Güncelleme Tarihi:
Adnan Özyalçıner, 1950 Kuşağı öykücülüğünün en önemli temsilcilerinden. Öykücülüğünün yanı sıra deneme, inceleme, roman, anı, çocuk kitapları yazmış. Derlemeler, antolojiler hazırlamış, çeviri yapmış. Dergicilik, yayıncılık, editörlük, düzeltmenlik, gölge yazarlık, gazetecilik, köşe yazarlığı yapmış. Yazarların örgütlenmesi, kooperatif kurması için çalışmış, yazar örgütlerinde uzun yıllar görev yapmış. Bu faaliyetleri ve bazı yazıları nedeniyle yargılanmış. Halen de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı. Tam anlamıyla bir edebiyat insanı ama öykü onun için hep öncelik taşımış ve en çok ürünü öyküde vermiş.
Adnan Özyalçıner, ortaokuldayken okumaya yazmaya ilgi duymuş. İlk öyküsü 1953’te İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenciyken arkadaşlarıyla bir sayı yayımlayabildiği Demet Dergisi’nde yayımlanmış. “Babam bir fabrika işçisiydi. Okuma yazması yoktu. Annem, elinden dikiş nakış gelen bir kadındı. O da okuma yazma bilmezdi. Bir de benden 3-4 yaş küçük bir kız kardeşim vardı. Biz hep işçi mahallelerinde oturduk. İstanbul’un kenar mahallelerinde, yoksul evlerinde büyüdük. Birçoğunda elektrik, su yoktu. Suları çeşmelerden kovalarla annemle biz taşırdık” diye anlatıyor Feridun Andaç’a. Zor bir hayatları olmuş. Eczacı çıraklığı, kâtiplik, gazete ve dergi dağıtıcılığı yapmış. Düzeltmenliği meslek edinmiş.
Gerçek bir İstanbul yazarı olmasında kuşkusuz yaşadıklarının payı vardır. Yazdıklarından çok iyi bir gözlemci olduğu da anlaşılır. İstanbul’u kenar mahallelerinden başlayarak, yoksul halkı odağına alarak ‘ayrıntılara girerek ve ruhsal çözümlemeler yaparak anlattı’.
Adnan Özyalçıner’in diğer toplumcu yazarlardan farkı 50 Kuşağı öykücüsü olmasındandır. Erdal Öz, Onat Kutlar, Demir Özlü, Kemal Özer, Doğan Hızlan gibi 50 Kuşağı yazarlarıyla lise çağlarından itibaren hep birlikte edebi faaliyet yapmış, dergiler çıkarmış, yayınevleri kurmuş. Edebiyat anlayışlarını da birlikte oluşturmuşlar. Kuşağı öykücülerinde olduğu gibi Özyalçıner de varoluşçuluğa, gerçeküstücülüğe ilgi duyar başlarda. Yalnızlık, yabancılaşma, bunaltı gibi kentli insanın bireysel sorunlarına yoğunlaşır ama onların toplumsal sorunlarını da ihmal etmez.
50 Kuşağı’nın ayırt edici özelliği, biçimdeki öncülükleri ve dilde arılaşmaya verdikleri önemdir. Sait Faik’ten etkilendikleri sıklıkla belirtilir ama ondan nerelerde farklılaştıklarına pek değinilmez. Belki öykü söyleyiş rahatlıklarında, bireye verdikleri önemde Sait Faik’le benzeşlikler buluruz ama hem biçim hem de içerikteki öncülükleri ile farklılaşır, benzersiz olurlar. O kadar benzersizdirler ki ilk öykülerinden sonra kendi aralarında da pek yakınlık bulmak kolay değildir. Her biri tek tek büyük yazarlar olarak var olur ve Türk edebiyatının geleceğini olumlu anlamda etkilerler.
Adnan Özyalçıner 1960’ta yayımlanan ilk kitabı ‘Panayır’ ve 1964 Sait Faik Hikâye Armağanı kazanan ikinci kitabı ‘Sur’da Sennur Sezer’in belirttiği gibi insan-eşya, yöneten-yönetilen, düzen-özgürlük gibi çelişkileri ele alır. Uzun cümleleri, soyutlamaları dikkati çeker. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek zamanı içeren değişik bir anlatımı vardır. Kuşak arkadaşları gibi düşlerden, simgelerden, alegoriden yararlanır ve bunları gerçeküstü öğeler de taşıyan kendine has bir anlatımla öyküleştirir. Ama daha ilk kitaplarından başlayarak farkını ortaya koyar ve Adnan Özyalçıner Öykücülüğü’nü inşa etmeye başlar.
1972’de TDK Hikâye Ödülü’nü kazanan ‘Yağma’ ve 1972’de yayımlanan ‘Yıkım Günleri’ ile öykücülüğü yeni bir evreye girer. Toplumsal sorunları, sınıfsal çelişkileri daha yoğun olarak ele almaya başlar. Kendi kuşağından öykücülerle farkını işlediği konular ve anlatımındaki billurlaşmayla ortaya koyar. Orhan Kemal ve Haldun Taner’in insancıl bakışını, humorunu, anlatım rahatlığını Özyalçıner’de de hissederiz. Sevecen, sıcak bir bakışı vardır. ‘Cambazlar Savaşı Yitirdi’yle 1991’de Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanması bu nedenle çok isabetli bir karardır. Sonraki yıllarda yayımlanan kitaplarında toplumcu tavrını geliştirir. Ama hiçbir zaman bireyi ihmal etmez ve bireysel olanın toplumsala, toplumsalın bireye etkisini de işler.
Adnan Özyalçıner çok çalışkan bir edebiyat insanı olarak her yıl birden fazla kitap yayımlatmakla kalmaz, esas ilgi alanı olan öykücülükteki verimini de geliştirir. Ustalaşmakla yetinmez, hep öykünün acemisi olur ve kendini yeniler. 2000’li yıllardan başlayarak güncel olayları, İstanbullu olarak yaşadıklarını öykü-anı diyebileceğimiz çok rahat ve samimi bir üslupla anlatır. 2017’de yayımlanan son öykü kitabı ‘Torik Akını’nda gördüğümüz gibi İstanbul’u sokaktaki insanın gözüyle görür ve yaşar. Güzellikleri kadar çarpıklıklarını, çirkinliklerini de derinlerinde ince mizahın gizlendiği dostane ve aynı zamanda eleştirel bakışlı bir anlatımla öyküleştirir.
Adnan Özyalçıner’in öyküde ve edebiyatta 66. yılı. Öykünün büyük ustasının dev emeği bu yıl İstanbul Kitap Fuarı’nda onur yazarlığı ile taçlandırılacak. Fuar boyunca Adnan Özyalçıner’in eserleriyle birlikte 50 Kuşağı ve edebiyatını da konuşacağız.
Adnan Özyalçıner’in bütün öyküleri Manos Yayınları’ndan çıkıyor.