklıklar sosyolojik derinliği olan, çok kıymetli anlatılar.
Ve yolu bir biçimde adaya düşmüş, bu yüzden de ‘isolamania’dan mustarip olmuş herkesin bu kitabı çok seveceğine eminim.
BURGAZADASI
CANLI BİR ETNOGRAFİK MÜZE
ADA’DAN İNSAN MANZARALARI
Robert Schild
Adalı Yayınları, 2021
244 sayfa, 35 TL.