BAHAR ÇUHADAR bahar.cuhadar@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2017 15:37
Yarı İsveçli yarı Tunuslu bir yazardan, koca bir yerkürenin ‘kimlik’ konusundaki kafa karışıklığıyla fena halde kafa bulan, dipdiri bir oyun: ‘İstila!’ B Planı’nın yorumuyla, ortaya sezonun en izlenesi işlerinden biri çıkmış.
Üzerine çok laf söylenmiş bir mesele üzerine, taptaze bir zihinle yazılmış bir oyun: İstila! Mesele: Mülteciler. Ya da yabancı düşmanlığı. Ya da ırkçı politikalar. Ya da bizzat sokakta dolaşan, kafamızda kendine sağlam bir yer edinmiş gündelik ırkçılık. Ya da korku. Ya da cahilliğimiz. Bize ‘öteki’ olan herhangi bir kimliğe, imaja, dile dair; koca bir yerküre olarak sürdürdüğümüz tuhaf kafa karışıklıklarımız. Hepsi birden. İsveç’in yeni nesil parlak kalemlerinden Jonas Hassen Khemiri bu çok ‘çiğnenmiş’ mevzuyu yepyeni bir dille kurgulamış. Çok ‘Abulkasem’ bir dil.
ikincikat ekibinden ayrılarak ‘B Planı’ ismiyle yola devam eden ekipten izliyoruz ‘İstila!’yı. Sami Berat Marçalı çevirmiş ve yönetmiş. Farklı episodlardan oluşan oyunun ‘sihirli’ sözcüğü ‘Abulkasem’. Yazar Khemiri, Tunuslu bir baba ile İsveçli bir annenin oğlu. Dünya haritasının öte tarafından gelip de batıda tutunmaya çalışan bir insanın ömür boyu ne tür saçmalıklarla başa çıkmak zorunda olduğunu dibine kadar bildiği, oyunun her anından belli oluyor. Oyunu; bir tiyatro gösteriminde duydukları ‘Abulkasem’ sözcüğüyle dalga geçen iki liseli açıyor. Bu ‘garip, yabancı’ sözcük önce gençler arasında, sonra da tüm şehirde yayılıyor. ‘Abulkasem’ kimi zaman havalı bir sıfat, kimi zaman ironik bir fiil, bazen bir hayret nidası olarak kullanılıyor. Ve gün geliyor, ‘Abulkasem’ medeni dünyanın önündeki en büyük tehdide, izi bulunamayan (hatta parmak izi bile olmayan) bir ‘terörist’e dönüşüyor. Tartışma programlarının gecelerce üzerine konuştuğu, hakkında kitaplar yazılan, ‘kötü şöhreti’ hızla büyüyen gizemli bir figüre...
Çok keskin, güncel ve acıtıcı bir politik meseleyi çok komik bir forma sokuyor oyun. Bunda Khemiri’nin ‘yabancı olma hali’ni bizzat deneyimlemiş olması kadar ‘kimlik’ konusundaki küresel acımasızlığı ve cehaleti de net bir şekilde analiz etmiş olmasının büyük payı olsa gerek. ‘Uygar dünyanın’ kendinden olmayan hakkındaki kafa karışıklığı ‘Abulkasem’de vücut buluyor.
Kürt Müslüman İsveçli genç kadının, bir grup entelektüel arkadaşını ‘Abulkasemlediği’ sahne ve -gerçeklerindeki gibi- hiçbir yere varmayan tartışma programı episodları başta olmak üzere, oyunun pek çok yerinde bunu hissetmek mümkün. (Efe Tunçer moderatör olarak kırıp geçirecek, sizin gözünüz de bu sunucuyu bir yerlerden ısıracak!)
‘İstila!’yı birbirinden iddialı dört isimden izliyoruz. Seda Türkmen, Barış Gönenen, Efe Tunçer ve Hakan Kurtaş kâh episodları alıp götüren kâh episodların içinden şöyle bir geçen farklı karakterlere, handiyse bir nefeslik aralıklarda dönüşüveriyor. Metnin hınzır diline ve yüksek enerjili kurgusuna uyumlu bir çeviklikle ‘Abulkasem’ hikâyesini tüm absürdlüğüyle önümüze seriyorlar. Sami Berat Marçalı, ikincikat ile birlikte Türkiye’de ‘yeni tiyatro’nun ilk adımlarını atan isimlerden.
‘İstila!’daki sade ama işlevsel rejisiyle kanımca kendisinden ileride daha da farklı rejiler göreceğimizin sinyallerini veriyor. Zira bu, evvelki rejilerinden çok daha kafası açık, daha farklı hareket alanları yarattığı bir iş. İç içe giren birkaç sandık ile devasa bir parmak izinden ibaret dekor, kostüm ve ışık tasarımı marifetiyle tamamlanmış bir reji var karşımızda. Gizem Erdem’in koreografiye değen eli de oyunu bir tık daha yukarı çıkarmış.
Oyunu finale götüren, Barış Gönenen’e emanet edilmiş monolog bile, tek bir kısa oyun tadında. Tıpkı Efe Tunçer’in İranlı mültecinin, çevirmen (ya da tüm dünya) tarafından acımasızca manipüle edilen seslenişini izlediğimiz sahne gibi. Birbirinden bağımsız gibi görünen her bir episod, ‘Abulkasem’in izinde birbirine geçiyor. Ortaya sezonun en izlenesi işlerinden biri çıkıyor.
‘İstila!’ 14 Mart Salı 20.30’da Kadıköy’deki Taşra Kabare Mekân’da.