OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 28, 2004 00:00
Doğan Kitap’tan çıkacak ‘Bay Sinema’ adlı kitabı şimdiden konuşulmaya başlanan Türker İnanoğlu’nun ses getiren açıklamaları devam ediyor. İnanoğlu en sevdiği filmleri, yönetmenleri ve oyuncuları açıklarken, bugünkü Yeşilçam’ın durumunu da değerlendirdi.Dün ve bugün Türk sinemasında ismi olan hemen herkesi siz keşfetmişsiniz. Türkan Şoray’dan Cüneyt Arkın’a, Yılmaz Erdoğan’dan Demet Akbağ’a kadar uzanan bir çizgi var. Bu nasıl bir duygu?Bunun sezgiyle ilgisi var. Yılmaz Erdoğan’ı Yasemin Yalçın getirdi. Skeçlerini yazıyordu. Onun yazdığı iki tane skeçten büyük birisi olacağını hissettim. Kalemi olan adam belli oluyor hemen. Bu insanların ünlü isimler haline gelmesi beni de mutlu ediyor. Sayamayacağım kadar çok isim var böyle. Ama onlar aynı zamanda arkadaşlarımdı benim. Benim arkadaşlık çerçevesi içinde götürdüm bütün işleri ve ilişkileri. - Nasıldır ünlü isimlerin dostlukları? Şöhret değiştirir mi kendilerini? Tanık oldunuz mu böyle şeylere?Ben size kısaca bir cevap vereyim: Eskiden Türk sinemasına her sabah en aşağı elli adam gelirdi, akşam da altmış adam giderdi...- Eskiden beri Yeşilçam’dan kazanan sinemacıların, Yeşilçam’a yatırım yapmadıkları söylenir. Siz bu konuda da ters bir örneksiniz. Yeşilçam’dan kazanmadıklarınızı bile Yeşilçam’a yatırıyorsunuz...Bunun tek istisnası benim. Aileden kalanları da Yeşilçam’a yatırdım ben. Bugünkü Yeşilçam’ın durumu- Peki bugün nasıl buluyorsunuz Yeşilçam’ın durumunu? Son filmleri izliyor musunuz?Son döneminden ümidim var. Beş altı sene önce yapılan filmler sırasında ise çok ümitsizdim. Şimdi iki tür film yapılıyor Yeşilçam’da. Biri dışa açık, itibar getirecek festival filmleri. Belki fazla gişe yapmıyor ama Türkiye’ye büyük itibar getiriyor. ‘O Şimdi Asker’ veya ‘Vizonteleler’ eski Yeşilçam formülüyle yapılmış filmler. Bunun için ticari başarıları da yüksek oluyor. - Yaşanan bunca değişime rağmen Yeşilçam’ın ürettiği format hálá geçerliliğini koruyor mu sizce?Düşünce ve duygular pek değişmiyor. Daha doğrusu, düşünceler değişiyor da duygular fazla değişmiyor. Türk insanının yapısı da değişmiyor. - Peki televoleleri filan kimler izliyor?Başlangıçta bir merak vardı. Sinema seyircisi izliyordu onları daha çok. Sevdiği sanatçının dedikodusunun peşindeydi. Ancak, zamanla yitirdi o tür programlar cazibesini. Reytingler ortada. - MİT Müsteşarı bile ‘Ahlákı bozuyur’ diye açıklama yapmıştı. Siz aynı kanaatte değil misiniz?Ben öyle bir şeye inanmıyorum. Ahlákı niye bozsun? Onu orada görüp de imrenecek kişinin ahlákı, Amerikan filmlerini izlediği zaman da bozulur zaten. İnanmıyorum ama bu çok da tasvip ettiğim anlamına gelmiyor. - En beğendiniz yönetmenler kim?Lütfi (Akat) Ağabey’i seri dışı bırakırsak, bir numarada Yavuz Turgul var. Yılmaz Erdoğan ve Sinan Çetin de iyi. - Peki en beğendiğiniz oyuncular?Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz. Yasemin Yalçın çok büyük oyuncuydu ama kendi kendini yok etti. Halbuki Adile Naşit’in daha moderni, daha kabiliyetlisi olarak geliyordu piyasaya. - Dünya sinemasından?Yönetmen olarak eskilerden Bernardo Bertolucci, yenilerden Mel Gibson.- İçinizde ukde olarak kalan herhangi bir film oldu mu?Kıskandığım filmler oldu.- Neler mesela?Züğürt Ağa ve Muhsin Bey. - Sinemaya ömrünüzü verdiniz. Kadrim kıymetim bilindi diyebiliyor musunuz gönül rahatlığıyla?- Aksine bir şey diyemem. Sinemada kimse kimseyi sevmez ama benim için kimse aleyhte konuşmaz. Prenses Süreyya karakola götürülünce skandal patladıİran Kraliçesi Süreyya, Şah Rıza Pehlevi’den çocuğu olmadığı için 1963 yılında ayrılmıştı. İran’dan ayrılan kraliçe, Avrupa’da yaşamaya başladı. Avrupa ‘jet sosyete’sinin bir numaralı ismi haline gelen Süreyya, aktör Maximillian Schell’le büyük bir aşk ilişkisi içine girmişti. Maximillian Schell Topkapı filminin çekimi için İstanbul’a geldikten bir süre sonra Prenses Süreyya da sevgilisinin arkasından İstanbul’a geldi. Avrupa ve Türk basını Süreyya’nın peşindeydi. Bir akşam çekiminin
yemek arasında Süreyya ve Maximillian Schell, Arnavutköy’de sahilde arabalarının içinde birbirlerine aşk sözleri fısıldarken öpüşmeye başlamışlar. Bunu gören işgüzarlar ‘sokakta sevişiyorlar’ diyerek 20 metre uzaklıktaki karakola şikáyet ediyorlar. İşgüzar komiser de prenses ile sanatçıyı arabadan bir suçlu gibi çıkarıp karakola getiriyor. Olayı
haber alan Türk ve Avrupalı gazeteciler karakolda bunları resimlerken bir prensesin karakola alınması diplomatik bir skandala dönüştü. Olaya hemen el konuldu, özürler dilendi. Komiser doğuya sürüldü, ama ülkemiz için büyük bir skandal oldu bu olay.Gülşen Bubikoğlu ile gizlice evlendik1974 yılında Gülşen’le hiç kimseye haber vermeden, basından gizli olarak yalnızca birkaç aile dostumuzun huzurunda Kemal Utku’nun evinde nikáh yaptık. Neden böyle yaptık? Bilemeyeceğim. Kimden neden çekinecektik? Zannedersem yaptığımız hataydı. Bir süre sonra
magazin basını GülÅŸen’in resminin altına ‘Türker Ä°nanoÄŸlu’nu Filiz Akın’dan ayıran kadın’ diye baÅŸlık atmaya baÅŸladı. Benim Filiz’den ayrılmamla uzaktan yakından en ufak bir iliÅŸkisi olmayan, o sırada ondokuz yaşında olan GülÅŸen, bu yazılara çok üzüldü.Senarist mi Kemalist miErdoÄŸan TünaÅŸ da çok iyi bir senaryocu olmasına raÄŸmen çok tembeldi. Yazılan senaryo sayfalarını elinden almak bir problemdi. Onun ilacı da hanımı Suzan Avcı’ydı. Suzan Hanım çok kıskançtı ve ErdoÄŸan’ın üzerinde büyük bir hakimiyeti vardı. Biz ErdoÄŸan’ın çapkınlıklarını, kaçamaklarını tespit edip bazen de fotoÄŸrafla belgeleyerek elimizde koz olarak kullanırdık. Suzan Hanım’a göstermekle korkutarak, senaryolarımızı ErdoÄŸan’a tıkır tıkır yazdırırdık. Bir gün ErdoÄŸan ile Suzan kavga ederler. Kavga o kadar büyür ki karakola intikal eder. Oynadığı külhani rollerden dolayı Suzan Avcı’yı çok seven polis memurları, ErdoÄŸan’a bozulurlar. ‘Utanmıyor musun bu kadını üzmeye’ diyerek biraz hırpalarlar. ErdoÄŸan’ın ifadesini alan polis, ‘MesleÄŸiniz ne?’ diye sorar, ErdoÄŸan ‘Senarist’ der. Polis ‘Kemalist mi?’ deyince, ErdoÄŸan güler. Polis ‘Ne gülüyorsun ulan?’ diye ErdoÄŸan’ın üzerine yürür ve vazifedeki memurla alay etmekten onu nezarete atar. Gece güç bela ErdoÄŸan’ı karakoldan çıkarmamı hiç unutamıyorum.Â
button