Güncelleme Tarihi:
Öykü, hayat içinde bitmez bir insan arayışıdır. Yaşam tekdüzelikten uzak, iç içe ayrıntılarla doludur. Öykücü hayata daldıkça insanı, insana vardıkça öyküyü bulur. Bunun için usanmaz arayıcıdır o. Elinde dil büyüteci, o sokaktan bu köşeye, şu sesten bu yankıya dolaşır durur. Bir öykü yazarını diri tutan bu arayışçılığıdır. Bazen tek bir konuya odaklanır, bazen ise konudan konuya geçer. Bu bağlamda Çiyil Kurtuluş, ‘Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı’nda usanmaz bir arayışçı yazar portresi sergiler. Anneler, kızlar, babalar, internet aşkları, deniz kenarları, hayaller, rüyalar arasında gidip gelir. Bütün derdi, öyküyü bulup çıkarmaktır.
Bu denli arayışçı bir mizaç, ayrıntılara odaklanır doğal olarak. Çiyil Kurtuluş’un, ayrıntıları bir atardamar gibi işlettiğini gözlemliyoruz öykülerinde. Bu tutum, dile akışkanlık kattığı gibi kurguyu da belirler. Kısa, net cümlelerle, olay akışı, insana ve psikolojiye hızlıca giydirilir. ‘Kim Yalnız’, ‘Biz Bir Aileyiz’ öyküleri bu gözle okunduğunda, yazarın hayata dalış hızı ile dili örüş ritmi görülecektir.
Öte yandan anneler ve kızları, onların aralarında hiç bitmeyen gerilim ve bağlılıklar da yandan ilerlemektedir hep. Bir annede hep kendisini görmekle bir anneden çıkmak, kurtulmak isteği kabarıp duracaktır. ‘Bir çiçeğin açmakla solmak arasına sığdırdığı, taptaze ve gencecik’ yaşama isteğidir de bu. Yaşama isteği, zaman zaman önlenemez bir karşı cins arayışına bürünse de kadınlar, içgüdüsel bir korunma gücüne de sahiptirler. Adeta kaderlerini savunurlar. ‘Emoji Amor’ öyküsü yalnızlığın depreştirdiği merak ve yaşama arzusu ile gelişirken, ruhsal uyuşmazlık ve uydurulmuş gerçekliğin çatlamasıyla son bulur. Hep bir geri dönüş iradesi vardır kadınların. Ya da bu arzulanır.
Hayal gücünü ve bu yolla eşyaya ve hayata dokunma arzusunu da öne çıkarır Çiyil Kurtuluş. ‘İnsan isterse, ama gerçekten çok isterse, eşyayı bir bakışıyla yerinden oynatabilir.’ Hayata yayılmış gerginlikleri aşmak için bu bakışı kullanmak gerekir. Yer yer de soyut ve şiirsel dile kayar Kurtuluş. Bunu da arayışçılığına giydirir. ‘Aşk ve Korku Üstüne Üç Kısa Hikâye’, birer dekalog olarak birbirini tamamlarken, yazarın soyutlama şevkini de sunar bize.
Toplumsal çözülmenin hızlandığı ve yaşama biçimlerinin çoğaldığı dönemlerde, tek bir yoldan değil birden çok açıdan öyküye girişmek bir yöntem olarak anlamlı ve yazış farkı sunabilir. ‘Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı’nı yazılmakta olan öyküden ayrıştıran, daha çok bu yönü gibi gözüktü bana.