Alp ULAGAY
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 01, 2005 01:19
Hamza Yerlikaya iki hafta önce Varna’da bir kez daha Avrupa Şampiyonu oldu ve omuzlara alındı. 1993’ten beri güreş dünyasının hep zirvesinde dolaşan Yerlikaya güreşe meraklı bir babanın altı çocuğundan birisi.
Sivas’ta umduğunu bulamayıp İstanbul’a göç eden Mustafa Yerlikaya iki oğlunun güreşe teşvik etti. Ama sonra da onların başarılarını hep uzaktan izledi. Hamza bitmek tükenmek bilmeyen çalışma aşkı ve hırsıyla 15 yaşından beri şampiyonlukları topladı. Hatta 17 yaşında dünya şampiyonu olunca FILA ona ‘Asrın Güreşçisi’ unvanını verdi. Ama tüm bu şampiyonluklar karşısında mütevazı tavrını korudu. Zorda kalan dostlarının yardımına koştu. Hele küçük kardeşi Mikail’in sağlığı uğruna vaktini, parasını ve itibarını sonuna kadar kullandı. Şimdi 96 kiloda yeni bir Olimpiyat şampiyonluğu hayali kuruyor. 2008’de Pekin’de kürsünün en üst basamağına çıkmak için şevkle çalışıyor. Bir yandan da Isparta’da okuluna gidip diplomalı bir hoca olmaya çalışıyor.
İki hafta önce yedinci Avrupa altınını boynuna takan Hamza Yerlikaya’yı şu cümleyle özetliyor ilk antrenörü Salih Bora: ‘Hamza çalışmaktan hiç bıkmaz. Antrenman biter, o çalışmaya devam eder. Ama daha da önemlisi hırsıdır. Minderdeyken gözü hiçbir şeyi görmez. Maçı kazanmak için her şeyi yapar.’
Bu büyük şampiyon güreşçi kimliğini ailesinden alır. Babası Mustafa Yerlikaya Sivas yakınındaki Demiryazı Köyü’nde çiftçilikle uğraşmaktadır. Bir yandan tüm akranları gibi güreşe tutkuludur. Ama köyde kalırsa güreşte çok yol alamayacağının farkındadır. 27 yaşında kararını verir: Altı aylık hamile eşi Emine’yi ve üç çocuğunu kapıp İstanbul’un yolunu tutar. Boğazı geçmeden durur ve Kadıköy’e yerleşirler. İşte bu koşuşturma içinde 3 Haziran 1976’da Yerlikaya ailesinin dördüncü ferdi Hamza dünyaya gelir.
Mustafa Yerlikaya bir yandan
Fenerbahçe’nin güreş şubesinde güreşirken bir yandan da inşaatlarda çalışır. Ama ekmek kavgası yüzünden kısa bir süre sonra güreş kariyerine nokta koyar. Güreş minderinde daha iyisini yapamayınca iki oğlu Muttalip ve Hamza’yı güreşe teşvik eder.
EĞLENCE OLSUN DİYE BAŞLADI
Önce ağabey Muttalip, İstanbul Demirspor Kulübü’nde güreşe başlar. Bu arada küçük Hamza futbola meraklıdır. Babası bu hevesine karşı gelemez ve Hamza’yı ilkokulda Fenerbahçe’nin altyapısına yazdırır. Hamza vücudu güçlensin diye ağabeyinin yanında 1986’da güreşe başlar. Bu ilk yıllarda güreş okul arkadaşlarıyla gidilen bir eğlenceden öte değildir. Ancak kendini gösterince futbolu bir kenara bırakır ve sadece güreşe verir kendini. 1988’den itibaren Avrupa ve dünya şampiyonlarında boy gösteren Muttalip eve ilk madalyaları getirir.
Hamza için dönüm yılı 1991’dir. İki antrenörü Muzaffer Aydın ve Salih Bora’nın da çabalarıyla kısa zamanda kendini gösterir. 15 yaşında Yıldız Milli Takım’a seçilir. Kanada’daki Dünya Şampiyonası’na gider. Sudan çıkmış balığa döner bu 10 günlük seyahatte. Yeni bir dönem başlar artık: ‘İlkokul ve ortaokul yıllarında hiçbir geceyi ev dışında geçirmedim. 1991’den sonra kamplar ve şampiyonalar derken adeta evin yolunu unuttum. Yılın neredeyse yarısını ailemden uzakta geçirdim.’ Quebec’teki şampiyonada dördüncü olur ve kürsüye çıkamaz ama çocuk denebilecek yaşta ilk defa dünya sahnesine çıkmıştır. Bundan sonra yıldızlar ve gençler düzeyinde dünya minderlerinde yaşıtlarının tozunu atar. Milli takımdaki askeri disiplinin de bunda payı vardır. Milli takım sorumlularından bir emekli albay her sabah çocukları erken uyandırıp içtima alır.
TARİHİN EN GENÇ DÜNYA ŞAMPİYONU
Türkiye’deki yaşıtlarından çok üstündür. Kendinden yaşça büyük ve tecrübeli rakiplerle başetmektedir. 1993’teki Türkiye Şampiyonası’na yaşı küçük gerekçesiyle kabul edilmez. Halbuki büyüklerle güreşebilsin diye doktor raporu bile almıştır. İstanbul’da, Bulgaristan’da ve Almanya’daki uluslararası turnuvalarda en iyi dereceyi 17 yaşındaki Hamza alır. Buna karşın milli takım sorumluları onu Avrupa Şampiyonası’na götürmek istemez. ‘Abim de milli takım kampındaydı. Kampa gizlice katılyordum. Geceleri birinci kat camından ağabeyimin odasına giriyordum. Üstelik bundan antrenörlerin haberi bile yoktu.’
İstanbul’da kampta umutsuzca beklerken kaderi birden değişir. Sporcular saunadayken zamanın federasyon başkanı Sadettin Tantan gelir. Antrenörler orada olduğu halde Hamza’nın derecelerini tek tek sorar. ‘Kardeşim bu çocuk herkesi yenmedi mi? O zaman milli takıma Hamza gidecek’ diye ağırlığını koyar. İstanbul’daki Avrupa Şampiyonası’na Elvan Mert’in yerine gider ve gümüş madalyayı boynuna takar. Bir ay sonra İsveç’teki Dünya Grekoromen Şampiyonası’nda müthiş maçlar çıkarır. 17 yaşın tecrübesizliğine karşın tüm rakiplerini yenip 76 kiloda şampiyon olur. Dünya güreş tarihinin en genç dünya şampiyonudur. Havadaki ters taklası unutulmayacak bir kare olarak zihinlere kazınır. Türkiye’ye dönüşü
rüya gibidir. Kortej eşliğinde İstanbul turu atar. Bağdat Caddesi’nde halkın coşkulu desteğiyle karşılaşır.
KARDEŞİNİN TEDAVİSİYLE 10 YIL UĞRAŞTI
Mahallesine döndüğünde akrabaların ve komşuların kendisini kutlamak için eve doluştuğunu görür. Üstelik bu başarı sadece manevi yönüyle kalmaz. Devletten başarının karşılığı bir apartman dairesi ve bir miktar para ödülü alır. Çocukluğundan beri mütevazı bir yaşam sürmüş, tatil nedir bilmemiş Hamza için daha rahat bir yaşam sağlayacaktır bu ödüller. Ancak, acı bir
haber bu mutluluğu doya doya yaşamasına izin vermez.
Yapılan tetkikler sonunda henüz üç yaşındaki en küçük kardeşi Mikail’in lösemiye yakalandığı anlaşılır. Bu, Yerlikaya ailesi için hastanelerde geçecek 10 yıllık bir dönemin başlangıcıdır. Türkiye’de hastane hastane, doktor doktor dolaşırlar. Hamza Yerlikaya kardeşine duyduğu sevgiyle varını yoğunu tedavi uğruna harcamaktan çekinmez. Bitkisel ilaçları bile denerler. Ama Mikail bir türlü iyileşmez. ‘1997 sonuydu. Bir kampta takım arkadaşım Ercan Yıldız’la konuşurken ‘neden yurtdışını denemeyelim?’ dedim. Hemen Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e gittim.’ Şeker, hemen bütçeden ödenek çıkararak Mikail ve annesinin İngiltere’ye gitmesini sağlar. Londra büyükelçiliği de ana-oğul için seferber olur. Mikail yaklaşık yedi ay Royal Free Hospital’da tedavi görür. Hamza da sık sık ziyarete gider. Türkiye’de de devam eden tedavi sonuç verir. İki yıl önce sağlığına kavuşan Mikail şimdi 8. sınıf öğrencisi. Şimdi Hamza’nın tek dileği löseminin tekrarlamaması.
1995’teki ikinci dünya şampiyonluğundan sonra askere alınır şampiyon güreşçi. Ortak kamp yaptıkları Karagücü takımında görevli bir üsteğmen 1996 başında ‘Hamza hadi seni askere alalım’ dediğinde önce şaka zanneder. Ama bir ay sonra askerlik şubesinden gelen mektupla şaşırır. Aynı yılın şubat ayında birliğinin yolunu tutar. O yıl Atlanta’daki Olimpiyatlar için özel izin alır. Ama beklentiyi boş çıkarmaz. İlk turdan itibaren fırtına gibi eser. Hiçbir rakibine puan vermeden 82 kiloda grekoromen stilde ilk kez Olimpiyat şampiyonu olur. Olimpiyat dönüşü yine ödüllere ve övgülere boğulur. Olimpiyat şampiyonu bir asker olarak Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın huzuruna çıkar. Uluslararası Güreş Federasyonu FILA da en genç şampiyon olması dolayısıyla ona yüzyılın güreşçisi unvanını verir.
FILA ONU YÜZYILIN EN BÜYÜĞÜ SEÇTİ
Avrupa şampiyonluklarına da abonedir. 1996, 1997, 1998 ve 1999’da dört kez Avrupa’nın en iyisidir. Türkiye’de yolda her gören kendisini çevirip tebrik etmekte, kucaklamaktadır. Hatta hemen güreş tutmak isteyenler bile çıkar. Bu tablo yurtdışındaki büyük şampiyonalarda yaşanır. Tribünlerdeki hayranları imza alabilmek birbirleriyle yarışır. ‘Rakip güreşçiler bile sık sık Hamza’nın maç sırasındaki fotoğrafını çekip imza istemeye gelirlerdi’ diye o günleri hatırlıyor antrenörü Salih Bora.
Askerliği bittikten sonra imkanları kısıtlı Demirspor’dan ayrılır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ın transfer teklifini kabul eder. Tüm başarıları nedeniyle 2000’de Sydney Olimpiyatları’nda Türk bayrağını taşıma görevi Hamza’ya verilir. Avustralyalı Türklerin alkışlarıyla ikinci kez Olimpiyat kürsüsünün en üst basamağına çıkar. Ama bu kez dört yıl öncenin rahatlığı yoktur. Üstelik tüm rakipleri de kendisini çok iyi tanımıştır. Final maçından sonra medyaya tepkilidir. ‘Sadece dört yılda bir hatırlıyorlar bizi. Boşuna mı güreşiyoruz’ diye feryat eder.
2000’den sonra yılların yorgunluğuyla performansında bir düşüş yaşar. Avrupa’da yine zirvededir. Ama dünya şampiyonasında aynı başarıyı gösteremez. Hakem hatalarından yakınır: ‘Şimdi Ermeni’yle güreşiyorum. Hakem de Bulgar ama Ermeni asıllı. Tabii onu tutuyor.’ Bir de büyük şampiyonalar öncesi kilo vermekte zorlanır. Geçen yıl Olimpiyatlar öncesi 87 kiloya düşme çabasıyla 11-12 kilo verdiği için maçlarda gözleri kararır, halsiz düşer. Bunun da etkisiyle çok istediği üçüncü olimpiyat altınını alamaz. 2005’e yeni bir şevkle başlar. Bu hırsla yeni sıkletini 96 kilo olarak belirler. Artık saunalarda saatlerce vakit geçirip kilo verme derdi yoktur. Varna’daki Avrupa Şampiyonası’nda eski Hamza olup çıkar. Estonyalı, Litvanyalı, Çek ve İsveçli rakiplerini yenip kariyerinin yedinci Avrupa şampiyonluğunu kazandı.
BİLGİM TÜRKİYE’DE KALSIN MİLLİYETÇİSİ
Şimdi bu şampiyonluğunu huzuruyla yeniden doğmuş gibi. ‘İşim bu benim. Gücüm elverdiğince güreşeceğim. Şimdi Pekin’e yani 2008 Olimpiyatlarına hazırlanıyorum. Olimpiyatı düşünmesem niye güreşeyim.’ Hamza artık ailesiyle birlikte oturmaz. Zaten babası da İstanbul’dan bıkmış olacak ki inşası süren yeni evine göz kulak olmak için yılın yarısını köyünde geçirir. Annesi ise oğlunun başarılarının ardından gazete kupürü kesmekten hiç bıkmaz. Son Avrupa şampiyonluğuyla kupürler daha da kabarır. İstanbul Ataşehir’de kendisine yeni bir hayat kurar.
Ama sadece güreşle yetinmek istemez. Yerlikaya geçen yıl YÖK’ün Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu sporculara tanıdığı haktan yararlanarak Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü’ne kaydını yaptırır. Sporu bıraktıktan sonra antrenörlüğe başlarsa bunu diplomasıyla yapmak ister. Ama bilgisini sadece Türkiye’de kullanmak ister. Avrupa’dan gelen seminer ve hocalık tekliflerini hiç düşünmeden reddeder. Tüm başarılarla gelen şöhreti nedeniye sokakta zor yürür. Antrenman sonrası spor salonundan çıkarken hayranları etrafını sarmaya devam eder. Kimi tebrik eder, kimi eski bir anısını anlatır. ‘Halkın içinden geldim. Geçmişimi biliyorum. Öyle lüksü sevmem. Otomobile ve sürate meraklıyım ama bazen vapura biner sohbet ede ede geçerim. Kimi zaman bundan zevklisi de yok.’
AVRUPA VE DÜNYA ŞAMPİYONALARI KARNESİ
YIL AVRUPA DÜNYA
1993 2. 1.
1994 5. 12.
1995 7. 1.
1996 1. 1. *
1997 1. 2.
1998 1. 5.
1999 1. 21.
2000 - 1. *
2001 1. 9.
2002 1. 6.
2003 - 7.
2004 - 4. *
2005 1. Eylülde