Kıbrıs kimin sorunu

KIBRIS kimin sorunu?

Benim bildiğim Kıbrıs öncelikle Ada halkı arasındaki bir sorun. Kıbrıs Türkleri ve Rumlarının kurduğu ortak cumhuriyet bu sorun yüzünden çöktü, çatışmalar, ölümler etnik temizlikler bu nedenle yaşandı.

Ada, iki halkın bir arada yaşayamaz hale gelmesi nedeniyle bölündü.

Evet, Türkiye ile Yunanistan’ın iradeleri bu bölünmüşlüğü körükledi, çatışmayı derinleştirdi.

Ama şu anda sorun nerede? Kıbrıs’ta değil mi?

Gelişmelere baktığımızda öyle durmuyor.

Avrupa kamuoyu, "Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden birini tanımıyor, onun serbest ticaret yapmasını engelliyor" diye görüyor olayı, Kıbrıs’ı bir Türkiye sorunu olarak algılıyor.

* * *

ÇÜNKÜ Annan
planının reddedilmesinden bu yana, Türkiye bütün siyasi pozisyonunu "Biz üzerimize düşeni yaptık" mesajının verilmesine göre ayarladı.

Avrupa Birliği sürecinde Kıbrıs Rumlarının üyelikten doğan durumlarını kullanmak için yaptıkları her girişimde, Türkiye Kıbrıs sorununun tarafı, Kıbrıs Türklerinin sözcüsü olarak sivrildi. Yunanistan bu meseleyi tamamen sahibine, Kıbrıs Rumlarına devrettiği için localardan yönetti.

Annan Planından sonraki gelişmeler hepimizin adalet duygusunu incitti, ama bunları tekrarlamak bir işe yaramıyor artık. Türk yetkililerinin kullandığı bu söylem, "siyasi" olarak yorumlanıyor ve bir hukuk alanı olan AB için "Gümrük Birliği anlaşması çerçevesinde malların serbest dolaşımının bütün üye ülkelere tanınması" gerektiğini değil değiştirmek, etkilemiyor bile.

Bu parametreler içinde yeni yaklaşımlar bulunamaz mı?

* * *

BULUNABİLİR
. Rumların Avrupa Birliği’ne üye olmalarından sonra değişen parametrelere uygun, yeni bir yaklaşım geliştirilmeliydi.

AKP, çözümü desteklemiş olmanın siyasi faturasını, ne pahasına olursa olsun üstlenmek istemediği için değişen parametreleri, hep bu faturada nasıl indirim sağlayabileceğini düşünerek yorumladı.

Ek protokolü imzaladı, ama Kıbrıs’ı tanımadığını ek bir deklarasyonla ilan ederek, iç siyasette gardını aldı.

Ne oldu? Bu deklerasyonu AB kayda almadı. Buna yanıt olarak Kıbrıs Rumlarının müzakere süreci içinde tanınması dahil, bu yıl sonuna kadar limanların açılmasını isteyen karşı deklarasyonunu yayınladı. Ne yazık ki bu, AB müktesebatı oldu.

Bu süreçte, Kıbrıslı Türkler ne yaptı? Onlar, olayın tarafı olmaktan neredeyse çıkarak gözlemci konumuna gerilediler.

Bunda Avrupa’dan gelen telkinlere fazla kulak vermiş olmanın da etkisi var tabii.

Önce Fransa’daki anayasa referandumu ileri sürülerek, sonra Hollanda ve daha birçok gerekçeyle Kıbrıslı Türklerin sessiz kalmasının daha iyi olacağı telkinleri yapıldı. Türkler, denklemin dışına itildi. ABD ve Avrupa yetkililerinin ziyaretleri ile gönülleri alındı o kadar. CTP’nin iktidara gelmesi de, daha önce etkili muhalefet yürüten insanların ve kurumların hükümet olmanın getirilerini paylaşarak sessizleşmelerine yol açtı.

Sessiz sokakları yönetmek her zaman tercih edilir.

* * *

AVRUPA
ile krizleri duygusal tepkilerle yönetmek yerine yeni yaklaşımlar bulunabilir.

Ama bunun için Kıbrıs meselesinin sadece Türkiye’nin sorunu olmadığını anımsatacak etkili adımlar gerekir. Kıbrıs meselesi, Kıbrıs’ın ve Avrupa’nın meselesidir.

Rumların resmen tanındığı 60 anlaşması bugün ihlal edilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu üyesi Türklere ayrılan yerler boştur. Avrupa Birliği Müktesebatı, bölünmüşlük ve çözümsüzlük nedeniyle adanın sadece bir bölümünde uygulanabilmektedir.

Avrupa’ya, üyelerinden birindeki bu sorunu hissettirecek olan biz değil, Kıbrıslı Türklerdir.

12 Haziran gecesi Lüksemburg’daki basın toplantısında gözlerim hep Kıbrıslı Türk gazetecileri aradı. Onların bizden daha fazla soracağı vardı eminim.
Yazarın Tüm Yazıları