Zülfü Livaneli’nin itiraf saati

Güncelleme Tarihi:

Zülfü Livaneli’nin itiraf saati
Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2002 00:00

Bunları yazmak ayıp bile olabilir ama kendimi tutamayacağım ve söyleyeceÄŸim: Ä°ÅŸe baÅŸlayıncaya kadar rahatsızdım. Zülfü Livaneli ismi beni aÅŸar diye düşünüyordum. Şöhretinin altında ezilirim, ciddiyetinin üstesinden gelemem. Katır-kutur bir ÅŸey olur. Benim kafamda beliren imaja, düzgün saçlı, düzgün yüzlü, düzgün tavırlı, hiçbir yamuÄŸu olmayan adama benzeyen bir röportaj çıkar diye korkuyordum. Aslında hepimiz için itiraf saati. Benim için de öyle. Elimde tuttuÄŸum kitapta birkaç bölüm ilerleyince, önce yazardan şüphelendim: Yoksa bu kitabı yazan Zülfü Livaneli deÄŸil miydi? Çünkü hiç de tahmin ettiÄŸim, beklediÄŸim gibi olmadı, ilerliyordu kitap, hem de cıva gibi akıyordu, üstelik beni fena halde içine alıyordu. YaÅŸayan, canlı karakterleri pek bir sevdim. Onların kitaptaki kaderlerini sonuna kadar merak ettim. Kitabın sonuna doÄŸru, bu sefer de kendimden şüphelenmeye baÅŸladım. Biraz da utandım. Demek ki, ben o yazarı tanımıyordum. Kafamdaki önyargılara takılıp kalmıştım. Karşı karşıya gelip konuÅŸmaya baÅŸlayınca, iyice ÅŸaşırdım. Bana kendisinden söz eden insan kesinlikle benim bildiÄŸim, benim tanıdığım ve daha önceden yargıladığım Zülfü Livaneli deÄŸildi. O yüzden bu röportaja ‘‘itiraf saati’’ demek en doÄŸru tanımdı...‘‘Mutluluk’’ kitabını yazmak için bu kadar çaba harcamanızın nedeni nedir? Kafamıza neyi sokmak istiyorsunuz, siz bize neyi anlatmak istiyorsunuz?- Bilmiyorum.Anlattıklarınız rastgele kurgusal bir öykü mü? Yoksa bize aktarmak istediÄŸiniz mesajın parçaları mı?- Mesaj filan yok. Mesaj lafını zaten hiç sevmem. Samimi de bulmam. Ben bir edebiyat tutkunuyum. Ä°yi kitaplar okumayı seviyorum ve iyi kitaplar yazmaya çalışıyorum. Bu kitabı da yazmak istedim. Ä°stanbul'da bir profesörün hikayesi olarak baÅŸladı. Sonra Meryem ve Cemal katıldı, derken Meryem hepsini geçip kitabın ana karakteri oldu. Kitap biraz da kendi kendini yönetti.Prof. Ä°rfan Kurudal sizin hayata bakışınızdan ne kadar etkilendi?- Çok. Ama ben o deÄŸilim. Hepimizin hissettiÄŸi bir sürüklenme duygusu var, bir nehirde sürükleniyoruz sanki ve etraftan uzatılan dallara tutunmaya çalışıyoruz. Ä°rfan iÅŸte öyle biri, ben de zaman zaman onun gibi hissederim. Bu ülkede yaÅŸayan herkesin kaderi bu. Türkiye bana bir çiçek dürbünü gibi geliyor. Her salladığında baÅŸka bir kompozisyon ortaya çıkıyor. Biz de savruluveriyoruz.Zülfü Livaneli'nin yaÅŸamıyla kitapta anlattıklarınız arasında anlayış ve hoÅŸgörü olarak bir fark var. Mı?- Tam anlayamadım...Åžunu demek istiyorum: Bu kitabı yazan gerçekten siz misiniz! Ben sizi daha kaskatı, kalıplar arasına sıkışmış bir adam zannederdim.- Belki de bu yüzden yazdım bu kitabı, kimbilir. Kendime dair ifade edemediÄŸim ÅŸeyler olduÄŸunu düşünüyorum. Sadece bir takım efsane ÅŸarkılar yazan, onları kitlelerle birlikte söyleyen, kapalı, asık suratlı, dünyaya ciddi ve politik bakan biri deÄŸilim. Yıllarca, ‘‘N'olur beni bu kadar çabuk anlamayın’’ dedim, olmadı. Bizler insanları çekmecelere koyup kilitlemeye o kadar ÅŸartlanmışız ki. Borges'in güzel bir hikayesi vardır. Buenos Aires'te bir caddede duruyormuÅŸ, kördür biliyorsunuz, yanına bir öğrenci yaklaÅŸmış ‘‘Siz Sinyor Borges misiniz?’’ demiÅŸ, ‘‘Bazen’’ demiÅŸ. Ben de bazen o diÄŸer Zülfü Livaneli'yim, bazen deÄŸilim. Ä°kizler burcu bile deÄŸilim, dördüzler, beÅŸizler burcuyum. Neye yoÄŸunlaşırsam onu yaşıyorum. 500 bin kiÅŸinin önünde ÅŸarkı söylerken baÅŸka bir insan olabilirim ama özel hayatımda bambaÅŸka biriyim. Mesela acayip taklit yaparım. Geçenlerde bir Salih Memecan taklidi yaptım, izleyenler denize düşüyordu gülmekten...Siz deÄŸiÅŸmiÅŸ olabilir misiniz?- Hayata eÄŸlenceli bakma yönüm, ilk gençliÄŸimden beri vardı. Ama söyleyemiyordum. Korkuyordum. Türkiye'de hepimiz korkarız. Birbirimizden korkarız. Kamudan korkarız. Kendimizi açmaktan korkarız. Eskiden belki de kendimi daha derli toplu göstermeye çalışıyordum. O ÅŸarkıları yazan, söyleyen adam deÄŸilim demek istemiyorum, tabii ki onlara sahip çıkıyorum, onlar benim geçmiÅŸim, ama ben, sadece o adam deÄŸilim.Kitabınızdaki Ä°rfan karakteri gibi tüm yaÅŸamınızı sorguladığınız oldu mu?- Hep. Bunu yapmayan yoktur ki. Kimi daha bilinçli yapar, kimi daha bilinçsiz. Ben herkesin ölmeden önce bir baÅŸka hayat yaÅŸama düşü kurduÄŸuna inanırım. Herkesin hayatında bir deÄŸiÅŸiklik yapma arzusu vardır. Yaptığı iÅŸlerden sıkılma, olduÄŸu kimlikten kurtulma. Ä°rfan Kurudal gibi...Siz etrafınızda bir dolu böyle insan gördüğünüz, biraz da kendinizden etkilendiÄŸiniz için mi Ä°rfan tipini yarattınız?- Elbette. Benim bundan önceki kitabım ÅŸu ironik cümleyle biter: ‘‘Herhalde mutluluk dedikleri bu olsa gerek, biraz güvenlik biraz can sıkıntısı.’’ Bu tema hep vardır bende. Bana göre güvenlik ve mutululuk bir arada olamayacak ÅŸeyler. Gerçekten mutluluk peÅŸinde gidiyorsan, güvenli suları bırakacaksın, kendini atacaksın.Siz atar mısınız kendinizi...- Atarım tabii. Attım da. Üç dört hayat yaÅŸadım gibi geliyor bana. Hapislere girdim, sahte pasaportlarla yurt dışına kaçtım, konserler verdim...Ama son senelerde benim kafamdaki siz, son derece güvenli yaÅŸayan, hafif steril, şık, jilet, fazla maceralara girmeyen, kimlere deÄŸeceÄŸini bilen...- Dışarıdan görünen böyle. Ama içeriden görünen ÅŸu: Mide hastalığı çeken, geceleri katiyen uyuyamayan, uyku hapları kullanan, çoÄŸu zaman da trankilizanlarla ayakta duran biri.Sizin de kendinizi zaman zaman Ä°rfan gibi yenilmiÅŸ hissettiÄŸiniz olur mu?- Hiç o derece hissetmedim. Çünkü Ä°rfan'dan farklı olarak ben bir tarafımı korudum. Ä°syankar bir yanım oldu. Otoriteyle problemim oldu. Hangi iÅŸe girdiysem uyumlu olmadım. Çalıştığım gazetelerde de öyle. Tam olarak oranın bir parçası olamadım. Ne bir örgütte, ne bir partide, ne bir gazetede. Ayrıksı durdum. Bu da insanı koruyor.Ä°nsanlarda son zamanlarda oluÅŸan Zülfü Livaneli imajı bu kitapla deÄŸiÅŸecek mi sizce?- Okuyanlarda belki. Ama nihayetinde kaç kiÅŸi okuyacak ki? Åžarkılarımın 30 yıldır kök salmışlığı yanında bu kitabı çok az kiÅŸi okuyacak. Ama okuyanlarda deÄŸiÅŸik bir düşünce oluÅŸacağını zannediyorum.Sol edebiyat üzerinden kendisi için bireysel parsa topladı diye sizi suçlayanlara verecek cevabınız nedir?- Ben öyle bir ÅŸey yapmadım. Sadece kendi ÅŸarkılarımı yazdım, onları söyledim, baÅŸka da bir ÅŸey yapmadım. Buna eÄŸer ilgi gösterildiyse bu da benim suçum deÄŸil.Åžizoid parçalanmanız ne seviyede? Hangi yanınız daha ağır basıyor: Müzisyen, besteci, yorumcu, yazar, siyasetçi? KiÅŸiliÄŸinizin altında ne yatıyor ki, bu kadar çok parçalara ayırabiliyorsunuz kendinizi?- Ben de tam olarak bilemiyorum ama herhalde kendimi ifade etme güdüsü. İçimden gelen ÅŸeyleri yapıyorum ben. Heyecanlarıyla yaÅŸayan, kendini oradan oraya savurmuÅŸ biriyim.Peki içinizde bu kadar volkanlar patlıyorsa, dışınızda nasıl bu kadar sakin durabiliyorsunuz?- Onat Kutlar benim için öğrenci gibi görünüyor yazmıştı, ÅŸimdi biraz yaÅŸlandım, öğretmen gibi görünüyorumdur. Ama içim o deÄŸil. Bir yere kadar kendinizi saklayabiliyorsunuz bir yerden sonra onlar patlıyor.Mesela saçınız hiç deÄŸiÅŸmiyor. Hep aynı stilde ve kalıp gibi durmasından hiç rahatsız olmuyor musunuz?- GençliÄŸimde kendi yüzümle çok oynadım, sakal bıraktım, bıyık bıraktım. Åžimdi öyle bir ihtiyaç duymuyorum. Kendimden sıkıldığım oluyor. Ama fiziÄŸimi deÄŸiÅŸtirerek buna bir çözüm bulamam. Farklı ÅŸeyler üreterek bunu aÅŸmaya çalışıyorum. Ãœstelik o zaman utangaçlığınızı, çekingenliÄŸinizi bir tarafa atabiliyorsunuz.Öyle bir insan mısınız?- Yol soramayacak kadar çekingenim ben. Binlerce kiÅŸinin karşısında konser veririm de, sokakta birini çevirip bir ÅŸey soramam. Bir de utangacım. 12 Mart'ta hapishaneydim, oradan çıktıktan sonra geçinmek için müziÄŸi profesyonel olarak yapmak istedim. Stüdyoya girdim, söyleyemiyorum, sesim çıkmıyor, çok uzun süre de yapamadım. Sebebi korku, çekingenlik. Ben sahneye çıkabilecek en son insanım. Zorlamalarla oldu. Bir ÅŸey de yapmıyorum zaten, kendim olarak çıkıyorum, duruyorum orada.Ben hep tavana vurmuÅŸ bir özgüveninizin olduÄŸunu düşünürdüm.- Tam tersi. En az özgüveni olan herhalde benimdir Türkiye'de. Çok da kararsızım. Yaptıklarımdan sürekli kuÅŸku duyarım. Bu kitabı yazarken de dünyanın en güzel romanını yazıyorum düşüncesine kapılıyordum, sonra ertesi gün ‘‘Ya bu beÅŸ para etmez ben bunu nasıl yazıyorum’’ diyordum. Plaklarımı çıkarırken de korktum. Bu korkular kendinizi savunmaya almaya itiyor sizi. Ama galiba artık kendimi savunmaya almayacak kadar rahatladım...MUTLULUK'TA ÜÇ KİŞİYLE TANIÅžIYORUZMERYEM Van gölünün kıyısında bir köyde amcasının tecavüzüne uÄŸruyor, ailesi tarafından kilitlendiÄŸi ambarda kara kara başına gelecekleri düşünüyor. CEMAL Meryem'in amcaoÄŸlu. Gabar DaÄŸları'nda PKK ile savaÅŸta. Çocukluk arkadaşı Kürt Memo da artık düşmanları arasında. Ä°RFAN KURUDAL O Ä°stanbul'un havalı profesörlerinden biri. Bir Harvard mezunu ve televizyonların vazgeçilmez siması. Paraya para demiyor ama BoÄŸaz'a bakan evinde hayatını kökten deÄŸiÅŸtirme planları yapıyor. Bu üç insan garip bir tesadüf sonucunda bir araya geliyor.MUTLU DEĞİLÄ°MRomanınızın adı Mutluluk. Peki siz mutlu musunuz?- Mutlu olduÄŸum söylenemez. Sıkıntılarım var benim. Uykusuzluklarım, üzüntülerim, kaygılarım. Somut kaygılar deÄŸil, daha metafizik kaygılar.Ölüm korkusu filan mı?- O da var. Bir de beni içinde yaÅŸadığım toplum, çevre çok etkiliyor. Son yıllarda gittikçe artan kabalık neredeyse beni boÄŸacak. Pek çok ÅŸey için ‘‘Bana ne’’ diyemiyorum. Parasızlık çekmiyorum, saÄŸlığımda bir ÅŸey yok, eÅŸimle bir sorunum yok dostalarımla da aram iyi, ama gene de huzursuzum. YAÅžAR KEMAL KIYAK ÇEKMEDÄ°Kadınları nereden tanıyorsunuz?- Çok mu tanıyor görünüyorum? Bu galiba yarattığınız karakterin içine girebilmek. Meryem karakterini çok düşündüm ben. Konumum ve erkek oluÅŸumla ilgili siz beni daha çok Ä°rfan karakterine yakın görüyorsunuz, ama ben kendimi en çok Meryem'le özdeÅŸleÅŸtirdim.Neden?- Yaralanmaya en açık o olduÄŸu için belki de... Bu kitapta sizin için önemli olan hangisi, Türkiye yakın tarihi mi, yoksa o fonun arkasında yaÅŸanan bin yıllık insanlık sorunları mı? Hangisine insanlar daha çok yakalansın istiyorsunuz...- Sadece o üç kiÅŸiye yakalanmaları benim için önemli: Meryem, Ä°rfan ve Cemal. Bence romanlar kahramanlarıyla var olur. EÄŸer bir romanı bitirdiÄŸiniz anda onlar hayaletler gibi etrafınızda dolaÅŸmıyorsa, o kitap baÅŸarısızdır. Ben üç insanın hikayesini anlatmaya çalıştım. Toplumsal olaylar dokuydu, dekordu.Ä°lk kim okudu?- YaÅŸar Kemal. Heyecanlandığını söyledi.Kitabın arkasına YaÅŸar Kemal'in yazdıklarını koyarsam körler sağırlar birbirine ağırlar gibi durur diye düşündünüz mü?- Yok. ArkadaÅŸlık hatırı için bu kadar övmez. O romanları herÅŸeyden daha çok sever. Etrafımdaki herkes beÄŸendi. EÅŸim Ãœlker, ‘‘Ben bile bu kadarını beklemiyordum’’ dedi.Bu kitap sizin baÅŸ yapıtınız mı?- Ben öyle hissediyorum. Bunu aÅŸamayacağım gibi bir his var içimde. Ä°nÅŸallah yanılıyorumdur. Bu kitap sayesinde ben kendimi de öğrendim.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!