Kırılma noktası e-muhtıra

ERGENEKON’un en yüksek aşaması dün yaşanıyor.

Haberin Devamı

İki yılı aşkın süredir devam eden Ergenekon soruşturması dün dramatik bir dönüşüme sahne oluyor. İki eski kuvvet komutanı, eski bir ordu komutanı, eski korgeneraller, eski amiraller ve farklı rütbedeki bazı subaylar darbe iddiası ile gözaltına alınıyor. Bugüne kadar sanıyorum on Ergenekon dalgası var. Değişik dönemlerde, askerlerin yanı sıra, farklı mesleklerden de insanlar gözaltına alınıyor. Ancak, bu sonuncusu en yüksek dalga.

Sonuncu dalga önce Taraf Gazetesi’nde yayınlanan Balyoz Darbe Planı iddiasıyla kıyıya vuruyor. İddiada adı geçen emekli komutanların ifadeleri alınıyor, sonra olay sanki unutuluyor.

Ardından, darbe iddiasının orijinal olduğu söylenen CD’leri haberi yazan gazeteci tarafından savcılığa veriliyor.

Yine sessizlik derken, o CD’lerin türevi olsa gerek, Türkiye dün müthiş bir dalgayla sarsılıyor.

ANLAMLI DEĞİL


Gözaltı haberleri anında bin türlü yoruma yol açıyor. Yorumlarda ortak nokta, “gözler askerde”.

Oysa, geriye gidip bazı olayları hatırlarsak, gözleri askerde aramak anlamlı değil. Çünkü, her benzer olay sonrasında askerin yaptığı açıklama, askeri bir kez daha açıkta bırakıyor.

Açıkta kalmanın ilk tarihi 27 Nisan 2007, e-muhtıra.

Cumhurbaşkanı seçimine giderken, Genelkurmay Başkanlığı yayınladığı yazıyla ki, sonradan e-muhtıra olarak anılıyor, yeni cumhurbaşkanının özelliklerini, kendine göre, tanımlıyor.

Buna hükümet sözcüsü Cemil Çiçek çok ağır bir yanıt veriyor.

E-muhtıra ve ona verilen yanıt, askerin eğik düzlemde aşağıya kaymasının  başlangıcı. Ondan sonra iflah etmiyor.

Ergenekon süreci bu olaydan yedi ay sonra başlıyor.

Son aylarda ise, ne zaman yeni bir darbe iddiası ya da benzer bir belge ortaya çıksa, Genelkurmay’ın açıklamaları kimseyi tatmin etmiyor.

O nedenle, gözler askerde mantığı artık geçerli değil.

GEÇİCİ 15. MADDE


Darbe iddiaları mutlaka açıklık kazanmalı. Hukuk bu yolu açacak en büyük güvence. Kime kadar gidiyorsa, onların hepsi yargıda hesap vermeli.

Ancak, bir büyük eksik var. Şimdi iddialar soruşturuluyor. Oysa, fiilen gerçekleşmiş olan 12 Eylül darbesi var.

Anayasa’nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül’ün yargılanmasını engelliyor. Madem, darbelerle hesaplaşma günlerini yaşıyoruz, Meclis’e düşen, geçici 15. maddeyi kaldırmaktır.

Haberin Devamı

Bülent Arınç’ı kınıyorum

Haberin Devamı

HER çıkışı ayrı bir macera, bazen ayrı bir skandal. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne zaman konuşma yapsa, mutlaka çam deviriyor.

Son skandal, bir habere gösterdiği tepkide, medyaya “Tüü size” diyor. Çok tatsız, çok yakışıksız, sözüm ona, esprili bir çıkış.

Üstüne vazife olan olmayan her şeye karışan Arınç, örneğin Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu’nun odasını basıyor, tepkiler karşısında geri adım atıyor ve Mumcu’dan özür diliyor.

Ben bu satırları dün öğleden sonra yazıyorum, görebildiğim kadarıyla tektepki Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden. Oysa, bütün gazeteci cemiyetlerinin protestosu gerek.

Arınç hepimizden özür dilemeli.

Fişleme yeni bir andıç mı

Haberin Devamı

İKTİDAR partisi milletvekili Avni Doğan durup dururken garip sözler söylüyor:

“Bugüne kadar kimin başı örtülü ise, kimin çocuğu imam hatip okuluna gitmişse, kim oruç tutuyorsa, hepsini fişlemişler. Şimdi biz onları fişliyoruz.”

Tepkiler üzerine, Avni Doğan gerçi daha sonra sözünü düzeltmeye çalışıyor, partisinin yöneticisi Hüseyin Çelik itiraz ediyor, “Parti olarak biz bu sözleri tasvip etmiyoruz, biz kimseyi fişlemiyoruz” diyor.

Yine de, bazı sorular var. Ne demek, “biz” ve “onlar”? Biz kim, onlar kim? Fişlemek nasıl ve neye göre yapılıyor? Fişlemenin sonucu ne?

Ve kritik soru, Avni Doğan bu açıklamayı neden ve neye dayanarak yapıyor? Bir bildiği mi var ki, “Şimdi biz fişliyoruz” diyor?

Malum çoğumuz dinleniyoruz, bir de fişleniyor muyuz? Bu yeni bir andıç mı? Yoksa, gelişi güzel söylenmiş saçmalık mı? 

Yazarın Tüm Yazıları