Kıbrıs raporu ve gerçekçi öneriler

İLK bakışta yüzlerce rapordan biri denebilir ama Uluslararası Kriz Grubu’nun 8 Mart’ta yayınladığı Kıbrıs raporu diğerlerine benzemiyor.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 3 Ekim’den sonra yapılan ilk resmi toplantıda, Kıbrıs yüzünden ortam gerginleşirken, Uluslararası Kriz Grubu’nun yayınladığı Kıbrıs raporu yeni bir açılım ortaya koyuyor.

Raporun özelliği Kıbrıs Rumlarını ve Papadopulos’u "suçlaması" ile sınırlı değil. Çok daha önemli.

Çözümün, ilgili tarafların katkısı ve eş zamanlı atacakları adımlarla mümkün olacağının altını çiziyor. Ama hepsinin.

* * *

VİYANA’
da, Türkiye’den ek protokolü derhal uygulaması istendi. Kıbrıs Rum yönetimi ile doğrudan ticaretin başlaması, limanların ve havaalanlarının açılması ısrarı yinelendi. Bunlar olmadan müzakerelerin ilerleyemeyeceği söyleniyor. Sinir bozucu bir durum.

Kıbrıs konusunda Türkiye’nin adım atabilmesi için, Avrupa’nın Kıbrıs’ta çiğnediği eşitlik ilkesinin ve güvenin yeniden sağlanması şart.

Brüksel’in Kıbrıs Rumlarının taktiklerinin peşinden sürüklendiği (ya da bile isteye gittiği) bugünkü durumda Avrupa’nın telkinlerinin etkili olması mümkün değil. Türkiye’de hiçbir hükümet, kamoyunda adil bir sürece girildiği inancı oluşmadan Kıbrıs konusunda adım atmaz. Çünkü atamaz.

İşte bu nedenle Kriz Grubu’nun raporu ve oradaki yaklaşım önemli.

* * *

ÖNCE
bu grubun etkinliğini ölçebilmek için kimlerden oluştuğuna yakından bakmakta yarar var. Başında Avrupa Birliği eski Dış ilişkiler komitesi başkanı Lord Chris Patten ve Avustralya’nın eski Dışişleri Bakanı Gareth Evans bulunuyor. Patten aynı zamanda İngiltere’nin Hong Kong’daki son valisi, Gareth Evans ile arkadaşlığı o günlere dayanıyor.

Bağımsız bir sivil toplum örgütü niteliğindeki Kriz Grubu’nun kaynakları arasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı da dahil Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Dışişleri bakanlıkları da var.

Yani bu rapor, siyasi kulisleri etkileyebileceği gibi onlardan da etkilenerek kaleme alınmış. Raporun püf noktası bu açıdan önemli. Çözümü bir denklem olarak gören yaklaşımla kaleme alınan raporda Kıbrıs Rumları’ndan, Türklerine, Türkiye ve Yunanistan’dan Avrupa ve ABD ile Birleşmiş Milletler’e kadar ilgili tüm taraflardan, Kıbrıs’ta çözüm için eşzamanlı çaba göstermeleri isteniyor.

* * *

TÜRKİYE
, Avrupa Birliği’ne, verdiği sözleri tutmaya çağırılırken, Brüksel de 2004’te Kıbrıs Türklerine verdiği vaatleri yerine getirmeye Kıbrıs Türklerinin AB’ye entegrasyonu için doğrudan ticaret ve yardımın yolunu bulmaya davet ediliyor. Komisyon’un Kuzey Kıbrıs’ta bir ofis açarak AB’nin Türkiye ile yaptığı Gümrük Birliği anlaşmasına "Kuzey Kıbrıs"ı dahil etmesi isteniyor. Bu örneklerden sadece bir tanesi.

Önerilerin tümü, çözümün karşılıklı açılımlarla mümkün olduğu kavrayışını yansıtıyor.

Raporun gerçekçiliği de burada. Avrupa Birliği, Kıbrıs’ta eşitliği zedeleyen her adımın çözümün önünü tıkadığını görmeli ve Türkiye’nin, müzakere hevesini kaybetmesi halinde işin içinden hiç çıkamayacağını anlamalı.

Bu eşitlik sağlanırsa, değil ek protokolün Meclis’te onaylanması, liman ve havalanlarının açılması bile sorun yaratmayabilir. Çünkü izah edilebilir.
Yazarın Tüm Yazıları